Bir kitabinin etik deger eleştirisini yaptiktan sonra piyasada bulunan tum eserlerinin pesine dusulen, özgürlüge mahkumluk uzerinde duran varoluşçuluk yaraticisidir. **
Varlık ve Hiçlik ,bulantı kitaplarini okuduğum adına çeşitli filmler çekilmiş,nobel ödülünü elinin tersiyle itmiş, varolusculuk(egzistansiyalizm) felsefesinin kurmuş,fransız komünist büyük düşünür.
inanmak istemekle inanmanın aynı şey olmadığını bilen güzide bir yazar. öyle bir şey ki ister inan ister inanma bir yerlerde daima bir boşluk kalacaktır.
tanrı inancı olmayan insan. daha doğrusu inanmak isteyen lakin mantıklı açıklama bulamayan bir düşünce yapısı içinde. bunu duvar adlı hikayesinde çok rahat anlayabilrsiniz.
Varoluşçu felsefenin önemli isimlerinden Jean Paul Sartre, 1960 ve 70'lere damgasını vurdu. 1964 yılında Nobel ödülüne layik görüldü. Ancak ortada bir sorun vardı, Sartre Nobel ödülünü istemiyordu. Durum gazetecilerin ilgisini çekti, hepsi Sartre'dan bir cevap bekliyordu ancak Sartre doğru düzgün bir cevap vermiyordu. Gazetecilerin bir cevap beklentisi arttıkça arttı ancak kimse Sartre'a ulaşamıyordu. Çünkü Sartre bir karar almıştı, bu olaylar geçene kadar üvey kız kardeşinin evine saklanmıştı. Allah'tan bir süre sonra gündem değişti de Sartre ortaya çıkabildi, kimse bir ödül için bu kadar cefa çekmek zorunda kalmamalı.
Duvar adlı 5 öyküden oluşan kitabıyla yaşamın bir taslak olduğunu hafife alınması gerektiğini bize anlatır.
--- spoiler ---
bir an hayatımı yargılamaya kalktım. kendi kendime güzel bir hayattı demek isterdim. ama bir yargıya varamıyordu insan, bu bir taslaktı. zamanımı ölümsüzlük için uğraşmakla geçirmişim, bir şey anlamamışım.
--- spoiler ---
"Demek cehennem bu. Hiç aklıma getirmezdim böyle olacağını Acı, ateş, kızgın ızgara hepsi sizsiniz demek Ne gülünç şey! Kızgın ızgaranın ne gereği var: cehennem başkalarıdır."
karmaşık ruhlu filozof, cümlelere sığmaz. ali şeriati sartrenin bir öğrencisiydi. sartre; dinim yok, dinim olsaydı bu ali şeriatinin dini olurdu, dediği söylenmekte. acının tadlısıdır.
--spoiler--
"hayat üç bölümdür: dünyayı değiştirecegini sandığın, dünyanın değişmeyecegine inandığın ve dünyanın seni değiştirdiğine emin olduğun."
--spoiler--
"slogancı gençliğin peygamberi" dediğim için birçok eksi aldım. şöyle ki, bu ibare sartre'nin "varoluşçuluk" adlı küçük ama etkili yapıtında muhtemelen bir solcu editör tarafından yazılmış bir kapak yazısından alıntıydı. bana ait değil ki sartre mutlaka okunması ama okunup aşılması gereken 20. yüzyılı anlamamıza olanak veren gerçek bir aydındı.
galatasaray üniversitesi felsefe bölümü başkanı kenan gürsoy efendinin de kendisinin ateizm düşüncesine ilişkin kitapları mutlaka okunmalıdır. farklı kaynaklardan sartre'ı anlamak gerekir. çünkü biz sartre'nin fransa'sında yaşamıyoruz. o ülke kendi devrimlerini ve dönüşümlerini çok önceleri yaşamış ve aşmıştır. o toplumun düzeni başka bizimkisi başkadır. bu yüzdendir 7 ciltlik marcel proust eserini okuyup ağzında madlen tadıyla kalman.
aydınlar üzerine tezleri dışındaki tüm itkisini heidegger'e borçludur. heidegger'ın zaman felsefesine kafayı takmıştır, bu anlamda heidegger'i takip eder. raymond aron, sartre'ı çözümleyip aşmıştır.
enis batur'un "raymond aron'la haklı olmaktansa sartre ile yanılmayı tercih ederim" lafı bana çok romantik gelmişti. sırf bu yüzden sartre'yi bıraktım desem yalan olmaz.
yahudiler kendisine nobel odulu vermek istemiş bu da almaya gitmemiş tarihte nobel odulunu ilk almayan kisi olarak mi gecmisti neydi oyle bisey di sanirsam.
lisede hoca anlatmisti.
1964'te kendisine verilen nobel ödülünü reddederken, 'benim gibi yaşlı bir devrimciye böyle bir ödül vermek, kapitalizmin öç alma girişiminden başka bir şey değildir' demiş ve taşı gediğine öyle böyle koymamış düşünür.
ne listeye girdi ne de bir ödül aldı diyordu kadıköylü ozan. ta başka bir coğrafyadan başka bir zaman diliminden.
--spoiler--
"birini sevmeye koyulmak başlı başına bir iş, bir girişimdir. güç ister, yürek ister, körlük ister...hatta başlangıçta öyle bir an vardır ki uçurumun üstünden sıçramak ister; düşünmeye kalkarsan aşamazsın onu... "
--spoiler--
albert camus ile aynı yolun yolcusu olan büyük yazarlardandır.
albert camus çoğu kişiye hitap etsede sartre camus kadar geniş okuyucu kitlesi göstermez.satrenin kullandığı dil o kadar ağır ve yazdığı kelimeler o kadar açıktır ki bazı insanlar bu adam çıldırmış bile der. özellikle sözcükler ve bulantı adlı kitapları buna mükemmel bir örnek , satreyi sevmeyen bir daha kitabının kapağını bile açmaz ama bir seversede bir daha baska yazar okumaz. camus öyle değildir kurgu ve varoluşcuğun temelleriyle yazdığı kitaplarına birazda psikoloji ekledimi okumayacak kimse yoktur.