vakit'in ipe sapa gelmez suçlamalarına karşı, az önce küçük iskender'den gelen açıklama;
"Ağdalı sözlerle ya da anlaşılma ihtimali karışık ifadelerle değil, yalın bir bakışla yaşananlara, yaşatılanlara bir yanıt verme zamanımın geldiğini düşünüyorum:
Yazdıklarımın olumlu / olumsuz değerlendirilmesi kimsenin "tekel"inde değildir; o nedenle eserlerim hakkında değil, bana yönelik üç saptama çerçevesinde konuşayım:
Asla bir müptela olmadım; bunu GBT unsurunu iyi kullanan polis teşkilatından sokaktaki adama kadar herkes bilir. Merakımdan dolayı ( ki bunu birazdan açıklayacağım ) elbette çoğunu denedim; ancak bunu zevk için değil, gördüğüm tıp eğitimi çerçevesinde, deneyimli davranarak, kullananlara ne olduğunu, onların neler hissettiğini bilmek için, kaypakça değil, arkadaşça bu tür maddelere yaklaştım. Alkolle bağım sabittir, ancak narkotik maddelerle ilişkim asla sorun yaratacak kadar süreli ve zaaf çerçevesinde olmadı. Kullananlar, satanlar, bunları yakalamaya çalışanlar, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi ve hatta birlikte olduğumuz dost-düşman bunu iyi bilir. Çünkü bir dönem bir sürü arkadaşımı bu maddeler yüzünden kaybettim; kaybetme nedenini bulmam gerekliydi; en doğrusu onların ruh durumunu algılamaktı. Üstelik, faydası olmadığı halde sentetikler dışında çok da aşağılanacak şeyler olmadığı kanaatindeyim. insanoğlu, ona sunulan bütün tabiatı kullandıkça mutlu olur, doğruyu bulur. Narkotik maddeleri özendirecek şeyler değil, onların kullanan insanların hayatlarını yazdım. Takdiri okuyanlara bıraktım.
iki, cinsel kimliğim: Bunun eğilim değil, yönelim olduğunu her konuşmamda belirttim. Üremek, üremek için eş seçmek yerine "sevme"nin kabulünü hissetmem bir yaradılış meselesidir. Tüm dünyanın hastalık sıfatından çıkarttığı bir kavramı patoloji gibi algılamak ise cehalettir. Hiç kimseyi de bu konuda özendirmedim, özendirenlere de karşı çıktım.
Şiddete karşı olmama rağmen hayatımda ciddi olarak iki kişiyi dövdüm ne yazık ki: Biri eroin kullanmaya başladığını söyleyen bir gençti, ikincisi erkek kimliğine rağmen sırf eşcinselliği meraktan benle olmaya çalışan biri . Siz hâlâ uyuşturucuyu ve eşcinselliği öğütlediğimi düşüne durun.
Gelelim sonuncusuna; Mustafa Kemal'i bir Türk olarak "zorunlu" sevmekten öte, insan olarak cidden çok önemser, her zaman önce sevgi, sonra saygıyla sık sık anarım. Kimi hataları olduğunu düşünsem de bunları tüm hayatı savaş psikolojisi baskısı altında geçen bir bireyin olağan davranışları diye tanımlayabilecek kadar ona yakınım; Ankara'ya götürdüğüm gençleri mutlaka Anıtkabir'de saygı duruşuna davet eder, sonrasında da bu huzuru konuşurum. O, hayatımda idealist olarak örnek alacağım model kahramanlardan biridir. Ancak bu beni Kemalist yapmaz. Kemalizm, hele hele 2008 yılında bambaşka bir anlamdadır. Sosyalist kökenli bir anarşist olduğumu her dakika söyledim ve yaşadım. içinde bulunduğum düşünce biçiminden asla kaymadım, kaymayacağım da. Reddetmesem de bir sıfat olarak beni anlatmaktan uzak bir dünya görüşü olan Kemalizm'i nereden bulup bana yakıştırdılar, anlamak mümkün değil.
Modernizme bir kişilik düşmanı olarak bakan zavallılığın beni malzeme addetmesi, savundukları yaşam biçimlerinin erdemini zedeliyorsa; asıl sorun, paylaşmaya çalıştığımız gezegene hakim zalim muhafazakârlığın şahlanmasındadır. Her türlü, dinsel, ideolojik, etik disiplinin, kontrolün gücünü arttırdığı bir zamanda tüm bu yaptırımların dışında durmayı seçişim rahatsızlık yaratıyorsa, eşitliği, demokrasiyi sözcük olarak dahi kullanmayı bırakmanız gerektiği fikrindeyim.
Kimsenin, hiçbir eğilimin, hiçbir örgütlenmenin-partinin adamı olmadım, olmayacağım. Bu seçilmiş yalnızlığım beni yalnız, mazlum ya da kolay lokma değil, sorumlu olduğum evrenin neferi yapar.
Var oluşum, var oluşunuza engel değildir; dünyayı paylaşabilecek kadar şiire bulaştım. Sizlere de öneririm.
vakit gazetesi'nin ''işler yolunda gitmiyor, saldıracak birini bulmalıyız'' zihniyetiyle saldırdığı insandır. ayarın ve cevabın alasını almıştır orası ayrı tabi ki..
17 kasım 2008 günü yaşanan çeşitli olaylar ve sebepleriyle Küçük iskender'le şiir akşamları son bulmuş, iskender bayrağı gençlere miras bırakmıştır..Genç kalemlerin kendini ifade edebilme özgürlüğü adına bir sığınak olan bu geceler tarafımızdan sürdürülecektir..17 yıldır şiire verilen bu emek bir savaş kabul edilebilir bizler için,hele ki yaşadığımız coğrafyanın sunduğu boktan olanaklar ekseninde..
Savaşta komutanınız kalbinden vurulsa ne yapardınız ?
Biz savaşmaya devam edeceğiz,Herşeye rağmen...Peki ya siz? facebooktan,msn'den özür mesajları atarak,son dk gelemeyeceğinizi bildirerek ;
kısacası şairi ölüme terkederek mi sürdüreceksiniz yaşamınızı...
"-INSECTISID'in çıkışı şerefine insanlara şarap göndermeniz bir mesaj mıydı?
+Ben mesaj olarak görmüyorum. Öyle algılayan da algılasın. Gocunmam yani. Şampanya, viski ya da benzeri lüks ürünleri insanlarla paylaşmak isteyen bir kitlenin asla altkültürle ilişkisi olamaz. Bu yüzden de Bukowski'yi reddediyorum. Adam bir roman yazmak için arabasına benzini çekip otel odasına kapanıyor, altı koli viski, yirmi kutu puro alıyor ve altkültürden bahsediyor! Murathan'da da bu bir parça var."
her pazartesi taksim meis bar da şiir dinletisi vardır.
kendisinin yanı sıra isteyen kendi şiirini çıkıp okuyabiliyor. interaktif bi' dinleti.
peki hep şiir mi? hayır bunun yanı sıra iskender in ağzından dökülen o güzel sözcüklerle bezenmiş hikayeleri anıları hatıraları da var. sonra, her pazartesi farklı farklı konuklar geliyor.
keyifli bir pazartesi geçirmek isteyenlere duyurulur.
d ü z e n l i s e k s y a p a n ı r m a k l a r k a b i l e s i
Canın sıkılıyorsa bana bir makale yaz, orospuların amorti organlarını anlatan; sonra biraz eroin vururuz şehrin en ciddi arterlerinde; gelip geçen arabaların ön ve arka camlarına taş atarız; yan camlardan genellikle çünkü çocuklar bakar ıslak ıslak. Sen bakarsın ıslak ıslak. Sinyalizasyonun en muhteşem rengi gözkapaklarına vurur, dudaklarının çatal arasına vurur, kaşlarının kalkık isyanına vurur; ben sana vururum, sen bana vurursun, birbirimizi önce döveriz, sonra birbirimizi öpe öpe bağışlatırız birbirimize birbirimizi. Ben bir'i seviyorum, sen iki'yi; bak, eşitiz. Ah, tabii, buradan uzakdoğu görünüyor; ben bunu ciddiye almamıştım. Buradan Irak, buradan Amerika'nın Çin'i istila düşleri görünüyor; ben bunu Nâzım'a yazmıştım, Paz'a yazmıştım, bir tek Kafka cevaplamıştı. Ama Kafka'ya tek satır yollamamıştım, o hissetmiş, hemen tepki vermiş. Sait'i benim için öp, demiş. Sait öldü. Sait ile Faik, aslında ikizdiler; Sait, hep hırpalardı Faik'i; ona nankör derdi. Sen balık, yiyorsun. Balık yenmez, balık yüzer derdi. Sosyalizm yenmez, sosyalizm yaşanır derdi.
Canın sıkılıyorsa bana bir deneme yaz, eşcinsellerin kaç deliği olduğunu tez haline getiren. Chat'teki faşistleri yaz, aldatan, buluşan, döven. Bana uzak bir şehirden gelen delikanlının gözlerindeki o endişe dolu aşkı anlat. Onun dudaklarındaki sırf mavi haritaları anlat. Citygide'ları anlat onun titrek parmak uçlarında biriken. Sevdiği kızı anlat. Ben seni dinliyorum. Mersiye ol bana. Mersiyeye sıkışan tahakküm sınırını anlat. Naziredeki esrar kompleksini, ele geçirilen uyuşturucunun piyasa değerindeki düşüşü, ırzımdaki asker kökenli, gelenekçi, ahlaksız şairleri anlat. Canın sıkılıyorsa, bana beni anlat. Ben dinliyorum. Ben sende tatildeyim. Ben sende bir şezlong problemiyim, hususi vasıtayım, kısa menzilli sevdayım, klorofilim, pikrik asidim, oyum işte; ne diyorsan oyum, oyuğum.
Ben iki'yi seviyorum, sen bir'i; bak, eşitiz. Bir imla kılavuzu duruyor sereserpe vücudunda: Bütün kelimelerin doğru, bütün işlemlerin tamam. Sağlaması yapılmış bir çarpım gibiyiz sevişmelerden sonra: ikimizden biri sıfır olsa, diğeri ise istediği büyüklükte bir sayı; farketmeyecek sonuç = sıfır. Bunun endişesiyle sevişiyoruz hep. Ya yataktan sıfır çıkarsa diye.
Canın sıkılıyorsa bana bir masal yaz; kim bilir belki sen de zengin olur, şatolarda yaşarsın cücelerinle. Oysa onlar cüce değil, senin boyun uzun. Senin boynun uzun, ellerin uzun, öpüşün uzun. Geceleri, büyük bir melankoliyle camdan dışarıya, yağan yağmurun altındaki far ışıklarına bakışın, o bakışın uzun. Üzülme beni bırakıyorsun diye; biraz vakit geçirdin kısaca, oyalandın işte; insanoğlu, oyalandıkça büyür. Geçip giden hiçbir şey gaflet sayılmamalı, zaman dahil. Zamanın aklî dengesini bozan trajik sevgililer olacağımıza aynı hastalığın iki farklı belirtisi gibi yaşarız başkalarının vücudunda. Daha çok çiçek açarsın, salacak daha çok kokun var zulanda. Şüphesiz, eklenmeye gelmedin ya dünyada birine, birilerine - start hakemin de yok parmağının kasıldığı tetikte. Korkmuyorsun da: Ya namludan sıfır çıkarsa diye. Ben seni dinliyorum. Sen bana olur olmaz, sevdiğin kişinin kamera arkasını anlat. Çekim hatalarını. Onu ilk ilhak edişini. işgale koşan istila güçlerinin salyalarını, irileşen gözbebeklerini, bir yengecin atak yaptığı sırada, aslında yana ilerlemesinin hayvanda yarattığı depresyonu, kumsaldaki diğer deniz yaratıklarının bunu alay konusu yapmasını, bu salaklığın nesilden nesile aktarılmasını, o yengecin bana benzediğini, benim o yengece benzediğimi, benzeşen şeylerin sıfıra karşılık geldiğini, evet, hep bunları anlat. Ben seni dinliyorum. Konuşur gibi yazarlar ya, konuşur gibi dinliyorum seni. Konuşur gibi sustuğuma da bakma; kendisiyle oyalanılan bütün nesneler kadar gizli özneye has gizli bir özgüven bu. Çember ile daire'nin arasındaki fark kadar, yani bir alan sahipliği meselesi. Gurur meselesi. Ur meselesi.
Tahtından indirilip boynu vurulmaya götürülen çocuk padişahlar, "Eve mi gidiyoruz, oyun bitti mi?!" diye sormuşlar mıdır?! Kaç çocuk sevgilinin boynunu vurdun sen?!
Ayağı kırıldığı için öldürülmesi gereken atlar, "Ben yalnızca bir ayakmışım yalnızca!" diye söylenmişler midir kendi kendilerine?! "Ve nal, hani uğur getirirdi?!" Ayağı kırılan kaç sevgiline silah çektin?!
Kaç filme yarısında girdin, kaç filmin yarısında çıktın; kaç aşka sürpriz başlangıç yaptın, kaç aşkın ortasında bir 'game over' hissi kapladı içini?!
Canın sıkılıyorsa müzik setine en vahşi parçayı koy ve doktorunu ara:
"Her gece rüyasında
boynu kırılarak ölmüş birini gördüğünü söylerdi
ilk sevgilim.
ikimiz de henüz altı yaşındaydık ve ben
ne zaman çukulata yesem
altımı ıslatıyordum kahverengi ve sütlü.
Annem, "Bu çocuk gerizekâlı" diyordu
babama, babam ise televizyondan ayırmadan bakışlarını
"iyi!" diye mırıldanıyordu ağzının içinde
ağzının içindeki patlamış mısırlarla birlikte çiğneyerek kelimeleri
"Şair olur belki ilerde!"
Aleni tahrik unsuru. 'Modern zamanların şartlarına aşina bir yaradılış kabiliyeti' besbelli. ilk sevgilimle kibrit kutusunun içinde beslediğimiz ilkel tanrı kıvamında bir toz örümceğimiz vardı. Besliyorduk, ama ne ile beslendiğini bilmeden hayvanın. Bir keresinde sevgilim -ki ilkti, "Bu bizim kızımız!" dedi, "Çiftleşmeden hallettiğimiz kızımız! Büyüyünce itfaiyeci olsun istiyorum!" "Salak!" diye çıkışmıştım ona, "Örümcekten itfaiyeci olmaz! O ilkel bir tanrı, amip gibi yani, tek hücreli bir ilah! Çekirdeği küçücük!" "Küçük çekirdekli! Küçük çekirdekli!" diye alay etti benimle. Aleni tahrik unsuru. ilk sevgilim, evlerinde çıkan bir yangında öldü. Toz örümceğinin yaşadığı kibritle oynarken.. Henüz altı yaşındaydı ve altı santim bile yoktu boyu. Ama altı gram kadardı beyni, eminim. Altı gram kadardı büyük büyük babalarının toplam ağırlığı. Annem, bağıra bağıra ağlayarak helva pişirdi bütün gün. Sonra bütün gece bir tencere helvayı yedi babam, televizyon haberlerinde yangından söz edilmemesine içerleyerek.
ilk sevgilimin üstünden bayağ' sevgili geçti Ve ben artık altı yaşında da değilim Annemi ve babamı gömeli çok zaman oluyor En az üç cumhurbaşkanı ve iki rejim değiştirdik Kilometrelerce kumaş harcandı yeni yeni yeni tasarlanan bayraklarda Tüm Ortadoğu'yu kapsayan bir club açtı Amerika adı gala geceleri kırmızı halı serilse tüm evrene, ne halıdan ne benim aklımdan geçer."
Canın sıkılıyorsa bunları düşün bir ara; koy karşına sıfır'ı ve ona istikrarlı yaşanmış bir hayattan, alıntılanmış yarım mısralar ısmarla. Canın sıkılıyorsa...
h e r k e s s e v g i l i s i n i m u t l u e t m e k i ç i n ı s s ı z a d a y a d ü ş e r
Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Örneğin beni dövmene müsaade edeceğim. Bir gözümü de çıkartabilirsin. Yalnız, kemik kırma konusunda kararsızım. Kemiklerim bana lazım
Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Örneğin evi yakabilirsin. Yangın, mahalleye yayılmadan kaçmayı başarabilirsek, sana o istediğin uyduyu alacağım.
Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Örneğin içip içip dağıtabilirsin. Ama kustuğun küvette kusmuğunla yıkanmam için ısrar etmeyeceksin.
Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Örneğin içkine buz yerine eskimo da atabilirsin.
Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Dilediğin kadar bağırarak şarkı da söylebilirsin. Bütün apartmanı silah zoruyla koroya almamak şartıyla.
Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Canının çektiği yemeği de pişirebilirsin bana. Yalvarırım, baharat olarak kepeklerini kullanma!
Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Çılgınlar gibi sevişebiliriz de. Ancak seyretmeleri için aileni çağırmaman koşuluyla. ( Bilet kesmen de cabası! )
Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Gribal enfeksiyonumuz esnasında aynı kâğıt mendili, aynı ilaçları ve aynı doktor tacizini kullanacağız.
Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Ev sahibine kira karşılığında sümük koleksiyonunu, bakkaldaki veresiye karşılığında dolmuş elektrik süpürgesi torbalarını, telefon borcu karşılığında kafaderini, diğer faturalar karşılığında ise istikbalini elden çıkartabilirsin! Benim kirli iç çamaşırı portföyüme dokunma sakın!
Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: idrar ve kan tahlilleri için, öpüştüğümüz ağızlarımızı kullanacağız. Evimize misafirliğe gelen en yakın arkadaşımı doğrayıp leğen yapmana da kızmayacağım. Ama eski sevgilimi çamaşır makinesinde yıkama fikrine şiddetle karşıyım.
Sana söz veriyorum; bu gece herşey çok farklı olacak: Beni hecelerime ayıracaksın.
Sana söz veriyorum, bu gece herşey çok farklı olacak: Maça iyi hazırlandım.
Sana söz veriyorum, bu gece herşey çok farklı olacak: Aşırı pozitifim; bütün her yer A-Rh(+), dekoratif bir renkle şenlenecek. Bıçakları, makasları, törpüleri ve salata kepçelerini bileylettim.
Bugün seninle yıldönümümüz sevgilim! Söktüğüm bir ayak tırnağımı armağan edeceğim sana ve senden alt dudağını kesip, bana armağan etmeni bekleyeceğim. Mutlu yıllar sevgilim!. Az önce kötü vurmuş olabilirim, evet!. Ona kadar sayıyorum şimdi ve kalkmazsan eğer kendime yeni bir sevgili bulmak için gardiyana sesleneceğim:
-"Heey! Görüşme bitti!. Bir geceliğine sevgilim benim yerime delirebilir mi?!"
en azından insanlar eşcinsellerin "erkek erkeğe sevişen kimseler" olmadığını, aşkı herkes kadar -hatta belki daha fazla- yaşadıklarını anlıyor bu şekilde.
kendisine göre türk şiiri;
-nazım hikmet
-garip akımı
-ikinci yeni şiiri
- küçük iskender
olmak üzere 4'e ayrılır.it cazı kitabıyla kendini aşmış şu sıralar müzik ile ilgili projelere yoğunlaşan rashit'le stüdyoya girme çalışmaları yapan şahsına muhterem olağanüstü mütevazi kişilik.
geçenlerde bir kitap ekinde (bkz: umut vaad eden genç yazarlar) arasında adı geçmiş 64 doğumlu yazar. şaşırmamak mümkün değil.
türk yazınında küt olmuş ve hâlâ yaşayan ender yazarlardandır kendisi. türkçe hakimiyeti ileri derece de gelişiktir. şiirleri olsun düz yazıları olsun yüzde yüzü okunmaya değer. türkiye siyasetini yeraltı tarzında eleştiren bir yazar daha görmek mümkün olmayabilir. kıymet bilmek gerek.
sıvası dökülmüş kahpe bir duvar gibi,
sivas ı dökülmüş bir türkiye kaldı içimizde.
''bılegını kestın
bılegımı kestım
ordan cıkan ıkı damarı bagladık bırbırıne
artık yenı dolasımın adı sevda dır'' diyerek sevgi hadisesini böyle anlatan şair.