filmin gerçek bir öyküden alınmış olması beni daha çok etkilemişti. gerçekteki Christopher Johnson McCandless'ın ölümünden sonra birçok Alaskalı onun için 'ahmak, budala' demişlerdir. sebebi ise otobüsünün yakınlarda avcı kulübelerine yakın olması ve Johnson'nın bunu farketmemiş olmasıdır. bu hata onun canına mal olmuştur.
gençlerine amaç olarak iyi bir bölümü kazanmak, iyi bir iş bulmak ve ideal bir eş edinmeyi hedef olarak göstermeyi kendine temel ilke haline getirmiş olan tüm ebeveynlere zorla izletilmesi gereken filmdir. bana hayata bakışımın ne kadar korkakça olduğunu ve yaşamda kaçınılmaz olan tükenme durumunun önüne onu tüketerek nasıl geçilebileceğini öğreten şaheser film.
bende ciddi anlamda etkiler bırakan bir film. insanı kaçışlara itiyor... çünkü doğamızda o hayat var aslında, hiç farkında değilsek de hayalimiz doğayla iç içe olmak... doğaya karşı savaşmaktan yorgun düşmüş bir neslin, doğaya ait olma isteğini öyle güzel anlatıyor ki...
Filmim sonunda içten bir of diyesi geliyor insanın, çoçukluğu gözümün önüne geliyo insanın. Rize de yazın büyümüş biri olarak yazıyorum, duvarlar yıkıp dicemde ne gerek var şimdi duvarları yıkmaya toz toprak olcak heryer(sanki olmasa yıkcamda :). kapıları açtım bide bilet aldım sam mı acaba? Başlarım kurtlar vadinize, bu yaz geliyorum yabana doğru. http://www.youtube.com/watch?v=pRUGvArWXLk
Bugun ikinci kez izledim bitireli bi 5 dakka oldu ikinci kez izlememe ragmen 2 bucuk saat boyunca hic sıkılmadan izledim. Ayrica emile hirsch"in o asmis performansina ragmen osacara aday bile yapmayan tum akadami uyelerinin amina koyayim.
--spoiler--
yönetmen filmde supertramp'ı kahraman ve her şeyden arınmış bir keşiş gibi göstermeye çalışsa da güzel. biraz farklı bir yol filmi. fakat hippi abla dışında yan karakterlerin hayatına pek girmiyor, normalde yol filmlerinde yan karakterlerin hepsi ayrı bir hikaye olur, bunda pek yok. sonuçta supertramp sevginin nasıl anlamlı olacağını fark ediyor fakat iş işten geçmiş oluyor. acı. filmi izlerken haberim olmadığı için de sonundaki o fotoğraf beni etkiledi o an.
güzel film, hoş film. fakat belli bir yaş grubu izleyicileri gereğinden fazla etkileme potansiyeli var. hayatın anlamını bir filmde aramak yanlış, ondan bir şeyler kapın yeter arkadaşlar.
--spoiler--
Filme sistem eleştirisi gozuyle bakmak gercek karaktere saygisizlik olacaktir. Dunyanin ne kadar pislik oldugunu mesaj kaygisini falan birakin. Sadece hikayeye odaklanin. Hic bir acikli film acitmadi beni bu kadar. Hic bu kadar icten hem kizip hem takdir etmedim bir film karakterini. Ve sonu tokat gibi carpti. Yasadim lan ben bu filmi. Izlemeyenlerin kafasini bulandirmamak adina daha fazla yazmayacagim. Ama bu filmi izlemeden once akliniz bos bulunsun.
eddie vedder'ın müthiş şarkılarıyla emile hirsch'in ise muhteşem oyunculuğuyla damgasını vurduğu modern hayattan bir kaçış filmi.
görüyorum ki filmi ilk izlediğimde bundan 2 ya da 3 sene önce film bittiğinde o her şeyi bırakıp kaçma isteğininin ya da chris'in paraları yakarkenki duyduğum hazzın yerini anlam verememe veya ben olsam yapmazdım hissiyatı almış.
into the wild filmi yorumlamalarınızın değişimiyle kendi değişiminizi anlayabileceğiniz bir filmdir.
chris'in yaptıkları size manasız veya yolculuğu sırasında karşılaştığı olaylar fazla iyimser gelirse sanırım büyüdünüz ve düşünürken belli bir alana sıkışıp kaldınız. ve o anda bilin ki siz chris'in bağırdığı "society" olmuşsunuz.
benim için izlenicek ve saygı duyulucak bir hikaye uygulanacak değil.
Özgürlüğün filmidir. Her şeye sahip olana kadar özgür olamazsın, olduğunda da onlar sana sahip olur. Bu içinden çıkması cesaret isteyen bir döngüdür. Bu döngünün duvarlarını 15 inçlik ekranlar, son model plazmalar, banknotlar ve statü ihtiyacı oluşturur. Ve bu duvarı aşmaya cesareti olan tek kişi vardı- filmin protagonisti. Bizler filmin sonunda ölen kişiyi kıskandığımız için ağlarız çünkü bizler tasmaları paradan oluşan ve teknolojisiz yaşayamayan koyunlarız.
Bazılarının bir filmi beğenmek için ille o filmin konusunu reel hayatta yaşamış olması gerektiği yönünde tuhaf beyanatlar verdiği film.*
Bu çerçevede Jaws'ı izlemek için köpekbalıklarıyla dolu bir denizde yüzmek, Alien'ı izlemek için, uzay mekiğiyle uzaya çıkmak, Halloween'ı izlemek için seri katillerle koşuşmak, Brooklyn'e Son Çıkış'ı izlemek (ve tabi beğenmek) için limanlarda grevlere katılmak gerekiyor galiba.
Son zamanlarda izlediğim en iyi film diyebilirim. Hatta izlediğim bütün filmler arasında en iyi yerde olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. ilk defa 4 gün önce izledim 1 gün sonra bir daha izledim sıkılmadan tekrar tekrar izleyebilirim. Üzerimde bıraktığı etkiyi ise bir türlü açıklayamıyorum, uygun kelimeleri, cümleleri bulamıyorum. Neden bu kadar çok sevdim ki ben bu filmi? Tamam ben de zaman zaman bi sırt çantasını sırtlayıp çok uzaklara gitmek istemişimdir ama gelip geçici olmuştur bu duygu bende. Ayrıca Eddie Wedder harikalar yaratmış. Emile Hirsch konusuna hiç girmek istemiyorum zaten çok başka sevdim ben bu çocuğu *
Kısacası izleyin, izleyin, izleyin.