insan gibi tanımlayacağımı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. yok gözleri kırmızıydı alevler saçıyordu; yok dili çatallıydı yalayışı tüylerimi ürpertiyordu falan..
bir duyguydu gördüğüm; yapış yapış histen bir sis bulutu şeklindeydi.
ama ölümdü; eminim bundan.
ilk anda fark edemediğim bir anaforu saklıyordu merkezinde; kara bir delik gibi. kara delik dediysem de kara değildi. daha doğrusu hiç bir renkte değildi. renksizliğin ta kendisiydi; hatta zamansızlığın.
kavga eden iki çocuk gördüm bugün. biri diğerinin elinden arabasını aldı. öteki ona sert bir tokat çıkardı. beriki önce şaşırdı, ağlamaklı oldu, sonra öbürününkinden de sert bir tokat çıkardı. derken diğeri rakibinin saçlarını kavrayıp son hızda çekmeye başladı.
araba yere düştü; unutuldu..
geriye ölüm kaldı işte; havada dönüyordu, leş gibi kokutmuştu her yanı.
kirli birşeydi.
illa bir insanlaştırma isterseniz benden ancak şunu sunabilirim size: Hani hep deriz ya her adamın içinde bir çocuk vardır.
aslında hayır; benim bugün gördüğüm çocuğun içindeki adamdı.
hem de en vahşisinden.
en ölümünden...
ikisi de en fazla beş yaşındaydı.
döne döne düştüler içlerinde oluşan leş kokulu renksiz anafora.
ölümün yanına büyük bir sevinçle gidiyorum
çünkü biliyorum biteceğini
inatlaşmadan, sessizce, usulca gidiyorum
ölüme giderken
gözyaşlarımla gülüyorum
şimdi bitti bütün herşey
geride bıraktığım
sadece yarım kalmış bir hayat...
26.08.2009
bugün de mi ? bekliyorsunuz. hiç ihtimal bile olmayan ama değeriyle de paha biçilemeyen o insandan o değerli mektubu. kendinize beklemeyin diyorsunuz. ne o gelecek, ne de mektubu. gelebilecek olan tek şey gözyaşlarınız. beklemeyin ondan hiçbir şey beklemeyin...
o size sadece üzüntü mü? verdi. hayır o size bir insana sevgiden önce güven duygusunu öğretti. sizin ona inancınız yüzünden, ona olan güveniniz yüzünden bu kadar yıkılıyorsunuz. ondan gelen her hangi bir tepki sizin için çok büyük anlamlar gizliyor. siz onu kalbinizin ve zihninizin kahramanı yapmışsınız, ama o kahramanın bir gün sizi yarı yolda bırakacağı aklınızın ucuna bile gelmemişti. aslında o size söz de vermedi. peki neden bu öfke ve üzüntü... biliyorsunuz ama bunu söyleyemiyorsunuz. korkuyorsunuz, itiraf etmekten çekiniyorsunuz. bu hayallinizin de yarım kalmasından korkuyorsunuz. bugün de eliniz boş bugün de kalbiniz yaralı, bugün de hayalleriniz yarım...
ve bugün de uyuyorsunuz, kimsesizliğe, sessizliğe ve yok olmaya..
hayata bak be diyorsunuz. geçebilecek mi bu zorlu, gözyaşlarıyla dolu hayat. ama sonra düşünüyorsunuz ki bunu dert etmenize gerek yok, ölüme çok az kaldı zaten. bu yaşta gördüğüz bu gerçekler fazla ağır geldi size.omuzlarınız kaldıramıyor artık bunca eziyeti, bunca zorluğu.. bırakıyorsunuz. ne olursa olsun. birgünüz daha bitiyor bugün siz biraz daha seviniyorsunuz. yaklaşıyorsunuz en sevdiğinize....
bir kahramanınızdı
sizi yarı yolda bırakıp giden
gözyaşlarınızdı sizi ayakta tutan
umutsuzluklarla geçen bir zaman
ve hayal kırıklıklarıyla dolu bir kalp
geride bıraktığınız
sadece ölümle gelen son mutluluğunuz...
kim anlayabilir ki sizin sitemlerinizin neden olduğunu, kim anlayabilir ki sizin neden bu kadar öfkeli ve üzgün olduğunuzu. bilemezler, anlayamazlar. çünkü bunu siz yaşıyorsunuz, bunu siz görüyorsunuz. gözyaşlarınızın ne demek olduğunu bir tek siz anlayabilirsiniz. çünkü ölüm size geldi, bir başkasına değil size..
27.08.2009
eksikliklerle doldurduğunuz koca bir yaşam var elinizde. beklemekle geçen koca bir yaşam; bazen bir umudu beklediniz, bazen bir kahramanınızı beklediniz... şu an yaşıyorsunuz, ama ölüm çok yakında yanınızda olmaya kararlı. ve şimdi onu da bekliyorsunuz, derin bir sukünetle...
Yaşam yarım kalan bir şiir, ne harcanacak zaman ne de lüzumsuz yere ağlamak ve sızlanmak olmasa... Şu kısacık ömrümüzde ölüm gibi bir gerçek ensemizde dururken her an, neden lüzumlu lüzumsuz harcarız kendimizi?
yaşam varla yok arası kısaca Nefes nefese ciddi bir şekilde Yaşamak gerek hayatı... anları dakikaları saatleri... "Ne olur ne olmaz belki" diye. Ardımızdan yapılacak ne çok yarım iş bırakırız Yaşam bizi terk edince. içtiğimiz yarım bardak su. daha sonraki gün buz dolabında bizi bekleyen kahvaltı, Elbise dolabımızda giyilmeye hazır elbiseler, düzeltilmeyi bekleyen ters düz olmuş ayakkabılar. Sevgiliye henüz söylenememiş sözler. Ucu içe doğru katlanmış, okunmayı bekleyen kitaplar, Yüreğinde anılarımızı söküp atamayan gerçek dostlar.
garantisi yok aldığımız nefesi verebileceğimizin... şairin dediği gibi " ölüm göğün yüzünde, ölüm yerin dibinde, ölüm soluk alışında, ölüm başucunda... "
ölüm her zaman geliyor... bütün hücrelerimiz, etrafimizdaki hersey habire ölüp ölüp diriliyor. ama "bizim" ölümümüz de ruhumuzun bedenimizinden ayrilmasi olayi oldugu icin, herhaldeki gercekten büyük bir olay...bizim "biz" dedigimiz bir benligimiz varsa, demek ki o "biz" olsa olsa ruhumuz olur. yoksa bizim "biz" dedigimiz bir benligimiz olamazdi.
evet ölüm...en güzel ölüm kimseye ihtiyac duymadan yasayip öyle ölmektir. mesela örnekler var, adam beyin kanamasi gecirmis, ama ölmemis, kendinde degil altina siciyor, yemegi yediriliyor, kendi öz kizni tanimiyor, kendisinin bile ne oldugundan haberi yok.... o vaziyette bir 10 yil daha yasiyor... cevresi resmen "ölse de kurtulsak" havalarinda... sonra adam ölüyor, cenazesi "dügün" gibi birsey. akranlari utanmasalar zil takip oynayacaklar....
..bir de böyle bir ölüm var.
öyle ölmeden, ölmek daha iyi, cünkü o vaziyette diger insanlarin hayatlarini kisitliyorsun. kendilerini sana bakmaya mecbur hissediyorlar. en güzeli söyle cok kuvvetli bir beyin kanamasi, ya da kalp krizi, zaaank diye gidiyorsun, tertemiz... kimsenin hayat düzenini bozmadan yasadin, cenazenden iki gün sonra da herkes gene isine gücüne döndü...ne güzel...
ek : madem konusu geldi, bir animi yazayim bu konuyla ilgili de tam olsun... 17-18 yaslarindayim ve bir öglen vakti ankara gari yakinlarinda bir yerlerden raylardan trenyolunda karsidan karsiya gececektim. ileriden "mavi tren" geliyordu... ben treni gördüm, orada 3 hat vardi, mavi 1 yoldaydi. ben 2.yolda onun gecmesini beklemeye basladim, birden "ya burada trene cok yakin olcaz,3. yola geceyimde arada bir hat daha fazla olsun" diye gecirdim icimden ve geriye birkac adim atip 3.yola gectim. bana 50 metre falan kala, o ana kadar dikkatimi cekmeyen bir makastan mavi makas degistirip, 2.yola gecti !!!...ve ben 3.yolda beklerken mavi 2.yoldan önümden gecti...eger icimden öyle gecirmeseydim, ben az evvel o hatta bekliyordum...
arada bir aklima gelir bu... demek ki orada ölmeyecekmisiz.
valla simdi söyle....bu konuyla ilgili en güzel yorumlardan birisni yapan sahis, 92 yasindaki gecmisin büyük alman basbakani helmut schmidt´tir. cok nüktedan birisi olan schmidt bir ara demisti ki
"ölüm ne zaman gelirse gelsin, biz hep cok az yasadigimizi saniriz. ölüm hep cok erken gelir."
28.08.2009
hayatın önünüze serdikleriyle yetiniyorsunuz bugünde. birçok insan inanıyor ve kazanıyor bu yarışı, siz de bunun için savaştınız; hayalleriniz için peki şimdi hayatınız değişti, koca bir yalnızlığa mahkumsunuz. ilerleme kaydetmek? bunlar sizin için hiçbir şey ifade etmeyen anlamsız kelimeler bütünü... on altı yaşındasınız doğruyu bulmak için çok çalıştınız, yanlışları ard arda yendiniz peki şimdi yanlışlar bütünün, üzüntüler kuyusunun tam dibindesiniz. bundan sonrası için ümitli misiniz? kalbinizde, aklınızda farklı düşünceler içinde... bir yanınız evet bu zorlukları aşacağız diyor, diğer tarafınız ise kendini zorlama hiçbir şeyin değişeceği yok diyor. bu ikilemden memnunsunuz aslında ; korktuğunuz birgün bu ikilemin bile olmaması... neyi, ne kadar bekleyeceğiniz hakkında hiçbir fikriniz yok, size ipucu bile veren yok... siz bunları düşünürken birgün daha sona eriyor tüm olumsuzluklarıyla... gerçi yarında bugünden farksız değil. yine olumsuzluklar, üzüntüler...
akşam oldu yine
karanlık çöktü üzerime
üzüntülerle doldurduğum bir kalbim var
bir de sevdiğim ve üzdüklerim
yaşamın son günlerinde de
bir de gözyaşlarına sahip
ne onlar beni kurtaracak
ne de kahramanım...
bak yine bekliyor kapımda
beni yalnız bırakmıyor.
haber veriyor her akşam
her akşam gelip
son gecen diyor.
senin için yarın yok diyor
ölüm yakında diyor.
size en yakın olan ve her zaman doğruları söyleyende o. ölümünüzü o size hatırlatıyor hergün, üşenmiyor, yorulmuyor, her gün yanınızda bir o var bir de durmak bilmeyen gözyaşlarınız. hayata mı küsüyorsunuz? o zaten size küsmüş ve oyundan atmak için gün sayıyor. siz de bekliyorsunuz oyundan atılacağınız günü, biliyorsunuz çok yakın olduğunu...
bedenimi
savurup attınız
en karanlık köşelere
gömdünüz
en karanlık topraklara
kalbimi ise aldınız
kırdınız hiç acımadan
paramparça edip
geri bıraktınız
zihnim ise hür
dolaşıyor bilmediğiniz yerlerde
görmediğiniz köşelerde
ben yaşıyorum
sizin hayal bile edemediğiniz dünyamda
tek başıma ve hür
ve şimdi ölümle birlikteyim
ölümle...
yaşam ve ölüm arasında bir ilişki kurulması gerekiyorsa:
zamanı geldiğinde; bitmesi gereken bir ilişkidir* yaşam. uzadıkça yorar, yaşadığınız güzel şeylere duyulan özlem yaktıkça canınızı, var olana lanet okursunuz. zaman geçtikçe geride kalan yaşanmışlıkların soyut değeri artar. velhasıl-ı kelam, üstadın dediği gibi :"ölüm, nereden ve nasıl gelirse gelsin, hoş geldi safa geldi."
not: bu yazıya konu olan tecrübe, yazar tarafından deneyimlenmemiş, var olana ergi, tecrübe aktarımı vb. ye dayandırılmıştır.
dünyevi suretlerinin hepsi yalan, gerçek olan bir tek o son nefes sancısı.
insan, cahil olmasına rağmen yükü yüklenen insan.
insan, övülmüş olmasına rağmen saygıdeğer emanetin onurunu taşıyamayan insan.
insan, hem bilen hem bildiğini bilmeyen insan.
her nefs ölümü tadacakken, her nefse misafir bir ölüm varken , yalnız kendininkini kutsayan yalnız kendinden konuşan insan.
ölümden değil kendinden korkması gereken , zamanla yaşamayı beceremediği için zamansız yaşamdan korktuğunu bilmeyen insan.
az bilen çok korkan , korktuğu içinde asla bilemeyecek olan insan.
kimi ölümünü düğünle karşılarken , kimi içini henüz vakti gelmemişken binlerce cenazenin soğukluğuyla dolduran...
ölüm her aklına geldiğinde
ah edip vah edip inleme
bu halinle tanrı'yı incitmiş olacaksın
ecel kapına geldiğinde
evi telaşa verme
o geldiğinde sen gitmiş olacaksın
yaşamak sana çok uzak
git artık
mutlu, umutlu hayaller
gelme yanıma
görme beni
biliyorum
beni terkedeceksin çünkü
daha fazla üzmeden git artık
ölüme yaklaşmışken...
dönüpte bakma arkana
bil ki
sen hiç birini üzmedin
onlar seni üzdü
kırdılar birçok kerede ağlattılar
ama kalk bir daha yerden
yorgun, hasta, umutsuz insan.
kalk yerden!