islam'a göre din ve devlet işlerinin birlikte yürütülmesi lazım gelseydi, kuran'da tarif edilmiş, doğru düzgün bir devlet modeli olurdu. kuran'da bir devlet modeli var mı? iktidarın kimde olacağı, sınırları, kontrol mekanizmaları, yasama, yürütme ve yargı organları belirlenmiş mi? tabi ki yok!
zaten islam'ın daha ilk dönemlerinde gerçekleşen malum felaketlerin, sahabelerin birbirlerine düşmesinin nedeni bu değil miydi? kuran'da ne iktidarın kimde olacağının, ne de sınırlarının belirlenmemiş olması değil miydi? günümüz din tacirlerinin, sahabelerin bile döndürmeyi beceremediği düzeni döndürebileceklerini, adaleti sağlayabileceklerini iddia etmeleri aklen ve dinen büyük bir küstahlıktır. o işlerden birilerinin allah adına kendi zulüm, hırsızlık ve yağma düzenlerini kurmasından başka bir sonuç çıkmaz, çıkamaz.
hazır yeri gelmişken söyleyeyim: halife osman'ın öldürülmesinin sebebi neydi? ana sebep halife osman'ın, onca muteber sahabe dururken önemli yönetim makamlarına bir çoğu peygamber tarafından cezalandırılmış, islam'a karşı faaliyetlerde bulunmuş akrabalarını atamasıydı.
peki bu atamaları yaparken muteber sahabeler kendisini defalarca uyarmadılar mı? uyardılar. osman dinledi mi? hayır! sebep? zira, hiçbir islami dayanağı olmamasına rağmen, halife olarak her şeyi kendi başına kararlaştırma yetkisi olduğunu düşünmesi, iktidarının sınırlandırılmasını, kontrol edilmesini reddetmesiydi.
şu günlerde "evet" oyu vermeyi düşünen mallara duyurulur: bir "tek adam"ın açtığı yara, sebep olduğu felaketler bin dört yüz yıldır kapatılamadı.
tabi hoca kadar altını dolduramam ama bana da doğru gelen önerme.
dinler, ilkel iktidar aygıtıdır bana kalırsa. zaten bireylerin davranışlarını öğütleyerek, mikro anlamda insan davranışlarını şekillendirmek ve nihayetinde de toplum düzenin sağlamak amaçlanmıştır. huzur, asayiş, güven gibi hususlar, doğru insan davranışları anlatılarak ulaşılmak istenen şeylerdir.
insanoğlu geliştikçe, hem nicelik hem de nitelik anlamında artan bir durum söz konusu olduğundan dinler artık yetersiz hale gelmiştir. bu anlamda daha profesyonel, daha katı, müeyyideleri elle tutulur gözle görülür şekle haiz bir düzene ihtiyaç duyulmuştur.
kimine göre mülkiyetin korunması, kimine göre başka zaruretlerden dolayı, görünmez bir sözleşme ile toplum hayatından devletli yaşama geçilmiş ve cebir tekeli devlet denen modern iktidar aygıtına teslim edilmiştir.
dinler, bir süreçten ibarettir. toplumun organizasyonunda ihtiyaç duyulmuştur ve yerini başka bir aygıta bırakmıştır. artık mevcudiyetini maneviyata duyulan ihtiyaçla korumaktadır. tabi bunlar tamamen, benim gördüklerimden, duyduklarımdan, hislerimden ibaret. kimseyi kırıp dökmek, inancını aşağılamak, inançsızlığını kutsamak gibi bir tavrım olamaz.
sonuç olarak doğası gereği bir iktidar aygıtı olan dinlerde, devlet işlerinin ayrılması pek mümkün görünmüyor. hele ki islam gibi her anlamda "iddialı" bir dinde.
yahu daha kaç kere anlatmam gerekecek: islam'ın bir yönetim hukuku yoktur ki bu olmadıkça diğer alanlarda ne yapar görünürsen görün boştur. ortaya çıkacak sonuç, aynen sümer rahip-kralları gibi, tanrı adına hareket ettiğini, derdinin onun kurallarını uygulamak olduğunu iddia eden diktatörlerin baskı ve zulüm düzenidir. tarih bunun böyle olduğunu açıkça gösteriyor.
evet, islam'ın çağdaş değerlerle uyumsuz bir medeni hukuku ve bir miras hukuku vardır ama ticaret ve ceza hukuku kendi içinde bile yeterli değildir. ticaret hukuku açısında faiz yasağı gibi daha islam'ın ilk yıllarında delinen bir takım yasaklar vardır o kadar. ceza hukuku açısından kısas, hırsızlığın isyanın ve zinanın cezalandırılması dışında bir şey yoktur. gösterin bana rüşvetin, karaborsanın, tecavüzün cezasını!... yok öyle bir şey... kaldı ki yönetim hukuku yoksa hukuk sistemi yok demektir zira yönetim hukuku olmayan bir toplulukta diğer hukuki kaidelerin hakkıyla uygulanması sadece yönetenlerin insafına kalmış demektir.
islam'ın hukuki çerçevesi daha devletleşememiş bir topluluğun ilkel ihtiyaçlarına yöneliktir, o kadar. islam'ın yarım yamalak ve de çağ dışı medeni, miras, ceza ve ticaret hukukuyla günümüz toplumunun ihtiyaçlarını karşılayabileceğini, insanları mutlu edebileceğini sanmak aymazlıktır.