bi arkadaşım tavsiye ettiği için daha dün akşam ve bu sabah filmi bitirmiş oldum, ben de tavsiye etmek isterim sizlere ve sevdiklerime, arkadaşımın tavsiyesi şu şekilde olmuştu, lan şu filmi izle karakter aynı sen davranışları yaptıkları. evet izledim evet bana benziyor, ve şunu diyebilirim, şimdi bi çok insan bu filmi izledi ve çocuğun yaptıklarını yapmak istedi ve yapamadı değilmi, ben şunu söyleyebilirim ben bu filmde izlediğimiz her şeyi tek başıma yaptım, eksiğini yapmadım belki daha fazlasını yaptım ama ölmedim tabi. kesinlikle izlenmesi gereken filmlerden birisi. müziklerini geçersek müzikler bi harika eddie wedder'in içinde bulunduğu hangi proje güzel olmazki dedirten filmdir. son olarak bu film bittiğinde gözümden yaş gelmedi değil.
yaşanmış bir olayı anlattığından dikkat çeken film. tabii ki oyunculuk da çok güzel. sonunda verilmek isteniken mesaj da. müzikler zaten güzeldi. ekrana kitlenmedim izlerken. gözümden yaş da gelmedi,sıkıldım izlerken. zaten ne olacağını başında kestiriyorsun. konu belli, sonuçta belli. çok mu iyi hayır, çok mu kötü hayır.
müzikleri,yönetmenliği falan şahane olan film. ama tutup bunu izledikten sonra abi ben de bırakıcam herşeyi, gidecem buralardan moduna girerseniz ya henüz lise sıralarındasınızdır ya da mal.
soundtrack'inden hikayesine ve oyunculuklara kadar her şeyin çok başarılı olduğu sean penn filmi. emile hirsch filmin başlarında parlak bir çocuk gibi görünürken sonra tam bir maceracı tipiyle büyük iş başarmıştır. filmde özellille müthiş müzikler sayesinde pek çok sahnede gaza geliyorsunuz. ama sean penn sürekli inceden bu macera tutkusunun dışarıdan gözüktüğü gibi olmadığını bize gösteyor.
--spoiler--
trende polisten dayak yemesi, avladığı hayvanın sinekler tarafından telef edilmesi ve tek başına ölmesi aslında sistemin bu şekilde yıkılmayacağını hatırlatıp daha önce verilen tüm gazı alıyor. en etkilendiğim sahnelerden biri ise chris'in babasının sokağa çıkıp aptal aptal etrafa bakınmasıydı :(
--spoiler--
gereksiz şişirilmiş bir filmdir.
oldukça bayağıdır.
nedense, şehir hayatından bunaldığını iddia eden ergenlerin favori filmidir. fakat aynı ergenlerimiz filmdeki cesur tavırları asla ortaya koyamayarak cep telefonu kovalarlar.
toplumun ne kadar çılgın olduğunu görüp daha fazla katlanamayan, aile baskılarına dayanamayıp insanlardan uzaklaşan, yaşanmış bir hikayedir, özenilen bir yaşamdır into the wild. herkes ister, ama kimse cesaret edemez. bunu herhangi bir kalıba bağlamak yanlıştır.
film boyunca harika görsellik sunan, eddie wedder'in muhteşem şarkılarıyla eşlik eden, emile hirsch'in başarılı oyunculuğuyla vay be dedittiren, gerçek bir yaşam öyküsünü anlatan filmdir.
hiç bitmesin dediğim filmlerden biridir. sen hiç ölme alex ben hep izleyeyim, sen gez dolaş ben asla yapamayacağım şeyleri bir başkası yaparken izlemiş olayım bari. gerçekten dokundu bu film. gerçek hayattan alındığını da izlemeden önce bilmiyordum. o da ayrı bir dokundu. tekrar tekrar izlemeyi sevmem filmleri ama bunu izleyeceğime eminim.
film kitapla kıyaslanınca eddie amcamızın namelerinin çok büyük bir artı olduğu söylenebilir. ha kitabı okurken şarkılar/müzikler arkada çalsın aynı havayı yakalar mısın? tabi ki hayır. kitap biraz tarihi roman gibi.
günlük hayatımızda "olmazsa olmaz" görünen şeylerin aslında sadece kafamızda olduğunu gösteren film. ve hepsi birer yanılgıdan ibaret.
teknolojisiz yaşayamam, benim sorumluluklarım var, 1 aya kadar projeyi yetiştirmem lazım vs vs. doğanın içine girdiğimizde yapmamız gereken tek şey hayatta kalmak. aslında insan doğası sadece buna programlı. fakat kendi yarattığımız şeylerle kendimizi kısıtlıyoruz.
senaristliğini ve yönetmenliğini sean pean'ın üstlendiği, şu sıralar oldukça popüler olan bir filmdir. senaryodaki bazı aksaklıkları görmezden gelirsek, güzel bir film olmuştur ancak bir klasik olamayacaktır. ayrıca bunu gerçekte uygulamaya çalışmak günümüz türkiye'sinde çok sakat durumlara yol açabilir.