8 aylıkken doktorumun "götürün evde ölsün" demesini gerektirecek kadar şiddetli biçimde geçirdiğim hastalık. bol tuzlu haşlanmış patates püresi ve bünyeme zarar verebilecek kadar fazla su vermişler anam babam, işe yaramış. zaten ölecek bari elimizden geleni yapalım demişler sanırım.
4. güne girdiğim artık katı olarak sıçmayı özlettiren hastalıktır. yapılması gereken her şeyi yaptım doktora da gittim hatta. kan idrar ve biyokimya tahlili verdi doktor. tahlil sonucuna göre ilaç yazdı rapor istememe cevaben düzenli olarak ilaçları kullan bol su iç yarına bişey kalmaz dedi. ve bugün 4. gün işe gidemedim rapor alamadım her helaya gidişimde doktoru hayal ediyorum ve sanki onun üstüne yapıyormuşum gibi. hayattan soğudum kendimden tiksindim. allah kimsenin başına vermesin illet bi hastalık.
Adamın biri şidddetli ishal şikayetiyle hastaneye başvurur. işlemleri devam ederken karışan kağıtlar sonucunda adamı psikiyatri servisine havale ederler. Aradan 15 gün geçip taburcu olma günü gelince arkadaşı bizim adamı karşılamaya gelir.
- Nasıl oldu geçti mi ishal? der arkadaşı.
Bizimki ise :
- Hayır geçmedi; ama artık takmıyorum.
kore detoksu veya rejimi, ne halt olduğunu inanın bilmiyorum. budist kızın ağzıma sırasıyla çiğ brokoli, patlıcan * ve dilmlenmiş elma sokmasıyla başıma gelen olay. önce korkunç bir karın ağrısı, ardından tuvalete bir koşu ve de davetsiz sulu sepken...
kendilerine "ölüyorum vicdansız, ne ettin bağa?" dediğimde şaşmış bir ifadeyle "bu kür daha önce böyle bir sıkıntıya neden olmadı." dedi. pişkin kız, sana bi bok olmaz tabi, ben asyalı mıyım? ömrüm kebapla, kızartma ile geçiyor. size bi halt olmaz, yazık bana! *