20.y.y da yaşamış bir fransız yazar-düşünürdür.
evrensel ahlak yasasını reddedenler görüşünden varoluşculuğun savunucusudur.
sartre, tanrıtanımaz varoluşçuluğu savunmuştur ve ona göre insan önce varolur, özünü sonra kendi oluşturur. * ''insan ne olduğundan kendisi sorumludur, insan aynı zamanda kendinden başka tüm insanlardan da sorumludur. tanrı olmadağına göre tanrısal değerler ve buyruklar da yoktur. bu nedenle insan yalnız ver özürsüz kalmıştır: insan özgürlüğe mahkumdur.'' demiştir.
sartre, tanrı ya inanmadığı için başına gelen herşeyden kendisini sorumlu tutmuş, sığınacak, inanacak, yol gösterecek bir tanrısı olmadığı için yalnız kalmış ve kendi kendisinin tanrısı olmuştur. tanrı ya inanan her insan aslında yükünü tanrı ile paylaşır fakat sartre, tanrıtanımaz varoluşçuluğuyla tüm sorumululuğunu kendi üstüne almıştır.
bir çok eseri vardır fakat bulantı ve duvar en bilinen kitaplarındandır.
alt alta 4 tane feylezof gördükten sonra sol frame'de, "noluyor lan" dememe sebep olup tanıdıklarımın altına entry girmeme sebep olan şahsiyetlerin birisi. çok karıştı lan. *
'insan gerçekleştirebileceği olanaklar toplamıdır.'
'özgürlüğe mahkumdur insan, özgürlük onun alınyazısıdır. her şeyde özgürdür insan, yalnız özgürlüğünde değil. kimse onu özgürlüğünden kurtaramaz, ne kendisi ne de bir tanrı.'
yazdığı, söylediği her şey her okunduğunda hayranlık uyandıran filozoftur sartre. 'vay be' dersiniz her seferinde. düşüncelere daldırır insanı uzun uzun ve en sonunda 'adamlar neler düşünmüş ne kadar boş yaşıyoruz' dedirtir insana.
felsefe bölümüne, sırf öss sonrası tercih alternatifi kalmadığı için ve tesadüf kanalıyla girenlerin fena kafasını karıştıracak yazar, filozof, entelektüel ekol.
şu sıralar türkçeye geçen yıl çevrilmiş varlık ve hiçlik adlı dev eserini okumaya çalıştığım büyük yirminci yüzyıl filozofu. bu kitabı okumak bir anlamda kişinin kendine aşmaya yönelik kendiyle verdiği mücadele gibi birşey. zorluk derecesi açısından mesela platon'un parmenides ve timaos diyalogları, aristoteles'in metafiziği, spinoza'nın etika'sı, kant'ın saf aklın eleştirisi, hegel'in tinin fenomenolojisi ve mantık bilimi, marx'ın kapitali, bergson'un madde ve bellek'iyle kıyaslanabilecek güçlükte bir başyapıt. martin heidegger'in varlık ve zaman'ı bile buna göre daha kolay okunabilen bir çalışma bana göre. ikisinin arasındaki temel farka gelince, heidegger descartes'ın varlığı düşünceye özdeşleyen cogitosunu reddederken sartre'ın varlığı descartes ve husserl kaynaklı bir bilinç felsefesi temelinde ele almasıdır diyebilirim özetin özeti olarak. yirminci yüzyıl gençliğini en çok etkileyen bu popüler filozofun düşünce yaşamı iki döneme ayrılır. biri varlık ve hiçlik'i yazdığı ilk dönem, diğeri de varoluşcu felsefesini marksizmin perspektifinden yeniden ele aldığı ikinci dönem. bu dönemin başyapıtı olan diyalektik aklın eleştirisi de umarım kısa zamanda türkçeye çevrilir.
felsefeyi düşünsel temeller üzerinden götüren diğer filozofların aksine, duyguları da işin içine katmayı başarmış özgün felsefeci. insanın ve evrenin varoluşundan yönetim sistemlerine kadar hemen her konuda düşünmüş ve cevaplar sunabilmiş bir değerdir sartre. "varoluşçuluk" deyince ilk önce akla gelendir.
üzerinde kafa yorulması gereken bazı düşüncelerini yansıtan sözleri şöyledir:
sartre deyince akla simsiyah bir bulut gelir; ki bu kaçınılmazdır. o bulut insanın tepesinde de gezinmez, içini kaplar. dışarıdan herkes gibi homo sapiens gözüken sartre insanı aslında o sınırlar içerisinde hiçlik, bilinemezlik, siyahlık, ölüm, bunalım...etc barındırır. peki insan bu mudur? şüphesiz değildir. polyanna'nın evreni ne kadar gerçekse, sartre'ın da evreni o kadar gerçektir.
o yüzden çok da bağlanmamak lazımdır, kıyısında köşesinde gezinirken uçurumuna düşmemek lazımdır..
"insan özgürdür çünkü kendi değildir, kendine karşı bulunmadır. Olduğu şey olan varlık özgür olamaz. Özgürlük tam da, insanın kalbinde olmuş olan ve insanın gerçeğini olmak yerine oluşmaya zorlayan hiçliktir. insan gerçeği için varolmak seçmektir: hiçbir şey, alabileceği veya kabul edebileceği, ne içeriden, ne de dışarıdan ona gelmemektedir. insan gerçeği, hiçbir türde hiçbir yardım olmadan, en küçük ayrıntıya kadar kendini oluşturmanın dayanılmaz zorunluluğuna tamamen terkedilmiştir. Böylece, özgürlük bir varlık değildir; insanın varlığıdır yani onun varolma hiçliğidir."
Sartre
''Birini sevmeye koyulmak başlı başına bir iş, bir girişimdir. Güç ister, yürek ister, körlük ister. Hatta başlangıçta öyle bir an vardır ki uçurumun üstünden sıçramak ister; düşünmeye kalkarsan aşamazsın onu''
diyerekten aşkın akıl işi bir şey olmadığını anlatmıştır bizlere.
4 aralik 1974'te j. p. sartre, stuttgard-stammheim cezaevinde andreas baader'i ziyaret eder ve bir basin toplantisi duzenleyerek raf militanlarina yonelik hapishane kosullarinin ancak nazi rejimlerine yakisabilecegini soyler; bati avrupa'daki siyasi mahpuslarin haklarini savunmak icin uluslararasi bir komitenin kurulmus oldugunu da duyurur.
Özgürlük ancak kendi koyduğun sınırlar dahilinde,yani sen sorumluluğunu üstelebildiğin kadar özgürsündür diyerek özgürlük hakkındaki felsefesini özetlemiştir.1905-1980 arası yaşadığı dönem boyunca Kant,Hegel,Marx,Dostoyevski gibi bir çok düşünür ve filozoftan etkilenmiştir.
içinde bulunulan gün itibarıyla sabahın köründe üç saatlik uykuyla gidilen tiyatro dersinde hocanın tahtada yazan "varoşçuluk akımının temsilcisi kimdir" sorusuyla başımıza musallat olmuş zattır.
asıl adı Jean-Paul Charles Aymard Sartre olan filozof. varoluşculuk, varlık ve hiçlik, varoluşçu marksizim gibi bir çok alana imzasını oturtmuş üstad. boudelaire incelemeleri ile beni bende alan edebi kişilik.