Ölmemesi gereken çocuktur.
Umudu, yaşam enerjimizi, defalarca düşsek de yeniden ayağa kalkma gücünü ondan alırız.
Bakmayın çocuk olduğuna, türlü türlü hoş marifetleri var bu sıpanın...
Haaa bir de, içinizdeki çocuğu öldürmeye teşebbüs etmeyen insanlarla dost olun, arkadaş olun, sevgili olun, eş olun.
Onu yok etmeye uğraşandan ne köy olur ne de kasaba!
insanın bir yanı hep küçücük kalır..
Ne kötülüğe alışır, ne doyar iyiliğe
Hep hassas, ille de kırılgan, gonca gül gibi bir yan..
O kabul gördüğünde belki, kabullenilmiş olur aslında insan
Onu itelemediğinde kişi, insan olmaktan çıkmaz belki..
içimizdeki çocuk bir gün yüzyıllık uykusundan uyanır.
yüzyıllık uykusundan bir masalın ortasına uyanır. tam da çocukluğuna uygun biçimde. uyumadan az önce düşünü kurduğu masaldır bu. şaşırır. o meraklı çocuk gözleriyle inanmaz inanmaz dolanır masalın içinde. bakar, sorar,bekler. sonra dayanamaz bütün çocuklar gibi masalın içine girer. hep hayalini kurduğu ama duyabileceğine, dinleyebileceğine,dahil olabileceğine dair bütün umutlarını yitirdiği masaldır bu. ütopyadır. çocuk gülümsemesi gelir yerleşir dudaklarına, ardından gelecek büyük, gerçek kahkahalarının habercisi gibi. o korkak, çekingen, inanmaz, güvenmez hallerini bırakıverir bir köşeye kendine biçtiği dokunulmazlık, erişilmezlik, duyarsızlık zırhıyla birlikte.
bir gün içimizdeki çocuk yüzyıllık uykusundan uyanır, bir masal bahçeye, bir gelincik tarlasına, yıldız tozlarına bulanmış buluttan yataklara. uyanır içimizdeki çocuk bir gün...
doğan cüceloğlu'nun kitaplarından biri. çok etkileyici bulduğum bir kitaptır. insanı kendisiyle başbaşa bırakır, göz yaşı döktürür.
kitabın son bölümündeki günlük yazma egzersizini uyguladım ve çok yararlı buldum. kendinize bir defter alıyorsunuz, günün belli bir saatinde o deftere kitaptaki soruların cevabını yazıyorsunuz.
bu kadar basit değil elbette: bu bir tür kendinizle buluşma, kendinize verdiğiniz bir randevu. sadık kalmanız gerekiyor. ben sabah saat 7'ye koymuştum günlük yazma saatimi. ilk günlerde o saatte kalkıp o deftere soruların cevabını kendinle konuşur gibi yazmak saçma ve zor gelmişti, ama daha sonra çok sevdiğim, çok keyif aldığım bir şey haline geldi: kendimle olan randevuma geç kalmak istememeye başladım.
bu günlükleri yazarken, aklınıza gelen cevaba "ne kadar salakça" derseniz kendinizden "içimdeki küçük ..(adınız).., senden özür diliyorum" demeniz bekleniyor. bu çok etkili ve önemli.
sorulara cevap yazarken aklınıza ilk gelen şeyi yazmalısınız.
soruları yüksek sesle sormanız önemli. cevapları içinizden ya da sessizce verebilirsiniz ve yazmanız gerekiyor.
bu egzersizi en az iki hafta devam ettirmelisiniz, yoksa işe yaramaz, deniyor. buna katılıyorum.
bu egzersiz, bir tür psikoloji danışma etkisi yaratıyor: kendinizi daha çok tanıyorsunuz, özgürleştiri bir etkisi oluyor.
tanımadığım bir insanın, yani sadece kitaplarıyla tanıdığım bir insanın hayatıma bu şekilde katkıda bulunabildiğini görmek çok sevinçli bir şey. doğan cüceloğlu'na teşekkürler.
iç konuşmaların sorgulanmasını sağlayan, bu konuşmaların hafife alınmaması gerektiğini öğreten, isteklerin iç çocuktan, emir ve yargıların da iç ana-baba'dan geldiğini, mutlu ve başarılı bir birey olabilmek için ikisinin de dinlenmesi gerektiğini anlatan kitap. eğer siz sürekli iç çocuğu dinler ötekini umursamazsanız zıpır, nerde nasıl davranılacağını bilmeyen bir başarısızlık abidesine dönüşür, yalnızca iç ana-baba'yı dinler, diğerini de sürekli susturup azarlarsanız kuralcı, mutlu olmayı başaramayan bir insana dönüşürsünüz. iç-çocuk küstürülmemeli ama fazla da şımartılmamalıdır bu kitaba göre.