pazartesi gecesi muğla üniversitesi'nde * konser vermiş müzisyen. iki albümü mevcuttur. bülent ortaçgil , zuhal olcay , ezginin günlüğü semalarına göz kırptığı için yaptığı çalışmaları kesinlikle hatrı sayılır buluyorum. elbette bahse konu olan isimler ağır biraz. lakin jehan barbur sempatik tavrı ve daha pop içine girilebilir tarzıyla bu isimlerden feyz aldığını her fırsatta söylüyor.
konserde sempatik tavırları kadar coşkulu performansıyla da kafi derece tatmin etmiştir. sadece ortaçgil'in sensiz olmaz 'ını fazla eğip bükmesinden rahatsız oldum, o kadar. ezginin günlüğü'nden teninle konuşmak olsun favori şarkım hangisi sen olsun son derece başarılıydı.
bir de boyunun kısalığıyla ilintili çok üzerine gelmesinden bıkmış efendim. topuklularının 10 cm. olabilirliğinden yola çıkarsak boyu cidden kendi söylediği üzere kısa. ama memleket olarak bıktırma konusunda uzmanızdır ya, biraz fazla olmuş anladığım kadarıyla. bu sıralar çok dertli anlayacağınız.
bitirirken 3. albümünün müjdesini verdi. albümün ismi, sarı. * 6 ayı varmış.
Bir ara sokakta öldüm dün
Öylece yani.
Birdenbire
Boşluğa düşer gibi, sarı bir sessizliğin içinde
Granit duvarlı binanın anlamsızlığına,
Şehrin boşu boşunalığına içerlerken
Bırakmışım son nefesimi kaldırıma
Bitmiş,
Öylesine yani.
Birdenbire
Yan binadaki otel odasından izliyordu oğlan
Yüz ifadesini göremesem de
Anlamış mıydı acaba öylece oturmadığımı?
O sokakta bitti her şey
Öğleden sonralarını bir bardak sütle geçiştiren
Apartman sakinlerini düşlerken
Sıkıntıdan
Ölmüşüm dün
Arka odada ütü yapıp
Buharını burnuna çeken kadını,
Mutfağında her öğün için soğan doğrayıp
Gözyaşını kabuklara saklayan Madam Mariyi
Kocasıyla artık sevişemediği için
Kapı komşusu gar sabunu satan adamı düşleyen Serviyi
Düşündükçe
Ölüvermişim dün
Böylece bitmiş yani,
Birdenbire
Sıkılmışım derinden zahir.
Tutunca da nefesimi
Portakal kabuklarıyla çay demini döktükleri çöpe
iki kedi de bulanınca
Kaldıramamış nefsim demlenmiş portakal kedilerini
Balkabağı mevsimi bile değilken
Dönüşüvermiş her şey baldan kabağa
Ve saat henüz 12yi vuramamışken
Kalkmış otobüsler durmamaya
Mecal mi bulamamışım, yere döktükleri bala mı basmışım
Hatırlamam ama
Öylece kalakalmışım-kalkamamışım.
Şehrin insanı haberdar değil mi bu öldüresiye sıkıntıdan?
Vagonlar boş, birkaçı kiremit taşıyor topraktan
Kayıklar da serseri misinalar
Otobüsler kimseyi almadan durup durup geçiyorlar duraktan
Arabalar yürüme mesafelerini öldürüyor her gün, her öğle
Her gece
Bisikletleri balkonlarında unutanlar
Her an yağmur yağsın diye dua ediyor
Üç öğün yemek yiyip, dört öğün uyuyorlar
Buna rağmen erken uyanıp, geç yatıyorlar
Aynı kuru kahveciden gün aşırı -iş olsun diye-
Yüzer gram kahve alıp evde -iş olsun diye- öğütüyorlar
Ve bir gün bile sormuyorlar öğütülmüşünü
Kimse sormuyor iş olsun diye yapılan iş, iş midir diye?
Bunlar olurken ölmüşüm o ara sokakta
Balkondaki beyaz brandalar rüzgarla sökülürken
Sökülüvermişim
Şişip patlayan bir eteğin dikişi gibi
Sıkıntı işte
Ya da ölmek yerine
iki adım yol yürüyeydim de
Konuşuverse miydim şu gelin çiçeğiyle.
Gitmek yerine ?
kelimelerle ifade edilmiycek kadar güzel sesli , şarkıları kendisinden daha güzel olan* lübnan asıllı şarkıcı.
bazı şarkıları * insanın ağzına edebilcek şarkılar listesi arasında yer alabilir.
daha piyasaya düşmemiş olmasıda kendisini cazip kılan seçenekler arasında yer aldırır. *
beyrutun büyüleyen sesi de denilebilecek mükemmel müzisyen. insanı yormayan spa masajı gibi dinlendiren yeri geldiğinde alıp götüren geç olmadan geri getiren hiç sıkmayan bir müzik tarzı var 3 kere canlı dinleme fırsatı bulup türlü sebeplerden canlı dinleme şansına erişemediğim kişidir ayrıca ama az kaldı bir daha ki istanbul gecesinde yanındayım.
--spoiler--
bir ara sokakta öldüm.dün
öylece yani.
birdenbire
boşluğa düşer gibi, sarı bir sessizliğin içinde
granit duvarlı binanın anlamsızlığına,
şehrin boşu boşunalığına içerlerken
bırakmışım son nefesimi kaldırıma
bitmiş,
öylesine yani.
birdenbire
yan binadaki otel odasından izliyordu oğlan
yüz ifadesini göremesem de
anlamış mıydı acaba öylece oturmadığımı?
o sokakta bitti her şey
öğleden sonralarını bir bardak sütle geçiştiren
apartman sakinlerini düşlerken
sıkıntıdan
ölmüşüm. dün
arka odada ütü yapıp
buharını burnuna çeken kadını,
mutfağında her öğün için soğan doğrayıp
gözyaşını kabuklara saklayan madam mari'yi
kocasıyla artık sevişemediği için
kapı komşusu gar sabunu satan adamı düşleyen servi'yi
düşündükçe
ölüvermişim. dün
böylece bitmiş yani,
birdenbire
sıkılmışım derinden zahir.
tutunca da nefesimi
portakal kabuklarıyla çay demini döktükleri çöpe
iki kedi de bulanınca
kaldıramamış nefsim demlenmiş portakal kedilerini
balkabağı mevsimi bile değilken
dönüşüvermiş her şey baldan kabağa
ve saat henüz 12'yi vuramamışken
kalkmış otobüsler durmamaya
mecal mi bulamamışım, yere döktükleri bala mı basmışım
hatırlamam ama
öylece kalakalmışım-kalkamamışım.
şehrin insanı haberdar değil mi bu öldüresiye sıkıntıdan?
vagonlar boş, birkaçı kiremit taşıyor topraktan
kayıklar da serseri misinalar
otobüsler kimseyi almadan durup durup geçiyorlar duraktan
arabalar yürüme mesafelerini öldürüyor her gün, her öğle
her gece
bisikletleri balkonlarında unutanlar
her an yağmur yağsın diye dua ediyor
üç öğün yemek yiyip, dört öğün uyuyorlar
buna rağmen erken uyanıp, geç yatıyorlar
aynı kuru kahveciden gün aşırı -iş olsun diye-
yüzer gram kahve alıp evde -iş olsun diye- öğütüyorlar
ve bir gün bile sormuyorlar öğütülmüşünü
kimse sormuyor iş olsun diye yapılan iş, iş midir diye?
bunlar olurken ölmüşüm o ara sokakta
balkondaki beyaz brandalar rüzgarla sökülürken
sökülüvermişim
şişip patlayan bir eteğin dikişi gibi
sıkıntı işte
ya da ölmek yerine
iki adım yol yürüyeydim de
konuşuverse miydim şu gelin çiçeğiyle.
gitmek yerine?
--spoiler--