50 bin, 60 bin, 90 bin...
sayısını bilmediğimiz binlerce şehidimiz.
vatan uğruna, bayrak uğruna donarak can veren kahramanlar...
unutmadık, unutmayacağız...
sarıkamış'tan verdiğimiz binlerce şehit dışında yine binlerce esir verdik. binlerce esirimizin akibeti meçhul...
sarıkamış'ta verdiğimiz esirlerden birkaçı ise vatanlarından binlerce kilometre uzaklıkta çok alakasız bir coğrafyada ebedi istirahatlerini sürüyorlar...
isveç-finlandiya sınırında bir kasaba var; haparanda...
türkiye'den çok çok uzakta.
elsa brandström, isveç'in rusya büyükelçisinin kızıdır. 1915 yılında isveç kızılhaçı hemşiresi olarak tıbbi tedavi sunmak amacıyla gönüllü olarak sibirya'daki esir kamplarına gider.
burada savaş esirlerinin yüzde 80'inin kampın kötü şartları, soğuk ve açlık dolayısıyla ölümlerine şahit olur.
esir kamplarında bir de tifo hastalığı yaygındır.
elsa brandström'ün sibirya'daki esir kamplarında esir askerler için yaptığı fedakarlıklardan dolayı alman ve avusturya askerleri ona "sibirya meleği" lakabını takarlar.
elsa brandström, russland und sibirien adlı kitabında rusların esirlere bakış açısını şöyle yansıtmış;
kampı teftişe gelen bir rus generaline doktorların ölüm oranının aşırı yüksekliğinden şikayeti üzerine, generalin verdiği cevap o günlerdeki rus aymazlığının ilginç bir örneğidir: “siperlerde daha fazla askerin öldüğünü unutmayın!.’’
elsa brandström, 1917 yılında petersburg'a döner, lakin sibirya'daki esirleri unutmaz. burada savaş esirleri için bir yardım örgütü kurar. yeniden sibirya'ya döner. ekim devrimi'nin patlaması ile çalışma izni iptal edilir.
ancak o sibirya'daki esir kamplarının şartlarının iyileştirilmesi ve esirlerin evlerine geri dönebilmesi için çalışmalarına devam eder. hatta 1919 yılında tutuklanır. casuslukla suçlanır.
aldırış etmez, o sibirya'ya gitmeye ve yardım götürmeye devam eder.
sonrasında 1920 yılında yeniden casusluk suçlamasıyla tutuklanır, hatta ölüme mahkum edilir.
ama bu karar büyük tepki topladığı için elsa serbest bırakılır ve ülkesi isveç'e döner.
isveç'e döndükten sonra da esirlerin kurtarılması çalışmalarına devam eder. alman hükümeti tarafından onurlandırılır...
elsa brandström, 1922 yılında yukarıda da bahsettiğim russland und sibirien adlı eserini yayınlar. topladığı bağış paralarıyla almanya'da bir fabrika satın alır ve burayı savaş esirleri için bir rehabilitasyon merkezi haline getirir.
elsa brandström ve isveç kızılhaçının gayretleri ile sibirya-krasnoyarsk'taki ölüm kampından binlerce esir kurtarılır.
krasnoyarsk kampından kurtarılan türk esir sayısı 428'dir. kurtarılan bu esirlerimizin bir kısmı isveç hükümeti aracılığı ile türkiye'ye dönebilmiştir.
lakin içlerinden vatanına dönemeyenler, ömrü buna yetmeyenler de olmuştur.
işte krasnoyarsk'taki esir kamplarından kurtarabildiği türk esirleri kurtarıp isveç'teki haparanda kasabasına getiren ve onların son günlerinde yardımcı olan bu iyilik meleği hemşirenin sibirya'dan kurtarıp getirdiği, lakin vatanlarına geri dönmeye ömrü vefa etmeyen askerlerimizdir haparanda kilisesinin bahçesinde yatan türk askerleri... https://galeri.uludagsozluk.com/r/2109213/+
mübadele sırasında hayatını kaybeden esirler için haparada ve trelleborg’de iki anıt mezar yapılmıştır. her iki mezarda da iki türk savaş esiri yatmaktadır.
yaptığım araştırmalar neticesinde krasnoyarsk'taki esir kamplarından kurtarılan ve isveç'e getirilen lakin orada vefat eden askerlerimiz, haparanda'daki şu kilisenin bahçesinde yatmaktadır; https://galeri.uludagsozluk.com/r/2109214/+
lakin söz konusu anıt ile ilgili bir belge bulamadım. bulduğum takdirde onun da fotoğrafını ekleyeceğim.
sibirya meleği yardım çalışmalarına 2. dünya savaşı ve sonrasında da devam eder.
askerler için adeta bir "koruyucu aziz" haline gelir ve büyük saygı görür.
elsa brandström'ün yaptıkları hiçbir zaman unutulmaz. kendisine pek çok ödül ve devlet nişanı verilir. 4 kez nobel barış ödülüne aday gösterilir.
Yüreğe ateş düşmek nedir, minnetle anarken, içinizin burulması nasıl bir şeydir gibi soruların yanıtı olabilecek hüzüne sahip şehitlerdir.
Sarıkamış, türk mücadele tarihinin en acılı, en hüzünlü tablosudur.
insan bu tarihi okurken, bu hüzünlü ve yoksul mücadeleden ötürü, yediği lokmadan, içtiği sudan, aldığı nefesten utanç duyuyor.
Popomuzu yaya yaya, bayrağı, ulusu, milleti olan bir ülkenin kucağına doğuvermişiz, sıcacık, süslü battaniyelere sarılarak...
Oysa ne badireler yaşanmış, kaç can gitmiş, toprağı sayısız insanın kanıyla yoğrulmuş, kemikleriyle inşaa edilmiş bir vatan burası...
Ne kadar layık olabiliyoruz acaba?!
Bunları hatırlıyor muyuz?
Bu erdeme sahip atalarımızın genlerini koruyabiliyor muyuz?!
Hiçbirini yapmıyoruz!
Çok konuşuyoruz, boş konuşuyoruz...
Tüm şehitlerimizin, esir düşüp gurbet ellerde ebediyete göç eden mazlum askerlerimizin, elsa branström gibi, ırk, din, dil ayırımı yapmadan insanlık örneği yüce kadınların ruhları şad olsun...
Umarım hakları bize helâldir.
Yoksa hiçbirimizin yatacak yeri yok!
başlığın ilk entrysinde--->(#44243301) haparanda'da kilisenin bahçesinde yatan türk askerlerinden bahsetmiş, bunlara dair bir anıt bulunduğunu yazmış ve buna dair belge bulamadığımdan yardım istemiştim.
almanya'da yaşayan ekşi sözlük yazarı bir dostum sağolsun, almanca kaynaklardan araştırma yapmış ve isveç'in haparanda kasabasındaki kilisenin bahçesinde yatan sarıkamış gazilerimize dair şu anıtın görselini yollamış bana; https://galeri.uludagsozluk.com/r/2110428/+
anıtın kitabesinde şunlar yazıyor;
"tekrar görmeyi umdukları vatanlarından uzaktaki vatan için canlarını feda eden 205 avusturya-macaristanlı 11 alman 2 türk savaşçının şanlı anısı burada ebedi barış içinde gömülmüştür..."