okan bayülgen şelale hanım diye bir tipleme yapıyordu. tayyar sana da mı tarak verdi cınım falan diyordu. o kadın gerçek ve bi gün bize gelip tarağımı çalacak sanıyordum hep.
annenin büyük erkek kardeşine dayı denilmesini biliyordum da, küçük erkek kardeşine de dayı denilmesi bir türlü aklıma gelmiyordu. hani araba geçmeyen ara sokak kaldırımlarında oyunlardan sonra çocuk arkadaşlarla muhabbet edersin ya. o sırada senin amcan var mı dayın var mı, abin kardeşim var mı muhabbeti olurdu. işte o sırada karıştırırdım hiyerarşiyi.
annem yemeğimi bitirmeyince arkamdan kovalayacağını söylerdi. ben gerçekten beni kovalayacağını sanıp, bundan korkup yerdim.
nasıl bi bilinçaltıysa bi kere yemediğimde rüyamda ekmek kovalamıştı hatta.
gerçek olamayacağını öğrenmem uzun zaman aldı *
Küçükken coşkun sabah ı çok seviyordum. Bir tanıdık amca vardı. Coşkun benim arkadaşım. Seni onlara götürcem demişti. Ben de ağlamıştım. Udum bile vardı oyuncak ama.
Televizyonun sesini yükselttiğimde oyuncuların gerçekten bağırdığını düşünürdüm. Sevmediklerimin de sesini kapardım. Ödül ya da ceza vermek gibi bir şeydi benim için. Sonra üzülüp hasta olmasınlar diye normale getirirdim.
Otobuslerde yazan basamakta durmayin otomatik kapı çarpar yazisinda ki çarparı elektrik çarpması olarak algiladigim için kapilardan çok korkardim.
Babalar hiç olmez zannederdim,11 yasimda babamı kaybedene kadar.
Diğer insanların kendi benliklerinin olmadığını düşünürdüm. Düşünsene karşındaki insan da düşünebiliyor, hissedebiliyor, sevebiliyor. Çok uzak gelirdi bana.