Sabrımın her zerresini zorlayan hayata karşı tek tutanağım misafir odasının duvarında öylece cansız duruyor. Eskitme ahşap çerçevenin içinde bir daha hiçbir zaman tamamlanamayacak olan aile fotoğrafımızda saklı sabrımın direnişi.
Umarım bir şeyleri doğru yorumluyorumdur, umarım ne safmışım demem günün sonunda, şüphe ve karamsarlık öğrenmem gereken hisler galiba, 2 haftadır falan kafamda bunlar dolanıyor.
Hayal kırıklığına bundan sonra uğrayamam çünkü herhangi bir şey beklemiyorum. üstelik bu umutsuzca da hissettirmiyor, aksine her şey kontrol altındaymış gibi.
Merak ''Ya biz alışverişimizi dolar ile mi yapıyoruz? diye akıl verenler. Madem dolar ile alışveriş yapmıyoruz o zaman niye Gezi Parkında dolar yükselince ''Ekonomi çöküyor'' diye millete saldırmaya başladınız. Hadi onu geç. Bülent Ecevite yazar kasayı niye fırlattınız?
Sanırım hissizleşiyorum. Zaman geçtikçe, insanlar umudumu sömürdükçe, insani duygularımı sömürdükçe daha da hissizleşmeye başladım. Üzülüp, kızmam ve bağırıp çağırmam gereken yerde sadece boş bakışlarla etrafa bakıp susuyorum.
Ölümün olduğu bu dünyada gereksiz herşey için üzülmenin saçmalığını idrak edemiyoruz.
Her geçen gün olmadık şeyler düşünüp, planlar yapıyoruz.
Evet, ölüm var deyip geçiştiriyoruz.
Tam anlamıyla idrak edebilen var mı?
Haberlerde onca acıyla karşılaşıyoruz.
Ölen kardeşlerimiz, şehitlerimiz, neden haber biter bitmez yüreğimizden çıkıp gidiyor?
Asıl bizimle kalması gereken acılar giderken, onun yerine malayani şeyler bizimle kalıyor.
Ve bunlarla ömrümüzü tüketiyoruz.
Ne acı..