iskilipli atıf hoca

entry435 galeri50
    124.
  1. inkılap tarihi diye uydurulmuş yalanlara kanmış ve din hakkındaki görüşleri de belli kesimlerce, hakkında hiç bir bilgileri olmadan vatan haini olarak yaftalanan, aslında ise gerçek bir kahraman olan kişidir,

    o zamanlar zaten, muhalif olan herkes vatan hainiydi, çerkes ethem, şeyh said ve diğerleri, bu kişilerin vatan hainliğine tek bir delil yoktur, halifelik kaldırılınca mustafa kemal'e "bize hilafeti kaldırmayacağına dair söz vermiştin" diye muhalefet etmişler ve o zamanki her muhalif gibi cezalandırılmışlardır,

    hey gidi iskilipli, "ingilizler ülkeyi işgal etseydi, bizi dinimizden etmek için, bizi fırkalara bölmek için, yapacakları her hamlede karşı çıkardık, içimizden olduğunu zannettiğimiz birine yaptırdılar, farkına bile varamadık" diye düşündün mü acaba?
    allah rahmet eylesin.
    0 ...
  2. 123.
  3. sırf islamcı diye şehit olarak görülmesi mutebermiş. hahahaha.

    yahu senin şehit kavramın her dinde var güzelim, yalnızca islamiyet'e has bir şey mi sanıyorsun.

    şehitlik, onurlu bir ülkü yolunda can vermektir. bu din olur, vatan olur, ideoloji olur.

    sevgili isklipli hocamız, ülke patır patır şehit verirken; kimlerle neler yapıyormuş onu söyleyin önce. geçmişi hayli karanlık bu adamı önce araştırın, sonra mertebelendirin.
    2 ...
  4. 122.
  5. yazdigi kitaptan sonra çıkarılan kanunla suçlu bulunup asılan islam alimi naif kişilik.
    0 ...
  6. 122.
  7. m. kamâl tarafından suçsuz yere idam edilen büyük islam alimi.
    1 ...
  8. 121.
  9. ağlama duvarıdır.

    kim olduğu, neye hizmet ettiği, hangi işlere bulaştığı ayan beyan ortadayken hala daha şehit mertebesine çıkarılması onursuzcadır. şehitlerimize hakarettir.
    2 ...
  10. 120.
  11. ideolojilerin gölgesinde kalan bir insan da iskipli atıf hocadır tarihimizde. dünya üzerinde bu kadar tarihi üzerine tartışılan, hayat görüşlerinin gerçeklere bu kadar etki ettiği, bu kadar manipüle edilmiş tarih tezleri olan bir ülke daha var mıdır, gerçekten bilemiyorum. daha 31 mart vakasının ne olduğunu bilmeyenler, akıllarınca iskipli'nin hain olduğunu 31 mart vakasıyla kanıtlamaya çalışıyor.

    üstelik nefret ettikleri cennetmekan ikinci abdülhamid hanı da bilmeden göklere çıkartarak... hangi birini düzeltelim ki. iş ''hz. isa kurban kesiyormuş...'' meselesine dönüyor bir noktadan sonra, o yüzden kısa kesmek lazım geliyor.

    bir defa 31 mart olayı nedir? ikinci abdülhamid'e muhalefet edenlerden ''ittihat ve terakki partisi''nin kurulmasının ardından, emperyalist güçlerin abdülhamid rejimini zayıflatmak için kurduğu ikinci meşrutiyet düzenine karşı çıkan isyandır. ikinci abdülhamid'i bilmeyenler şu söze muhataptırlar:

    --spoiler--
    ''büyük olmak, yanlış anlaşılmaktır.'' (ralph waldo emerson)
    --spoiler--

    kendisine 'yeni osmanlılar' 'jön türkler' gibi abuk subuk isim takan vatan hainleri, abdülhamid'in meşrutiyeti askıya alması üzerine sıkı bir muhalefete başladılar. hatta başarısız bir darbe girişimi dahi yaptılar. yine aynı şekilde suikast çabaları oldu. çünkü abdülhamid'in baskıcı rejimi, mülkün bekasını sağlamak için her şeyi yapmaya hazırdı. yahudilere filistin toprakları satılmıyor, modern ve seküler okullar kuruluyor, hukuksal alanda düzenlemeler yapılıyor, demir yolları inşa ediliyor ve anti islamî yayınlara sansür uygulanmasına rağmen şark ve garp eserleri türkçeye çevrilerek halkın kültür düzeyi yükseltiliyordu. (gazzalî'nin eserleri ve telemaque romanı ilk bu devirde çevrilmiştir. hatta lewis'in bu konuda kapsamlı bir listesi vardır.) halka tepeden bakan ittihatçılar ise bundan hoşnut değillerdi.

    ne yazık ki; mehmed akif ersoy, bediüzzaman said nursî gibi islamcı kimselerin de bu abdülhamid rejimine karşı olduğunu görürüz ki, bu kendilerinin abdülhamid'i takdir edememesinden ileri gelen bir büyük projeksiyonu görememe durumudur.

    ikinci abdülhamid, mülkiyeyi silmişti. onları ''dirayetsiz ve halktan kopuk'' buluyordu. ama aynı şekilde geleneksel islam'ın temsilcisi ulemayla da köprüleri atmıştı. çünkü onlar da son derece kalitesiz insanlardan meydana gelmekte idiler ve abdülhamid kendi inandığı şekilde osmanlı'yı modernleştirebilmek için sadece birkaç işbirlikçi kişiye ihtiyaç duyuyordu ki; namık kemal, ahmed mithat ve abdullah cevdet, bu kadroyu doldurmuştu zaten. lakin ittihatçıların çıkardığı isyan üzerine 1908'de kanuni esasi tekrar yürürlüğe girdi.

    bir süre sonra ittihatçıların kurduğu hükümette adaletsizlikler baş göstermeye başladı. ittihatçılar, devletin üzerinde tam anlamıyla söz sahibi değillerdi. bunun üzerine ingilizlerin ve masonların kışkırtması üzerine halkı kaşımaya başladılar. halk ''şeriat isterük'' sloganı ile ayaklandı. ancak, bunu 'gerici' bulan kimseler bilsinler ki, şeriat adalet demektir. o dönemde ülkede zaten şeriat yürürlükte idi. halk, 'adalet isteriz' diye bağırıyordu aslında. bunu dahi bilmekten aciz zeka fukaralarının, iskipli'ye bunun üzerinden saldırması normaldir esasında.

    hareket ordusu isyanı bastırdı. bastırdığı gibi ittihatçılar yönetimi ele geçirdiler. yahudiler, filistin'i satın aldı. abdülhamid tahttan indirildi. kısacası, ''osmanlı modernleşmiş, muasır medeniyetler seviyesine yükselmiş'' fakat vatan elden gitmişti. ittihatçı dangalaklar ülkeyi bir de dünya savaşına soktular. neyse, oraları deşmeyelim, sinirlerim daha fazla dayanamayacak zira.

    yani, 31 mart vakası gerici bir ayaklanma değil, adalet isteyen bir ayaklanmadır ki; ben o vatan haini ittihatçılara karşı ayaklananları alnından öperim!

    iskipli'nin teali islam cemiyetinin başında iken meşhur fetvaya mühür vurmadığı gerçeği de, kendisinin kalbinin kuvayı milliye ruhu ile çarptığını gerçeğini ayyuka çıkartır.

    aynı said nursî gibi iskipli de bugün karalanmaktadır. bunun nedeni de tarihî gerçekler değil, ideolojik aygıtlardır.
    6 ...
  12. 119.
  13. Sahi kim bu Atıf efendi? Konu tarihse belge konuşur, geri kalan tevatürdür... Belgeli konuşalım. Ama şu notu da düşelim, o günkü olayları bugünün koşulları içinde değerlendirirsek yanılırız.

    iskilipli Atıf Hoca, sadece cumhuriyete değil, 1908 devrimine de karşıdır. Mahmut Şevket Paşanın katli nedeniyle suçlanarak Sinop'a sürülmüştür. Sonra, Kuvvayı Milliye karşıtıdır. Teali islam Cemiyeti'nin kurucusu ve yöneticisidir.

    Teali islam Cemiyeti Milli Mücadele'ye ve Mustafa Kemal'e kesin olarak karşıdır. islamcılığı, Batı ile sentezleyen bakış açılarına göre, ingilizler ve Yunanlılar iyidir. Çünkü onların galibiyetlerinin arkasında Kuvvayı Milliye gibi "cahilce bir cesaret" değil uygarlık zekâsı vardır. En önemli ihtiyaçları ise islamiyetle o "dehayı" birleştirmektir, hatta bu bir ödevdir."

    Bugün onun mağduriyet makamına oturtulmaya çalışılmasının nedenini daha iyi anlatabilmek için iskilipli Atıf Efendinin Teali islam Cemiyeti Başkanı (Reisi Evvel) olarak yayınladığı bildiriden birkaç satır aktaralım:

    "Mustafa Kemal ve Kuvvayı Milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden kaçıyor. Zavallı saf ve gafil halktan topladıkları askerlere 'siz burada onlarla savaşın, biz de arkalarını çevirelim' diyerek sıvışıyorlar. Yazık ki halkımız Talât, Enver, Cemal, Mustafa Kemal gibi beş on eşkıyanın vücudunu ortadan kaldırmak için gereken fedakarlığı yapmıyor. ingilizleri kızdırdınız, üzerimize Yunanlıları musallat ettiler. Şimdi usulca oturup yenilginin sonuçlarına katlanmak yerine Yunanlılarla harbe tutuşuyorlar. Bu eşkıyaları ve asileri en kısa zamanda bertaraf etmek hepimize farzdır.

    Harp yıllarında sizleri cephe cephe sürükleyen ve din kardeşlerinizin suçsuz yere ölmelerine sebep olanlar arasında Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi zalimler de vardı. Siz bu zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız?

    Elinize aldığınız bu fetva Allah'ın emridir, Padişah fermanıdır. Sizler bu katil canavarları daha fazla yaşatmamakla mükellef ve görevlisiniz. Bunların vücudlarını külliyen ortadan kaldırmak Müslümanlık için farz olmuştur."

    iskilipli Atıf Hocanın bu beyannamesinden çokça örnekler verilebilir ama sabrınızı zorlamamak için bu Kısa özetle yetiniyorum. Bu cemiyetin Konya şubesi bu tavrına rağmen 1920 TBMM seçimlerine katılmak istediğinde Atatürk bunda bir sakınca görmüyordu. Ama onlar bu tavırlarını sürdürmeye devam ettiler. Sadece yüzde 2 buçuk oranında okuma yazma bilen bir halk içinde bu hocaların sözleri büyük kitleleri kışkırtabilecek güce sahipti.

    Cumhuriyeti kuran kadronun sorumluluğu sadece savaşı kazanmakla bitmiyordu, Osmanlı'dan kalan borçlar ödenecek, yıkılmış memleket kalkındırılacak, en önemlisi de halk aydınlatılacaktı.

    Bu koşullarda, örneğin "yeni harfleri kullananlar cehennemde yanacak" veya "şapka giymek küfürdür, dinsizliktir" diyen bir yobazın halka verdiği zarar Yunan topçusundan daha fazladır.

    Nitekim istiklal Mahkemelerinin kuruluş amacı, asker kaçaklarını ve Türk Ordusu'na karşı Yunanlılarla birlikte hareket edenleri yargılamaktı. O mahkemelerde yargılananların yüzde 99'u asker kaçaklarıdır. Çünkü iskilipli gibilerin yayınladıkları bu tip fetvalar yüzünden askerden kaçanların sayısı sürekli artıyordu.

    (Adnan Menderes bile Milli Mücadeleye çok geç katılmıştır, çünkü aksi halde istiklal Mahkemelerinde yargılanacaktı. Adnan Menderes'in mirasına sahip çıkan AKP'nin, bugün çıkardığı Bedelli Askerlik yasasından asker kaçaklarını da faydalandırması manidardır. )

    "istiklal Mahkemelerinde iskilipli gibi yüzlerce binlerce adam yargılandı" yalanını uyduranların Atıf Efendi gibi birkaç örnek daha verebilmesi mümkün değildir. iskilipli'nin yargılanma nedenini sadece yazdıklarıyla sınırlamak tarihi çarpıtmaktır.

    iskilipli Atıf devrim karşıtlığından yargılanmıştır. Üstelik şapka yerine savundukları fes de ne islamla ne de Osmanlılıkla alakalıdır, Yunan kültürüne aittir. Onu da 2. Mahmut getirmiştir ve ne gariptir ki, o da "bu başlık şeriata aykırıdır" direnişiyle karşılaşmıştır. Yani yeniye karşı direnişin sığınağı daima din olmuştur.

    Bugünün koşullarında ve cahilce bir yaklaşımla, "Efendim, iskilipli'nin yazdığı 'Frenk muhalifliği ve Şapka' başlıklı mini kitap nihayet bir kitaptır, insan kitap yüzünden yargılanır mı" diyenler vardır. Onlara, bırakın yünde 2 buçuk okuma oranını, bugün bu oran yüzde yüz'e yaklaşmışken bile yazdığı kitaplar yüzünden hapsedilen yazarlar ve "kitabın bomba kadar tehlikeli olabileceğini" düşünen bir Başbakanımız olduğunu hatırlatalım!

    Bir garip paradokstur ki, iskilipli'yi yere göğe sığdıramayanlar aynı hükümetin veya partinin yandaşlarıdır.

    Din bezirganlarının birkaç sözle halkı galeyana getirip ortalığı kan gölüne çevirmelerine verilebilecek en belli başlı örneklerden biri Menemen faciasıdır.

    Yazımızı, Başbakan'ın çok sevdiği Necip Fazıl'ın Menemen olayından sonra yazdığı bir yazıdan küçük bir alıntıyla bitirelim:

    "irtica, yatağımızın başucundaki bir bardak suya karıştırılan zehirdir. Kubilay'ın katili Derviş Mehmet'in Menemen kapılarına sokuluşu gibi, uykumuzu bekler ve ayaklarının ucuna basa basa gelir...(...) Onu tarife hacet yok. Onu tanırız. Yürüyüşünden, duruşundan, bakışından, kaçışından tanırız. O zaten kendisini gizlemiyor. Dün başına sarık takıyordu. Bugün giydiği, kanun nazarında şapka, hüsnü nazarında gene sarıktır. Bugünün sarıklısı dünkünden daha çok yezittir.." (1 Aralık 2011, Aydınlık)

    Bugün Cumhuriyet, çeşitli bahanelerle tartışılıyorsa bunun tek nedeni vardır: Bizler uyuduk ve yeterince sahip çıkamadık.
    5 ...
  14. 118.
  15. iddia edildiği gibi şapka kullanımına dair kanunun yürürlüğe girmesinden birbuçuk yıl önce yayınlandığı risalesinden dolayı değil, ''allah ın emrine ve halife'nin fermanına ittibaen, mustafa kemal ve arkadaşlarının daha fazla yaşatılmaması'' gibi içeriği olan bildirilerinden dolayı cezalandırılmıştır.

    islamcılar, ' apo'da dindar biri esasen' diyerekten pkk'yı bile belirli ölçüde temize çıkartan enteresan bir canlı türü olduğundan, o ot beynine bunlar girmez tabi. zırlar durur atıf hocasına. hocanızı takip edin diyelim biz onlara.
    8 ...
  16. 117.
  17. bildiğin vatan haini. bilmediğin şeyleri anlatmayayım gg olur.
    3 ...
  18. 116.
  19. Alah ona rahmet etsin ki buyuk bir hocaudo. Kemalist oyunudur ve meahurdur ki once asar sonra ingiliz ajaniydi der. Mahserde inaniyorsaniz hesaplasacaksiniz.
    1 ...
  20. 115.
  21. vatan hainini kahraman gibi gosteren ve buna inananlarin olmasi ne aci.
    5 ...
  22. 114.
  23. atıf hoca diyince aklıma reklamcı ali atıf bir geldi. bi ara programı oluyordu bu adamın. idare ederdi yokluktan izleniyordu hani.
    iskilip diyince de iskilip çorumun bir ilçesi. fotoğraf için süper bir yer dolu dolu böyle.

    (bkz: serbest çağrışım)
    1 ...
  24. 113.
  25. hain olduğu için asılan kişi. evet.
    3 ...
  26. 112.
  27. 111.
  28. kanun çıkmadan 2 yıl önce yazdığı bir kitap yüzünden yargılanmış özür dilemesi halinde 3 yıl hapse mahkum edilmesi yüksek ihtimalken ve duruşmalar devam ederken rüyasında peygamberimizi görmüş ve savunmasını çekmiş bu yüzden de idam edilmiştir. idamdan önce son sözü: asıl dava mahşeri kübrada görülecektir olmuştur.
    3 ...
  29. 110.
  30. katledilmiş on binlerce insandan sadece birisidir. masum bir müslümandır. onu idam edenler insanları asıyor, öldürüyor, işkence yapıyor sonra bu 'ingiliz ajanı' diyorlar.
    "iskilipli atıf hoca vatan haini yea" diyenler deniz gezmiş'in vatan hainliğinden idam edildiğini bilmiyor, işine gelince millete 'vatan haini yea' diyor gelmeyince sağa sola saldırıyor.
    0 ...
  31. 109.
  32. iskilipli Atıf Hoca diyor ki:

    idareler dörttür: dikta, meşrutiyet, cumhuriyet ve hilafet.

    Hilafette, halkın oylarıyla [yahut Hazret-i Ebu Bekir’in yaptığı gibi tayinle veya Hazret-i Ömer'in yaptığı gibi şura ile] muayyen vasıfları bulunan kişi, devlet başkanı olarak seçilir.

    Kendisi vazgeçmedikçe veya ölmedikçe veya azlini gerektirecek bir sebep bulunmadıkça halifenin başkanlığı devam eder. [Oğlunu halife bırakmasını istediklerinde Hazret-i Ömer, (Halifelik ağır bir yüktür. Bir aileden bir kurban yeter. Oğlumun da kurban gitmesine razı olamam) buyurmuştur.]

    Hilafette, bi’atın olması yani oyla seçilmesi cumhuriyete benzer.

    Tayin ve azil yönünden meşrutiyete;

    Yetki yönünden diktaya benzer.

    Başkan, belli bir müddet için seçilmediğinden, Cumhuriyetten bu bakımdan da farklıdır.

    ''Kısacası islâmiyet, her üç sistemden de farklıdır''

    (Medeniyet-i şeriyye)
    2 ...
  33. 108.
  34. faşist kemalist zihniyet tarafından anti-demokratik şekillerde istiklal mahkemelerinde yargılanarak darağacına asılan ve yine vahşice cesedi bir hafta boyunca darağacına asılı ve başına şapka geçirilerek öylece bırakılan, büyük islam mücahidi....

    bu millet bunları unutmadı...
    1 ...
  35. 107.
  36. istiklal mahkemesi başkanı kel ali ile geçen savunma diyalogları aşağıdadır.. yaşasın zalimler için cehennem! kel ali bu dünyadan sefil olarak gitti.. itikadım odur ki ahirette sefil olacak ebediyen..

    --spoiler--
    iskilipli Âtıf Hoca'nın idâmı hâdisesi son devir tarihimizin en şaşırtıcı ve ibretli vakıalarından biridir. Din ve islâm hukuku ilimleri sahasında büyük bir otorite ve faziletli bir müslüman olan bu zât, Cumhuriyet'in ilânından sonra Türkiye'yi kasıp kavuran ilericilik fırtınasının dalgalarından kendisini koruyamayarak bir sabah ezanı vakti Ankara Hapishanesi'nin önüne kurulan bir darağacında, istiklâl Mahkemesi kararı ile idam edilmişti.

    Âtıf Hoca, Akkoyunlu Aşireti beylerinden Mehmet Ali Ağa isimli halis bir Türk'ün oğlu ve imanlı bir Anadolu çocuğu olarak 1292'de dünyaya gelmişti. 1312'de medrese tahsilini bitirerek icazetnâme almış, sonra daha üstün bir ilim derecesine yükselmek için Ruus imtihanını vermiş, 29 yaşında Fâtih Camii'nde ders vermeğe başlamıştı. 1335'te Sultan Abdülhamid'in iradesiyle Medreseler Umum Müdürlüğü'ne tayin edilmiştir. Bütün hayatı boyunca islâm'a, imana, vatan ve millete hizmet etmiş, büyük şöhret ve saygı kazanmış bir ilim adamıydı. Bütün çalışmasını islâmiyetin daha iyi anlaşılması ve yayılmasına haşretmiş ve bu yolda Miratül islâm, islâm Yolu, islâm Çığırı, Dîn-i islâmda men'i Müskirat, Nazar-ı Şeriatte Kuvve-i Beriyye ve Bahriye, Tesettür-ü Şer'î, Muayyenetüt Talebe, Medeniyet-i Şer'iyye, Terakkiyât-i Diniyye ve Frenk Mukallidliği isimli eserler vermiş, ayrıca makaleler yazmış, vâ'zlar irad etmiştir.

    1926 senesi sonbaharında bir Cumartesi akşamı iskilipli Atıf Hoca'nın Lâleli'deki evinin kapısı çalındı. Ellerinde hiçbir vesika olmadığı halde kalabalık bir polis kafilesi evi arayacaklarını söyleyerek içeri girdiler. Hoca'nın kütüphanesini didik didik ettiler. Dönüşlerinde Hoca'yı da beraber götürdüler.

    Hoca, istanbul Emniyet Müdürlüğü'nde bir iki gün bekletildikten sonra, istiklâl Mahkemesi'ne sevk edilmek üzere Giresun'a gönderildi. Suçunun ne olduğunu bile bilmiyordu. Hâkimlerin önünde öğrendi: 1340 senesinde bastırdığı Frenk Mukallitliği eserinde, Müslümanların şapka giymelerinin caiz olmadığına dair yazmış olduğu satırların hesabını verecekti.

    Ancak Hoca, kitabını neşrettiği zaman Şapka Kararnamesi çıkmamıştı ve şapka giyen bir kaç züppe Türk'ü de polis takip etmekteydi. Binaenaleyh, Giresun istiklâl Mahkemesi Atıf Hoca'yı suçsuz bularak, bigünah saymıştı. Hoca buna rağmen serbest bırakılmadı.

    Jandarma nezaretinde eziyetli bir yolculuktan, sonra istanbul'a, oradan da meşhur Kel Ali'nin (Ali Çetinkaya) reisi bulunduğu Ankara istiklâl Mahkemesi'ne gönderildi. Anlaşılan Atıf Hoca yükseklerden gelen bir emirle muhakkak cezalandırılmak isteniyordu. O sırada Ankara Hapishanesi'nde kimler yoktu ki. Sözde irticâi faaliyetlerde bulunduğu için tevkif edilen eski meb'uslar, müftüler, mektep müdürleri, hocalar, gazeteciler... Birkaç i-sim verelim: Meşhur âlimlerden Tâhirü'l-Mevlevî, başaçık gezdiği için tevkif edilen eski Maraş meb'usu Hasip Efendi, Tevhidi Efkâr gazetesi muharriri Ömer Rıza (Doğrul). Yeni Kafkasya mecmuası sahibi Seyyid Tahir...

    Ankara istiklâl Mahkemesi 26 Ocak 1926 Salı günü Atıf Hoca'nın muhakemesine başladı ve Mahkeme Reisi Kel Ali, mu'tad hüviyet tespitinden sonra Atıf Hoca'ya sordu:
    — Ne zamandan beri siyasetle meşgul oluyorsunuz?..
    Cevap:
    — Ömrümü ilim ve irfana haşretmiş bir kimseyim. Siyasetle hiçbir zaman meşgul olmadım. Öyle ki, kütüphanemde dahi siyasete ait tek kitap yoktur. Ancak bir defa, siyasete temas eder bir hareketim olmuştur ama, o da vatan kaygusuyladır: Yunanlıların izmir'i işgali üzerine bir beyannâme yazarak i'tilâf Devletleri mümessillerine vermiş ve şen'i tecavüzü protesto etmiştim. Eğer bu hareketim siyasi sayılırsa, yaptığım işte bundan ibarettir. Kurduğum cemiyetler ise, tamamen ilmi cemiyetlerdir. Bunlardan Cemiyet-i Müderris, isminden de anlaşılacağı üzere müderrislerimizin hukukunu müdafaa ve himayeye muhtaç talebe-i ulûme hizmet gayesiyle kurulmuştur, Ben bir ilim adamıyım. Siyasetle meşgul olmadım, olmak niyetinde de değilim.

    — Siz böyle diyorsunuz ama, siyasetle meşgul olduğunuzu söyleyenler var.

    — Herkes hakkında çeşitli şeyler söyleyenler daima bulunur. Benim hayatım meydandadır. Siyasetle meşgul olduğumu iddia edenler bunu ispata mecburdurlar. ispata davet edilmelidirler. Aksi halde bedbahların iftiralarına itibar etmek caiz olmaz.
    Ve nihayet ma'hud sual:
    — Frenk Mukallitliği kitabını ne zaman, niçin yazdınız?

    — O kitabı senelerce evvel yazmıştım. Maksadım sarihti. Mukallitliğin her türlüsü kötüdür. Japonya gibi âleme örnek olabilecek bir şekilde terakki ve medeniyete kavuşmuş milletler de gözümüzün önündedir: Garbın iyi taraflarını, ilmini, fennini, her türlü lüzumlu ve faydalı taraflarını almışlar, fakat milli ananelerini muhafazada da örnek olmuşlardır. Biz de, Garbın birçok şeylerini tetkik edip medeniyet yolunda ilerlemeye mecburuz. Ancak bu işi yaparken, körü körüne ve lüzumsuz yere, onlarda vardır diye mukallitlik, taklitçilik yapmayalım demek istemiştim.

    — O kitabı bastırmadan evvel kimseye göster diniz mi?...

    — Elbette... Basılmadan, hattâ matbaaya, verilmeden evvel kopya ettiğim sekiz nüshadan birini istanbul Maarif Müdürlüğü'ne, iki nüshasını da Matbuat Umum Müdürlüğü'ne verdim. Okudular, tetkik ettiler, hattâ: "Hoca Efendi, çok mühim ve lüzumlu bir mevzua temas etmişsiniz. Sa'yiniz meşkûr olsun" diyerek beni tebrik ile usulen eserin neşrine müsaade ettiler..
    Frenk Mukallitliği'nin bu şekilde resmî makamların müsaadesiyle basılmış olması, Atıf Hoca'yı mutlaka mahkûm etmek isteyen Mahkeme Reisini şaşırtmıştır!... Kel Ali, bu şaşkınlıkla sorar:
    — Demek böyle oldu, öyle mi?
    Ve kahredici ikinci cevap:
    — Evet, aynen böyle olmuştur. ilgili makamlardan sorulabilir. Ayrıca, eserin neşri için verilen resmi ruhsat tezkeresi de dâva dosyasında mevcuttur!

    — Peki, Şapka Kararnamesi'nden sonra bu kitaptan sattınız mı?

    — Hayır!. Kararnamenin neşrinden sonra bu kitaptan tek nüsha olsun satılmamıştır. Ama, kararnâmenin neşrinden evvel alıp okumuş olanlar elbette vardır.

    — Bu kitabın zararlı olduğundan bahsediyorlar, ne dersiniz?

    — Sualiniz dolayısıyla şunu arz edeyim: Frenk Mukallitliği yayınlandığı zaman, Son Telgraf gazetesi kitap ve benim aleyhimde neşriyat yapmıştı. Mahkemeye müracaat ettim. Dâva sonunda mahkeme heyeti, kitabın zararlı olmadığını ekseriyetle kabul ederek gazeteyi yüz lira manevi zarar vermeğe mahkûm etti. Bu karar dahi, dosyada mevcuttur.
    Atıf Hoca'nın muhakemesi bu şekilde devam eder ve Mahkeme Reisi, bütün gayretkeşliğine rağmen aradığını bulamaz!. Şahitlerin. diğer sanıkların ve bizzat Atıf Hoca'nın isticvabı şu gerçeği sarahatle ve katiyetle ortaya koymuştur ki: Frenk Mukallitliği adlı dâva mevzuu kitap, Şapka Kanunu'nun kabulünden çok evvel yazılıp yayınlanmış, neşrinden evvel resmî makamlarca tetkik edilip, yayınlanması uygun görülmüş, üstelik bu kitap daha evvel muhtelif dâvalar dolayısıyla mahkemelerce incelenip zararlı olmadığına karar verilmiştir!..

    Bütün bunlara rağmen müdde-i umumi Necip Ali, ayağa kalkarak elindeki koca bir tomarı andıran iddianamesini okumaya başladı: "Şapka ve bu yüzden meydana gelen hadiselerin âmilleri olmakla maznun bulunan şahıslardan Babaeski sâbık müftüsü Ali Rıza Hoca'nın idamına, iskilipli Atıf, Süleyman, Fettah, Tahir, Mes'ut, saatçi Süleyman, Erzurumlulardan Osman, Mehmed, Telgraf müdürü Halid, Yusuf Kenan Hoca ve efendilerin de üçer seneden az olmamak üzere hapis ve küreğe konulmalarına, Hasan oğlu Samih, Aras Şirketi Müdürü Cafer ismail. Sabuncuzâde Mustafa ve Zühtü ile Tahirü'l Mevlevî Hocaların nefyîne, Tevhid-i Efkâr muharrirlerinden Ömer Rıza'nın hu dut haricine tardına, Gostuvar'h Hüseyin, Berber Mustafa, Ispartalı Hüseyin ve kardeşi ile kitapçı Mihran ile ihsan Mahfi Efendilerin de beraatlarına karar verilmesini talep ederim."

    ATIF Hoca'yı cezalandırmak için mahkemenin elinde hiçbir delil yoktu. Müdde-i umuminin talep ettiği cezanın verileceğine hiç kimse ihtimal vermiyordu. Şubat'ın 3'üncü günü Atıf Hoca ve diğer maznunlar müdafaalarını yapacaklardı. Hapishanede başta Tâhir-ül-Mevlevî olmak üzere arkadaşları Hoca'yı bir müdafaanâme hazırlaması için ısrar ediyorlardı. Bu ısrarlar karşısında, içinden gelmemekle beraber, Âtıf Efendi kısa bir müdafaa yazmıştı. Günahsız, suçsuz olduğu o kadar aşikârdı ki, vicdanları taş gibi katı olanlar bile ona ceza vermeği düşünemezlerdi. Muhakemenin yapılacağı günün sabahı, Tâhir-ül-Mevlevî uyandığı vakit Atıf Hoca'yı kendisinden daha evvel kalkmış gördü. O da ne!.. Hoca müdafaanâmesini yırtmıştı. Bunun sebebini sorar. Tâhir-ül-Mevlevî'ye:
    — Ben müdafaa yapmaktan vazgeçtim, dedi ve şöyle anlattı:
    — Bu gece rüyamda Fahri Kâinat Aleyhissalâtüvesselâmı gördüm. Bana: "Âtıf, bize kavuşmak istemiyorsun da müdafaa yazmakla mı uğraşıyorsun?" buyurdu.
    Hoca, rüyasında gördüğü bu dünyalara değer iltifat karşısında müdafaayı falan unutmuş, nuranî yüzü ilâhi bir neş'e ve saadetin hâlesiyle aydınlanmıştı. Bütün işlerini Allah'a havale etmişti.

    3 Şubat Çarşamba günü şapka hadiseleriyle alâkadar oldukları iddia edilen 44 mâsum ve mazlum vatandaş, katil Kel Ali'nin riyasetindeki kanlı istiklâl Mahkemesi'nin önüne çıktılar. Âtıf Hoca müdafaa sırası kendisine gelince, abus çehreli reise: "Müdafaa yapmağa hacet yok, efendim. Hiçbir günahımız olmadığı zaten tebeyyün etmiştir. Vicdanınızın vereceği karara muhtazırım" dedi.

    Diğer müdafaalar yapıldıktan sonra hâkimler heyeti karar için yandaki odaya geçti. Bir saat sonra pür azamet yerlerini işgal ederek hükmü okudular. Hayret!.. Müddeiumuminin 3 sene hapsini istediği iskilipli Atıf Hoca hükmü son derece soğukkanlılıkla karşıladı. Dinleyiciler taş kesilmişlerdi.

    O geceyi sabaha kadar, kapatıldığı hücrede Allah'ı zikretmekle geçiren Atıf Hoca, 4 Şubat Perşembe günü şafak sökerken Ankara Hapishanesi'nin önünde kurulan sehpada asılarak öldürülmüştü. Celladın ifadesine göre, rahmetli Hoca, yeryüzündeki son sabah namazını kılıp, başını secdeden kaldırdıktan üç beş dakika sonra, ipe çekilirken etrafına bile bakınmadan sadece Kelime-i Şahadet getirmekle iktifa etmişti.

    Âtıf Hoca, şapka hakkındaki risâlesinden dolayı şehit edilmişti. Cesedi darağacında, sabah rüzgârıyla hafif hafif sallanıyordu... Artık fecir sökmüştü. Birden yakındaki câmide, ezan okunmağa başladı. Müezzin; "Allahu Ekber... Eşhedü en lâ ilâhe illallah..." derken. Atıf Efendi'nin soğuk dudakları son defa kıpırdadı ve ezana icabet etti. Orada bulunan bir mü'mîn bu hale şahit oldu. Rahmetullahi aleyh...

    http://www.iskilipliyiz.com/forum-oku-21531 -
    iskilipli_atif_hoca_nasil_asildi.html

    --spoiler--
    1 ...
  37. 106.
  38. bunun muhafazakarlıkla yahut bağnazlıkla hiç alakası yok efendim bu adam sivil itaatsizliğin nadir örneklerinden ve tabiki haksız bir şekilde katledildi.
    1 ...
  39. 105.
  40. vatanperver din alimi.. istiklal mahkemeleri tarafından hukuk cinayeti işlenerek asılmıştır..

    kendisine karşı vatan haini gibi ifadelerle iftira atıyorlar.. bunlara önem vermiyorum.. adam olan sözüne kıymet verilir, adam olmayanın her sözü bir sokak köpeğin havlamasından farklı değil..

    fakat bende müthiş bir azim oluşturuyor bu arkadaşlar.. hepsinin hesabını sormak için.. bu sözleri yüzünden bunların zihniyetine karşı müthiş bir öfke kaplıyor ruhumu.. zulümle asılan insanları başlarına şapka takarak ölülerine bile saygı göstermeyen bu zihniyet demek ki hiç değişmemiş..

    hani demiş ya şair;

    ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın;
    gündüz geceye muhtaç bana da sen lazımsın!
    2 ...
  41. 104.
  42. 103.
  43. 102.
  44. 101.
  45. iskilipli Atıf Hoca mustafa kemal ve silah arkadaşlarının idamına dair fetvayı imzalamadı diyenler, atıf hoca'nın ingiliz Muhipler Cemiyeti kurucu azası ve damat ferit paşa'nın kadrolu şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi ile nasıl birlikte olup da Teali islam Cemiyetini kurduğunu da açıklayıversinler elleri değmişken.

    bütün pampaların ingiliz mandası peşinde, kuvayi milliye karşıtı ve sen de onlarla ortak milli mücadele karşıtı oluşumlar içindesin ama aynı zamanda milli mücadele yandaşısın. iyi kafa yapmışsınız.
    (bkz: ne içtiysen aynısından istiyorum)
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük