Jon krakauer in kitabında, baş karakterimizin notları ve altını çizdiği yerleri katarak müthiş bir eser çıkarmıştır. Filmini daha sonradan izlediğim için bana çok daha anlamlı geldi ayrıca.
"köklerimizin olmaması düşüncesinin bizi daha da cesaretlendirdiği ortada
ama bu beyinlerimizde kaçışla eşleştiriliyor
geçmişten kaçış sorumluluktan kaçış
mutlak özgürlük.
yol her zaman batıya gider." alexander supertramp.
sistem eleştirilerinden ziyade daha çok kaliteli bir yaşama dikkat çekmeye çalışan film. fıght club ta konu edilen sıkıntılar aslında bu filmde de var ama bu filmi benim için özel kılan başta öylesine film diye başladım bir kere sonra başı sıkıcı diye kapattım sonra tekrar denk geldim filme ve konuyu okuma zahmetinde bulununca anladım ki birileri benim hayalimi yaşıyor hatta filmi yapılmış. gereksiz bir tüketim yarışından, uzun vadeli hırslardan sıyrılıp sadece bugün ne yiyeceğim acaba diye düşünmek, kendi avladığın bir hayvanı yemek, ağaçların, su kaynaklarının arasında bende özgürüm artık diyebilmek kaliteli yaşamaktır. filmde bir elma sahnesi vardı yediğim en güzel elma diyordu bilmiyorum hiç ağaçtan elmayı alıp direk yediniz mi bunca yıldır elma sevmeyen insanım ağaçta elma kalmayana kadar topladım evdekilere ayırdığım elmaları yolda yedim. neyse hepimizin bir hikayesi ve devam ediyor ben kendi hikayemi evinde viski içen bir bağkur emeklisi olarak bitirmek istemiyorum. şiirlerini kimsenin okumadığı sadece olmak istediği yerde olan bir şair olar ölmek istiyorum. avusturalyada bir doğa parkı mı olur ya da afrika kıtasının en kenarda köşede kalan yerlerinde mi bilemem ama taş duvarlar içinde ki samimiyetsiz ve satılık insanların olmadığı bir yerde kaliteli bir yaşamın varlığına inanıyorum.
senaristliğini ve yönetmenliğini sean pean'ın üstlendiği, şu sıralar oldukça popüler olan bir filmdir. senaryodaki bazı aksaklıkları görmezden gelirsek, güzel bir film olmuştur ancak bir klasik olamayacaktır. ayrıca bunu gerçekte uygulamaya çalışmak günümüz türkiye'sinde çok sakat durumlara yol açabilir.
günlük hayatımızda "olmazsa olmaz" görünen şeylerin aslında sadece kafamızda olduğunu gösteren film. ve hepsi birer yanılgıdan ibaret.
teknolojisiz yaşayamam, benim sorumluluklarım var, 1 aya kadar projeyi yetiştirmem lazım vs vs. doğanın içine girdiğimizde yapmamız gereken tek şey hayatta kalmak. aslında insan doğası sadece buna programlı. fakat kendi yarattığımız şeylerle kendimizi kısıtlıyoruz.
film kitapla kıyaslanınca eddie amcamızın namelerinin çok büyük bir artı olduğu söylenebilir. ha kitabı okurken şarkılar/müzikler arkada çalsın aynı havayı yakalar mısın? tabi ki hayır. kitap biraz tarihi roman gibi.
hiç bitmesin dediğim filmlerden biridir. sen hiç ölme alex ben hep izleyeyim, sen gez dolaş ben asla yapamayacağım şeyleri bir başkası yaparken izlemiş olayım bari. gerçekten dokundu bu film. gerçek hayattan alındığını da izlemeden önce bilmiyordum. o da ayrı bir dokundu. tekrar tekrar izlemeyi sevmem filmleri ama bunu izleyeceğime eminim.
film boyunca harika görsellik sunan, eddie wedder'in muhteşem şarkılarıyla eşlik eden, emile hirsch'in başarılı oyunculuğuyla vay be dedittiren, gerçek bir yaşam öyküsünü anlatan filmdir.
toplumun ne kadar çılgın olduğunu görüp daha fazla katlanamayan, aile baskılarına dayanamayıp insanlardan uzaklaşan, yaşanmış bir hikayedir, özenilen bir yaşamdır into the wild. herkes ister, ama kimse cesaret edemez. bunu herhangi bir kalıba bağlamak yanlıştır.
gereksiz şişirilmiş bir filmdir.
oldukça bayağıdır.
nedense, şehir hayatından bunaldığını iddia eden ergenlerin favori filmidir. fakat aynı ergenlerimiz filmdeki cesur tavırları asla ortaya koyamayarak cep telefonu kovalarlar.