büyüdüğün zaman anlaşıldığında göz dolduran şeylerdir.
dedem küçükken hep beni dükana götürürdü, sıkıldığı için mi en büyük torun olmamdan mı işi öğreneyim diye mi bilmem. ama haftanın 3-4 günü sabah birlikte açardık dükanı.
öğle vakti geldiğinde yemek yapardık. övünmek gibi olmasın manyak yemek yapar dedem "büyüdüğünde evleneceğin kadın yapamaz sana böylesini" diye de övünür* .
ve her öğle vakti ne hikmetse dükanda 2 kişiyken birden 5-6 kişi olurduk. beleşçisi, yemeğini yiyip çarşıya işlerini halletmeye geleni, birden bire amcasını özleyeni falan hep gelirdi. ben sinir olurdum bunlara. bigün homurdandım birisi geldiğinde "hep geliyo bu da bu vakitte neye geliyosa" diye. bişey demedi koca adam. beleşçimiz gittikten sonra "oğlum, gelen adam rızkıyla gelir." dedi. bi göt oldum sözlük. bi göt oldum bildiğin iki yanak gibi hissettim kendimi. eğdim başımı önüme hiçbir şey diyemedim. Gerçi o yaşlarda dedem ne dese göt oluyordum. Ne bilgili adam diyordum.
aradan yıllar geçti tabii, ben lisedir üniversitedir falan gidemedim dükana hiç. bu yaz bi kere daha gittim. hiçbir şey değişmemiş dükanda. atatürk resmi, vergi levhası, harita. herşey yerinde. nefes alsan tarih kaçacak içine o derece.
öğle vakti geldiğinde yemek yaptık. dedem hiçbir şey kaybetmemiş maharetinden. "o face'de * resim koyduğun kızlar sana böyle yemek yapıyo mu ha?" dedi. Bir şey diyemeden yine biri geldi. amk aradan kaç yıl geçmiş düzende hiçbir değişme yok.
bu sefer hiç sesimi çıkarmadım ve anladım ki gelen sayısı her arttığında dedem daha az yiyomuş. "gelen rızkıyla gelir" aslında hoşgörüymüş. ve dedem beni hâlâ göt edebiliyormuş.