açıklığa kavuşturulması gereken konulardan birisi de devrim gerçekleşirken, zamanında omuz omuza cephede savaşmış yoldaşların bazen yol ayrımına düşebileceği gerçeğidir. zaten atatürk bu ayrılığı demokrasi adına desteklemiştir. ama rejim tehlikeye girdiğinde bazı tedbirler için geçmişe karşı da bir savaş açılabilir, açılmalıdır. bu böyledir. ismet paşa mevz-u bahis silah arkadaşları için komutanı mustafa kemal'e kırgınlık yaşamıştır. ama bu kırgınlık sürecini ölüm döşeğinde yanına bir kez gelmeyecek kadar kuvvetli yapan neydi? bana kalırsa bu hep bir sır olarak kalacak. çünkü son kaynak 1973'te öldü.
zavallı zaman gazetesinin bok attığı milli kahraman.
aslında zaman gibi zavallı zihniyetin bu kurtuluş savaşı kahramanına bok atması, ismet inönünün ne kadar başarılı olduğunun kanıtı olsa gerek. ****
ayrıca ismet inönü ile lozan anlaşmasından bazı kesitler;
ingiltere başmurahhası:
- bakın size ne getirdiysem kabul etmediniz, istediğim hiçbir şeyi bana vermediniz. şimdi ne istiyorsanız aldınız gidiyorsunuz. ama gittiğiniz yer yoksul bir ülke. savaşın sıkıntılarının yaşandığı bir ülke. ülkenize gideceksiniz, ülkenizde insanlar kalkınma isteyecek, refah isteyecek, yatırım isteyecek. bunları yapmak için paraya ihtiyaç var. o para bir bende var, birde bunda var (amerikan baş delegesini gösteriyor). bize geleceksin ve bize diyeceksin ki, bana yardımcı olun, borç verin, para verin. biz sana vereceğiz borcu parayı ama unutma şimdi istediğimiz halde vermediğiniz bütün taleplerimizi yazıp cebime koyuyorum. önümüze gelip bizden borç istediğin anda o taleplerini teker teker çıkaracağım ve önüne koyacağım. bunu unutma genç general.
ismet paşa’nın cevabı;
+ evet haklısınız eğer sizin önünüze bana para verin, borç verin diye gelirsem işte o zaman o reddettiğiniz talepleri çıkarıp önüme koyabilirsiniz. "
ek olarak;
" lozan antlaşması'nın görüşmeleri başlamak üzereyken, inönü, kendileri için ayrılan koltuğun diğerlerine göre çok küçük olduğunu farkeder. nedenini sorduğunda "diğerleriyle aynı boyda koltuk bulamadık." gibi alaycı bir yanıt verilir. bunun üzerine inönü aynı boyda bir koltuk bulununcaya dek görüşmelere katılmayacağını bildirir ve çıkar. hemen koltuk çıkartılır, kendisine haber verilir ve görüşmeler başlar. "
işte yukardaki ülke şerefi, ülke menfaati ile yanıp tutuşanlara zaman gibi, akp gibi, fetoş gibi taraf gençliği gibi zihniyetin bok atması aslında şereftir.
zira şimdikiler imf kölesi olanlara, ab emretti diye apoya arkadaş yollayanlara, abd istedi diye tezkere çıkarmak isteyenlere, papa heykelleri önünde imza atanlara secde ettiği için böylesi onurlu insanlara anca bok atarlar.
atatürk'ün ölmesini istediği söylenen asker, devlet adamı.
ayrıca şu yazıya da bir göz atmak gerekir ki; ismet inönü'nün kim olduğunu biraz olsun anlayabilelim.
"ismet Paşa nasıl kahraman yapıldı?
"Hayatında hiçbir savaşı kazanamamış olan ismet inönü tarih kitaplarımızda yere göğe sığdırılamazken, girdiği bütün savaşları kazanmış olan Kâzım Karabekir nedense birkaç satırla geçiştirilir."
Geçenlerde Ülke TV'de beraber program yaptığımız sevgili Turgay Güler'in bir sorusuna bu cevabı verince 'Vay, sen Paşamızın inönü savaşlarındaki dehasını nasıl olur da inkâr edersin?' diyenler olmuştu. Ne de olsa ismet Paşa bu ülkenin şerbetlilerindendir, Nimet Arzık'ın harika tespitiyle söylersek 'Son Padişah'tır' değil mi?
Ekim 1917'de 3. Kolordu Komutanı olarak Filistin cephemizin yarılıp çökmesine sebep olan Birüsseba bozgunundaki hataları bir yana, Eskişehir-Kütahya muharebelerindeki beceriksizliğine ne demeli? Merak etmeyin, bu dosyaları zamanı geldiğinde açacağız. Ancak konumuzu fazla dağıtmadan, Atatürk'ün kendisine soyadı olarak verdiği inönü savaşlarını kazanan kişinin gerçekte ismet Paşa mı yoksa başkası mı olduğunu biraz sorgulayalım.
Dikkatimi çeken bir nokta, bizim hangi metne, ne kadar güvenebileceğimiz konusundaki kuşkularımı derinleştirdi. Aynı yazarın iki ayrı zamanda yazdıkları arasında bu kadar zıtlık bulunması çok ilginçti. Kimden mi söz ediyorum? Eski Türk Tarih Kurumu Başkanı Tevfik Bıyıklıoğlu'ndan.
Bıyıklıoğlu asker kökenli bir yazar. Atatürk döneminde bir süre Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği yapmış. Dolayısıyla sözüne güvenilmesi gerekir diyorsunuz; ama hangi sözüne? Mesele burada.
"Resimli Tarih Mecmuası"nın Mayıs 1954 tarihli 53. sayısını açıp Bıyıklıoğlu'nun "Atatürk ve inönü muharebeleri" başlıklı yazısını okuyorsunuz. Yazıda inönü 'zaferleri' ismet inönü'ye mal ediliyor büyük ölçüde.
Ancak Bıyıklıoğlu'nun bir de "Harp Notları" vardır ki, bunları sadece yakınlarıyla paylaşmıştır ve orada tam tersini yazmış, inönü zaferlerinin ismet Paşa ile hiç ilgisinin bulunmadığını, diğer adsız kahramanlar olmasaydı kaybedileceğini söylemiştir.
Bu nasıl bir sansürdür ya Rabbi! Övdüğün adamın ne mal olduğunu aslında biliyorsun ama yazmıyorsun, sonra notlarında onun ne mel'un biri olduğunu kaydediyorsun. Zaten bunun için tarihimiz ayağa kalkamıyor ya.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, "Politikada 45 Yıl" adlı hatıralarında başından geçen eğlenceli bir olayı aktarır. II. inönü Savaşı sırasında güney cephesi komutanı olan Refet Bele ile konuşan Yakup Kadri, Paşa'dan bir yazısında ismet Bey'i 'millî kahraman' ilan ettiği için zılgıtı yer. Şairane bulmuştur yazısını. Bunun üzerine yazarımız, iyi ama der, o zaman Atatürk'ün ismet Paşa'ya çektiği o ünlü telgraf da mı şiirdir? Asıl telgrafa kahkahalarla gülen Refet Paşa, "Ona ne şüphe!" der, "Bahsettiğiniz telgrafı yazanın da sizin edebiyat arkadaşlarınızdan biri olduğunu bilmiyor musunuz?"
iyiden iyiye meraklanmıştır "Yaban" yazarı. Bir Nisan şakası gibidir cevap. (Telgrafın çekiliş tarihi de 1 Nisan 1921'dir!) Meğer inönü'ye, içinde "Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz" övgüleri geçen telgraf aslında Mustafa Kemal Paşa tarafından değil, onun isteğiyle Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından yazılmıştır.
Hem, der Refet Paşa, o telgrafta bir adres yanlışlığı da vardır. Aslında ismet Paşa'ya değil, inönü zaferinin gerçek kahramanı olan Miralay Fethi'ye çekilmeliydi. Zira Yunanlılar karşısında hezimete uğrayan kuvvetlerimiz, Fethi Bey'in aldığı inisiyatif ve gösterdiği gayret sayesinde savaşı kazanmışlardır (Paşa sonra bu gerçek kahramanın Yarbay Atıf olduğunu söyleyecektir).
TBMM tutanaklarını okuduğunuzda Meclistekilerin inönü zaferini Fevzi Çakmak'ın kazandığından söz ettiklerini görüp şaşırırsınız. Nitekim ismet Paşa da bir telgrafında 'yüksek stratejisiyle savaşı kazandıran' kişinin Fevzi Çakmak olduğunu açık seçik yazar. Bolu milletvekili Yusuf izzet de zaferi Fevzi Paşa hazretlerine borçlu olduklarını açıkça söyler. Gariptir, tutanaklarda ismet Paşa'nın ismi hiç geçmez. Herkes Fevzi Paşa'yı kutlar; hatta Paşa bu zaferinden dolayı terfi bile etmiştir.
ismet Paşa'nın askerî hataları o kadar göze batar olmuştur ki, Eskişehir-Kütahya muharebelerini kaybettiği için Temmuz 1921'de Genelkurmay Başkanlığı elinden alınmış ve Garp Cephesi Komutanlığı kalmıştır üzerinde. Yenilgileriyle şöhret bulmuş ve Meclis'te aleyhine kalın bir cephe oluşmuştu. Muhalefetin yoğun tepkisi yüzünden ilk Başbakanlığı çok kısa sürdü. Şeyh Said isyanı üzerine Fethi Okyar'ın yerine yeniden Başbakanlık koltuğuna oturdu. Böylece cephelerde gösteremediği zafer kazanma becerisini entrikalarda gösterdi. Bu 'zafersiz kahraman' unvanı ölümüne kadar sürüp gidecekti.
TTK Başkanı Bıyıklıoğlu'nun özel notlarına dönecek olursak, inönü hakkındaki sözleri yenir yutulur cinsten değil.
Ona göre inönü'ye Atatürk'ün kontrolünde dura dura bir aşağılık kompleksi gelmişti. "ismet Paşa'nın başlıca vasfı, yakın arkadaşlarına karşı nankörlüğü ve vefasızlığıdır." Birinci inönü zaferinin gerçek kahramanı Yarbay Atıf Bey'e bu sebeple takdir vereceğine, zaferden hemen sonra apar topar emekliye sevk ettirmiştir. Refet Paşa'yı Güney Cephesi komutanlığından aldırmasının altında da aynı kıskançlık yatmaktadır.
Velhasıl, ismet Paşa'nın, sivrilen insana tahammülü yoktur. Cumhurbaşkanlığı döneminde Atatürk'ü hafızalardan silmek istemesi de bununla alakalıdır.
Genelkurmay Başkanlığı görevinden resmen alınmasına yol açan Eskişehir-Kütahya yenilgisini bile tarih kitaplarında bir başarı gibi okutan adamdan ne hayır gelir? Tarih Kurumu eski başkanı ne kadar haklı: "ismet Paşa'nın bu muharebelerdeki kötü yönetimi, en ünlü komutanı bile Divan-ı Harp huzurunda mahkûm edecek kadar ağırdır. Bundan sonra ne Sakarya'da, ne de Büyük Taarruz'da kendi başına bırakılmamış"tı.
Tevfik Bıyıklıoğlu'nun ağzının içinde dolandırdığını ben azad edeyim bari:
Bu vahim hataları bir başkası yapsa çoktan ipi boylardı ama aynı hataları yapan ismet Paşa millî kahraman ilan edildi.
simdi bircok kisi, ataturkculer bile bu adami sevmez. aslinda islam'i turkiye'den sokup atmak isteyen, ataturk degil, ismet inonu imis derler. orasini ben bilemicem, onu tarih bilir. hatta, ataturk olmek uzereyken, "asin o kopegi" ya da yok "onu benim yanima getirin, kendi ellerimle oldureyim" demis te, ismet inonu ataturk'un saglik zaafligindan yararlanarak, hayatta kalmayi basarmis, ataturk oldukten sonra onu yok etmeye calismis, islam'i kotulemis vs vs.
bu iddialarda bulunanlara tek diyecegim sudur, ataturk'un ismet inonu'ye yazdigi mektuplari okuyun.
ayrica;
dininde 163 yara açan ulus'un,
günde 163 kez cehennemde ulusun!
ona deyin: nemrutlar, su dökemez eline,
küfür tarihinde sen, erişilmez ulu'sun!
demis ustad.
unutmadan tanim; ismet inonu'yu koruma yasasi anayasamizda mevcut olmadigindan, istedigimiz gibi saydirabilecegimiz, nefretimizi uzerine kusabilecegimiz bir insan. yapar miyiz? orasini ben bilemicem, tarih bilir.
not: 163 ve 3 nedir, ne alaka diyenler. arastirin ulan biraz, herseyi belese beklemeyin.
bir tuyo vereyim, ismet inonu zamanindaki anayasa.
sevr antlasmasi gibi sefil bir antlasmada bile turk tarafina 3 ada verilir. su anki mevcut olan 2 ada ve canakkale bogazinin hemen cikisindaki limni adasi. ne hikmetse, savas kazanip tekrar antlasma yapilacagi zaman ise bize 2 ada veriliyor. burnumuzun dibindeki limni adasi yunanlilara veriliyor. yunanlilar da o adalara askeri usleri kurup, istedikleri zaman akdeniz kiyilarini vurabilecek deniz ve hava kuvvetlerini bulunduruyorlar.
ayrica 1950li yillarda ismet inonu meclis te yaptigi bir konusmada; "12 adalar, musul ve kerkuk'u vererek buyuk hata yaptik, pismanlik icindeyim" diyor.
tanimi da yapalim haliyle; kendine milli sef dedirten bir adam. fuhrerden ozenilmis bir sifat olsa gerek.
lozanda sandalyeyle devlet onurunu koruduğunu sanmış, ama toprakların türk yurdu olan bir çok kesiminden gözü kapalı feragat etmiştir. bu yerlerin bazısının verilmesinin en küçük savunması olamaz, acizliktir.
(Doğruları söyleyen siyasi yazarların tasfiyesi isteniyordu... Artık, Erman Toroğlu gibi, doğruları söyleyen spor yazarlarının da tasfiyesi isteniyor...
E oldu olacak 'siyasi-sportif' bi yazıyı 90'a takalım da, tam tasfiye olalım bari.)
*
Üç büyük var Türkiye'de.
Beşiktaş.
Karşıyaka.
Kasımpaşaspor.
*
Çünkü, armasında Türk Bayrağı'nı taşıma onuruna sahip olan'üç büyük' sadece bunlar... Öbürleri ay-yıldızı anca formasında taşır; armasında taşıyamaz.
*
Hasta Göztepeli olarak kahroluyorum ama, armasında ay-yıldız taşıma onuru verilen ilk kulübümüz, 'gâvur izmir'in Karşıyaka'sı... Futbolcularının Kurtuluş Savaşı'nda gösterdiği üstün cesaret ve fedakârlık nedeniyle, bizzat Mustafa
Kemal tarafından verildi bu hak.
*
Beşiktaş?
Sene 1952...
Bizi NATO'ya ittiriyorlar, Yunanistan'la canciğer yapmaya çalışıyorlar. Adnan Menderes Atina'ya gitmiş, karşılığında Yunan Başbakanı geleceğine, Yunanistan milli takımını göndermişler,'Hadi dostluk maçı yapalım' diye... Her zaman olduğu gibi, hazırlıksızız tabii... Ha deyince milli takımı nasıl toplayacaksın birader? Apar topar ne yapılıyor, milli takımı temsil etme görevi Beşiktaş'a veriliyor... Milli takımın teknik direktörü de, Beşiktaş efsanesi Arap Sadri zaten; milli takımımızın ilk ve tek 'siyahi' hocası... Neyse, detaya girmeyeyim, adamlar bizi 1-0 yeniyor... Ama milli görev yerine getirilmiş oluyor.
*
Bu nedenle...
'Gâvur izmir'in bizzat Celal Bayar'ın para yardımıyla kurulan Altay'ında kalecilik yapan... Atatürk tarafından onurlandırılan Karşıyaka'sında futbol oynayan Adnan Menderes... Stadında ismet inönü'nün adını taşıyan Beşiktaş'a, Türk Bayrağı'nı taşıma hakkını veriyor.
*
Gelelim, Kasımpaşa'ya!
*
1948, Londra Olimpiyatı, bizim güreşçiler asker bavulu gibi yerden yere vuruyor, rakiplerin sırtı soyuluyor tuş olmaktan... Altı altın alıyoruz. Üçü, aslanlar aslanı Yaşar Doğu, Celal Atik, Nasuh Akar... Diğer üçü, Gazanfer Bilge, Mehmet Oktav, Ahmet Kireççi; Kasımpaşaspor'un sporcuları... Ne oluyor biliyor musunuz? Cumhurbaşkanı ismet inönü, Türkiye'yi onurlandıran Kasımpaşaspor'a Türk Bayrağı'nı taşıma onurunu veriyor.
*
Kasımpaşa milli-manevi miras'a sahip üç büyükten biriyse bugün, bunu ismet inönü'ye borçlu.
*
Özetlersek...
'Siyasi'olarak, Hiroşima'ya atom bombasını ismet inönü attı bile desen, illa ki, yiyen çıkar... Ama 'sportif' olarak, lütfen biraz fair play.
Lozan'da delegelerin toplanacağı salon hazırlanmış ve taraflar yerlerini almaya hazırlanırken ismet Paşa'nın oturacağı sandalye, diğerlerinden küçüktür.
Paşa sorar:
"Benim sandalyem neden küçük?"
"Büyüğünü bulamadık ekselans."
"O zaman biz de toplantıya uygun sandalyeyi bulduğunuz zaman katılırız..."
Türk heyeti dışarı çıkmak için kapıya döner.
Az sonra diğerlerine eş bir sandalye masanın yanına konmuş ve Türk heyetinden özür dilenmiştir...
ismet inönü neden demokrasiye ya da çok partili sisteme geçmiştir? konuyla ilgili tarihçiler 2-3 alternatif sebep söylemektedirler. verilen sıra tarihçilerin ve hukukçuların en çok birleştiği sıradır.
1- ismet inönü ve chp içindeki demokratikleşme isteği
2- atatürk'ün vasiyeti
3- 2. dünya savaşı sonrası yükselen demokrasi hareketleri
4- abd, avrupa, birleşmiş milletler baskıları
şimdi gelelim sebepleri irdelemeye. ismet inönünün karşısında aydınlar, öğretim elemanları ya da güçlü bir muhalefet mi vardı? ya da nüfusun çok büyük bir bölümünü oluşturan köylüler mi demokratikleşme istiyordu? kitlesel direnişler, protestolar mı vardı?
peki amerika ya da avrupa türkiyenin çok partili hayata geçmesini mi istiyordu yoksa türkiyede istikrarlı sorun çıkarmayan bir hükümetin olmasını mı? eğer amerika vs. istedi diyorsanız, dış güçler bugün bile türkiye'de demokrasi vs. önemli değil, varsın ılımlı islam olsun, yeter ki istediklerimizi yapsın demekteler.
inönü zorla çok partili hayata geçmemiştir. kendisini etkileyen bir tek güç bile yoktur. yoktan var edilen devlet onlar için bir eserdir ve bu devleti kurarken ne düşündülerse onları hayata geçirmişlerdir. bu konu türk siyasal hayatı prof.dr.ergun özbudun'un kitabında objektif bir şekilde ele alınmıştır. daha çok bilgi isteyenler oradan okuyabilirler.
1923'te kurulmuş devlet 23 yıl sonra 1946'da çok partili hayata geçmiş, 1950'de 27 yıl sonra asli kurucu iktidar başka bir partiye iktidarı devretmiştir. inönönünün demokratikleşme hareketinden sonra 1924 anayasasıdnan kaynaklanan meclis hükümeti sisteminin getirdiği denetimsizlik sebebiyle inönüye yakın komutanlar 1960da darbe yapmış, 1970 ve 80lerin siyasetçilerinin deyimiyle; "türkiyeye bol gelen türkiyenin en demokratik anayasasını" yapmışlardır.
1961'den sonra geçen 49 senede türkiye, 1961 anayasasının getirdiklerinden ödün vermiş varolan demokrasinden dahi kaybetmiştir. 49 senede türkiye, dp ve uzantıları ile yönetilmiş ve bu demokratik yönetime rağmen halen 2. sınıf bir demokrasi olarak literatürdeki yerini sürdürmektedir.
şimdi sorarım akp bugün, adnan menderesi, turgut özalı afişlerinde kullanmaktadır. bu adamlar demokratikleşme adına ne yapmıştır?
atatürk ve inönü iktidarda kaldığı 30 senede türkiyenin tüm çehresini değiştirirken 55 senede diğer iktidarlar ne yapmıştır? kim faşisttir? elinde bu ülkeyi ölene kadar yönetmek varken, orduya sahipken niye çok partili sisteme geçmişlerdir?
kendisi kürt kökenli bir kişi olamasına rağmen ''milli şef'' ünvanı ile aslında türk-kürt kardeşliğinin en güzel izini taşıyan kişidir.
mustafa kemal'in kurduğu türkiye'yi kürt kökenli bir kardeşine bırakması bugün birileri için bir anlam ifade eder mi bilinmez ama milli şef'i anlayabilenler için önemli bir şeydir.
kendisine milli şef diyenlere atatürk de her zaman ebedi şef'tir diyerek her zaman mustafa kemal'in ışığını yansıtmıştır.
gün gelmiş ülkenin demokratik yapıya geçmesi için koltuğunu kaybedeceğini bile bile çok partili siyasal yaşama geçirmiştir bu ülkeyi.
bir dönem için "gece atatürk'le içki masasında çıkardığımız kanunları sabah iptal ediyorduk" deyip devletin içki masasından idare edilemeyeceğini söyleyerek atatürk'le çatışan ikinci adam.
batı seviyesinde savaş uçağı yapan fabrikayı kapattırması bile ismet inönü nün ne olduğunu açıklar. bu gün bu ülke hiç bir şey üretemiyorsa bunun en büyük suçlusudur.
niye böyle saldırıyorsunuz ki? söylesenize kuran toplattı bu adam, ezanın sesini kıstı, hoparlörden yayını yasakladı, said nursiyi süründürdü desenize. Eğer ismet inönüye vuruyorsanız bu atatürke vuramadığınızdan ya da ismet inönünün dine bakış açısındandır. atatürkle ilişkileri için birbirleri arasındaki özel tüm mektupları ve günlüklerine ulaşabilir okuyabilirsiniz. Abilerinize söyleyin doğru anlatsınlar. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayın. Önce bir okuyun. Para konusuna gelince paranın üzerindeki resmin devlet başkanlarına göre değişmesi osmanlıdan kalan geleneksel bir hadisedir.
ismet inönü kuşkusuz çok partili bir düzenin seçimiyle gelmemiştir, ama Atatürk'le arası açıksa madem ne gücü vardır da Cumhurbaşkanı olmuştur? Meclis seçmemişmidir bu ismet inönü'yü? Orduyla meclisin üzerine mi yürümüştür? O meclis Türkiye'nin meclisi değil midir?
demokrasiyi paramparça eden ismet inönü demokratik bir rejimi devralmamıştır ki, kendisi bir devrim sürecini yöneten asker kökenli bir devlet adamıdır. Yeni Türkiye Cumhuriyetini yoğurmaya devam etmiştir. işinize gelince Atatürk erken öldü bi 30 yıl daha yaşasaydı ülke bu halde olmazdı demeyi biliyorsunuz. işte Adnan Menderes'le demokrasi geleceğine 30 yıl daha ismet inönüyle müslüman devlet hüvviyetini kaybedip, tek kuruş borç almadan, yabancılara tek bir hak vermeden yaşaydı bu ülke Atatürk'le kurduğunuz hayallerin aynısının gerçekleştiğini görürdünüz.
(bkz: ATATÜRK)ÜN YERiNDE GÖZÜ OLAN, (bkz: ATATÜRK) ANKARAYI TERK ETTiĞiNDE PARALARIN ÜZERiNE KENDi RESMiNi BASTIRAN, iKTiDAR SEVDASI iÇiN ÜLKEYi PARÇALAYAN, DÜNYA DEMOKRASi TARiHiNiN EN UTANÇ VERiCi OLAYINA (bkz: AÇIK OY GiZLi TASNiF) YÖNTEMiNE iMZA ATAN, (bkz: ATATÜRK)ÜN ÇAĞ ATLATTIĞI ÜLKEYi KARANLIK YILLARA SÜRÜKLEYEN ADAM.
milli mücadeleye uzun süre tereddütle yaklaşmış, mücadelenin en zor dönemi olan kongreler döneminde ve mustafa kemal'in en zor zamanlarında o'nun yanında olmamış, daha sonra tepeden inerek o zor zamanlarda canla başla mücadele eden insanların tasfiye edilmesi için bizzat uğraşmış bir askerdir. kendisinin 1946'da demokrasiye geçilmesini sağladığı şeklinde düşünenler var mı hala bilemiyorum...
ikinci adam. tevhid-i tedrisat'la denetim altına alınan, 1932 ve 1933 yıllarında imam hatip mektepleri ve darülfünün ilahiyat fakültesi'nin de kapatılmasından sonra ortadan kalkan din eğitimini; dp'nin 1946 seçimlerinden gücünü hissettirerek çıkması ve artık ciddiye alınması gereken bir rakip olmasından çekinerek 1949 yılında okullarda din dersi verdirtmeye başlayarak milli eğitim müfredatına sokan siyasimizdir.
resmi tarihin atatürk'ün dava ve silah arkadaşı ve ikinci cumhurbaşkanı olarak anlattığı, rol modellerinin hitler ve mussolini olması kuvvetle muhtemel merhum 2. cumhurbaşkanı. özellikle "nuri ulusu'nun anıları" okunursa soğuk durulması ve hatta şüpheyle yaklaşılması bile mümkün olan devlet adamı. atatürk vefat ettikten hemen sonra kütüphanesini bile zincir ve kilitlerle kapatan, atatürk'e ait ne varsa ama ne varsa silip atan, ülkenin geleneğinde olmamasına rağmen garip ve şekilsiz stadyum törenlerini bize ithal eden, hedefi türkiye'yi dinden uzaklaştırmaksa elindeki mutlak güce rağmen onu dahi beceremeyen, atatürk'ten sonra chp'nin başına sadece basiretsizler ve beceriksizler geçecektir kuralını hayata geçirmiş merhum. keşke son savaşının son günü şehit olsa ve bir efsane komutan olarak gömülebilseydi.