şimdilerde aklım hep uzun uzun yürümekte. istifa etsem ve yürümeye başlasam. bacaklarım daha fazla gidemeyecek hale geldiğinde dursam, çadırımı kurup uyusam. sabah yeniden yürüsem. çok uzaklara. yollarda yeni insanlarla tanışsam, yeni evler, ağaçlar görsem. yeni böcekler, çiçekler, meyveler, taşlar, çitler, bahçeler, çocuklar. çalıştığım kadar çok yürüsem. iki katını yürüsem. bilgisayara kaç saat baktıysam onun 5 katı kadar çok gökyüzüne baksam. ne kadar çok rapor hazırladıysam o kadar çok ayakkabı eskitsem, parçalansa hepsi ayaklarımda. parçaları yollara düşse. şirkette kaç bardak çay-kahve içtiysem 10 katı kadar su içsem, tatlı su, serin su. hep kurtulsam o kahvelerden. yıkansam. nefes alsam sonra. şehirden ve pencereleri bile açılmayan ofisten kurtulduktan sonra karnım davul gibi şişene kadar büyük nefesler alsam. ciğerlerime gökyüzü dolsa. mavi olsa hep. hava ısınsa, hava soğusa. çok rüzgar çıksa, uçarak yürüsem bazen, tutunamasam yere bir türlü. güneş yaksa, gözlerimi açamasam. günlerce yağmur yağsa, kıyafetlerim kurumaya fırsat bulamasa. ben yürüsem yine. üşüsem, hızlı yürüsem. daha da hızlı yürüyünce geçse üşümem. dayanamayınca çadırımı kursam. küçük zaten çadırım, orada kendi nefesimle ısınsam, uyusam. düşünsem, düşünmesem. toprağa yatsam, avuç içlerimi yere bastırsam, bıraksam kendimi öylece saatlerce. sonra tekrar yürüsem. hiç gitmediğim ülkelere. hiç görmediğim insanlara. burada böyle duruyor olmanın acısını çıkarsam. belki o zaman pişmanlığım azalır. ömrümü böyle saçma bir şekilde harcıyor olduğuma daha az üzülürüm. belki iyi ki doğmuşum derim. iyi ki yaşamışım, ne de güzeldi derim.
Üniversite hayatında bile türlü dolaplar çevrilirken, millet birbirinin kuyusunu kazıp, birbirini bir kaşık suda boğmak isterken iş hayatını hiç düşünemiyorum. Zihinsel savaştan çok psikolojik savaş var özel sektörde resmen. Adam işiyle mi uğraşacak üssünün kahrını mı çekecek yoksa mesai arkadaşlarının dalaverelerine mi maruz kalacak. Gözümü çok korkuttular benim çook.
9 aydır iş hayatının içinde olan bir insanım, öylee çooook engin tecübelerim yok. ama şu an dizginleyemediğim sinirlerim beni bu başlığa getirdi.
olayları çok uzun uzadıya anlatacak değilim. üzerinde çalıştığım dosyadan gerekli birkaç sayfa kayboluyor her nasıl oluyorsa.
kendimi savunma, açıklama yapmama fırsat bile verilmiyor. çok güzel kalaylanıyorum. yemediğim hakaret kalmıyor.
Ne hikmetse aylar sonra tesadüfi bir şekilde o sayfalar oda arkadaşımın çekmecesinde bulunuyor. Bir de " aaaa ben dikkat etmemişim, sen neden buraya bıraktın ki" oluyor.
ulan benim senin önünde yemediğim fırça kalmamış, sanki yana yakıla aradığım onlar değilmiş gibi gelmiş bana ne diyor. Hayır bunu da geçtim bana demediğini bırakmayan adam bu olayın üzerine hala "neden oraya bıraktın" diyor.
Kendi dosyamdan çıkarıcam, başkasının cekmecesine koyucam, cekmecesine koyduğum kişi de bunu iki ay farketmeyecek. afedersiniz ama siz buna götünüzle gülmez misiniz?
gereksiz bir sürü egoist ile canhıraş ( bu böyle mi yazılıyordu) mücadele, samimiyetsiz tavırlar, patron müdür yalakaları bi de toplu yemekler ile geçen sevimsiz hayat.
Üniversite hayatının süper geniş ve bol zamanlı döneminden insan kaynakları ile görüşmeyi tamamlayıp da işe girdikten sonra başlayan serüven.
Hiçbir zaman bir daha üniversiteli olamayacağını her zorlukta hatırlatan ve gün geçtikçe hep bir şeylerden ödün vermeni gerektiren şey.
Hayatının en güzel en verimli zamanlarının maillerle toplantılarla geçmesine neden olacak ve eskiden yapmayı sevdiğin birçok şeye veda ettiren esaret sistemi. *
aha burda özetlenmiş http://www.ikmagazin.com/...ugunuz-10-aliskanlik.html
zorunlu bir hayattır. sadece 3 yıldır çalışıyorum ve daha 20 yılın üzerinde çalışmam gerektiğini düşündükçe -yaşarsam tabii- korkuyorum, içim ürperiyor.
içiim ürpeeeriyoor ya evde yoksam.
çalışmayı çok sevsem de hergün emekli olmak istiyorum. anneannemin dizinin dibine oturup sütlaç yiyip gerektiğinde esra erol bile izlerim diyorum. kenan ışık iyileşirse telefonla programına bağlanayım diye hayaller kuruyorum.
-iş her zaman olacak. Zamanının tamamını işe değil sevdiklerinede ayırmayı bil.
-sevdiğin işi yapmaya çalış. Tamam ülkemizde bu çok zor ama en azından çalışma ortamında ki insanları eğlenceli seçebil. Çünkü malesef mesai saatleri çok uzun ve onlardan başka insan görmeden geçiyor ömür.
-bankacılar çek defterlerini önüne gelene dağıttıkları için ticaret yapıyorsan dikkat et. Sözleşmelerini iyi yap en olmadı kefalet senedi al.
- ne iş yaparsan yap ilk önce sen yaptığın işi beğen geri kalanlar zaten beğenicektir.
- patronların istekleri hiçbir zaman bitmeyecek, sabırlı ol. Kendi işlerin haricinde sorumluluk alacaksan değip değmiceğini iyi tart. Çünkü bir süre sonra o işlerde sanki hep senin sorumluluğunmuş gibi olacak.
- mesafeni koru. Kimin ne zaman ne şartlarla puştluk yapacağını kesteremessin.
- güleryüzlü olmak her sektör için iyi izlenim bırakır.
- efendiliğinden ödün vermeden tartış.
Ve çalışmak güzel birşey olsaydı üstüne para vermezlerdi.