kendi sorunlarını başkalarının omzuna yüklemenin en kolay ve affedilmeyen yoludur.
ölünce geride kalanları düşünmeyecek kadar bencil insanların göze alabildikleri kaçıştır.
çözüm için çabalamayı bırakıp, kısa yoldan köşe dönmek için sonsuzluğa sığınmaktır.
bazense sadece daha fazla dikkat çekmek istiyorum demektir.
kimse kusura bakmasın ama tercih olarak algılayamayacağım ve saygı duyamayacağım kadar ezici bir acı veriyor bana.
gidecek bir yerin, dönülecek mevzin ve oldugun yerden memnun değilsen, mücadele etmek için artik bilinçli bir caba gerekiyorsa, cocuklarin gülüşü bile neselendirmiyorsa, sersemlikle duruyorsa ayakta ya ölüm ona geir ya da o ölüme gider. bu iş böyledir.
kendi kendinin canına kıyma işidir. Umutsuz, çaresiz, çıkar yolu kalmamış insanların denediği show yapmayanların başarılı olduğu tasvip edilmeyen benimde tasvip etmediğim bir olay. Bunu düşünenlerin ibrahim tatlıses den hesabım var aslı şarkıyı dinlemelerini tavsiye ederim.
Gülüm dünya yine güzel
Hayat yaşamaya değer
ölmez sağ kalırsam eğer hesabım var...
mantıklı düşününce acizlikten baska birsey değildir, kolayca vazgecebilmek, yitip gitmektir.
ne var ki mantıklı olunamayan zamanlarda, hayat anlamını yitirdiğinde ya da o anlam hiç bulunamadığında, yasa yasa ne olacak ki düşüncesi had safhaya ulastıgında kestirmeden sonuca ulasma yolu gibi gözükebilir.
bu gece gibi bazı geceler aklımı kurcalayan,yaşamımın anlamı sorgulatan öge.
zaten 1-0 yenik başlamış olduğunu hayatta elde ettiğiniz somut bir başarı yoktur,herkes sizden üstün ve iyidir haliyle.
yüzünüzü gülümsetecek ve hayata tutunmanızı sağlayacak bir şey de yoksa ; o zaman sorarsınız kendi kendinize :benim amacım ne şu hayatta?
bir nevi hayatta kendinizi fazlalık gibi hissetiğiniz anda yapılması gerekendir,çünkü aldığınız oksijen bile boşadır.
yapılan son artistik hareket. acayip cool bişi-heh-. şanssızlığı, arkasından dile getirilen o muhteşem ağıtları duyamaması. cesaretin değil, korkaklığın zirvesidir. "artık yapamayacağım", "dayanamıyorum", "tükendim", "yaşayamıyorum" şikayetleri kaçarken geride bırakılanlardır. intihar seçenekler içerisinde en kolay olanı. son merhalede ellerin işlemez olduğunda, dişlerinle tutunmayı deneyip başaramadıktan sonra dahi şıklardan biri olmayı hak etmeyen büyük acziyet.
Umutsuzluğun son aşamasıdır.
Kendinden bile vazgeçecek kadar , hayattan yada insanlardan bıkmaktır.
Aileye yada sevenlere yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Sırtında çok ağır bir günahla , diğer tarafa yolculuktur.
Bu yolculuk çok kısa sürer ama yorgunluğu , pişmanlığı ve cezası tüm ahiret hayatın boyunca devam eder.
ateşler içinde yanmak mı daha korkunç yoksa kafanda kurduğunun bu set mi? bilmiyorsun.
geride bırakacaklarını düşünüyorsun, objektif bir şekilde, üzüntü ya da sevinçten bağımsızca.
sana tapan, "ilk göz ağrım" diye seven babaanneni, üniversiteye başlamış kardeşini, gitarını, eski sevgililerini, kedini, daima kaybolan salak bilekliklerini, siyah bagetlerini...
yağmuru.
çıkamadığın tüm dağları,
atlayamadığın tüm vadileri..
izleyemediğin ne kadar çok film, okuyamadığın kaç tane kitap, içemediğin kaç çeşit içki, çalamadığın kaç parça, dinlemediğin kaç grup, gezemediğin kaç şehir var?
ufacık oluyorsun. mikroskobik. yapamadığın milyonlarca şeyin arasında küçülüyorsun.
*artık hiç yapamayacaksın.*
içini karanlık sarıyor. üzüntü değil, yetersizlik duygusu. kesinlikle yetişmen gereken dünya tarihinin son trenini kaçırmış, arkasından bakar gibi hissediyorsun.
ayrıntıları son bir kere düşünüyorsun;
senden sonra polisler karıştırmasın diye eski harddiskini çoktan çöpe attın.
senden sonra ailenin peşinden gelebilecek tüm üzücü şeyleri yok ettin.
eski ilişkilerinden kalan tüm mektupları, resimleri yaktın.
cep telefonunun hattını kırdın, telefonla beraber denize attın. böylece sen öldükten sonra bilmeyen insanlar o telefonu arayıp aileni tekrar açıklama yapmak zorunda bırakamayacaklar.
tüm dergi-gazete aboneliklerini iptal ettin.
borçlarını ödedin
kırgın olduğun insanları affettin,
sana kırgın olanlara ise "beni affet" dedin.
verilmiş sözlerinin tutabildiğin kadarını gerçekleştirdin.
uzun süredir uyuşturucu kullanmıyorsun. böylece sen öldükten sonra otopsini yapıp arkandan "zaten keşmiş, uyuşurucudan intihar etmiş" diyemeyecekler.
tanıdığın insanlara bir şeyler yazıp bırakmayı da düşündün ama buna cesaret edemedin.
Ne diyeceksin ki?
*çok üzgünüm?*
*siz bunu haketmiyorsunuz?*
klişe..
yazmamanın bir sebebi daha var.
*hayatım boyunca sorumsuz ve iradesiz bir orospu çocuğu oldum, şimdi de bunun bedelini ödüyorum, hepinizi sevdim, hala da seviyorum.* diyebilecek cesaretinin olmaması.
.
.
.
ağır bir ilaç seçtin.
çabuk ya da acısız olsun diye değil, bir hastane yatağında utançla uyanmaktansa cehenneme gitmeyi tercih edeceğin için. Bir şişe de viskin var.
ilaç içiyorsun, çünkü ailenin 20. kattan yere çakılmış ya da bileklerinden akan kanı tüm yatağını kırmızıya boyamış cesadini görmesini istemiyorsun.
derin bir nefes alıyorsun, için titreyerek.
bir duble viski koyuyorsun, bir tane de buz.
*çıt... çıtt*
hapları teker teker çıkarıyorsun, önüne diziyorsun.
yarım daire şeklinde,
40 tane.
5 tanesini atıyorsun ağzına, viskinden aldığın büyük bir yudumla yutuyorsun.
**seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun değil mi?**
**biliyorum.. sen de benim herşeyimsin**
**seviş benimle..**
derin bir nefes veriyorsun. aklına gelen güzel anıları kovmak için..
bunları zaten çok düşündün
ve düşüne düşüne öyle bir noktaya geldin ki, sanki kendi hayatını aklına getirince izlediğin şey bir film. Tam olarak film de denemez, sanki..
başkasının hayatı..
5 tane hap daha atıyorsun. ısırıyorsun, parçalanıyorlar ağzında. bardakta kalan viskiyi tek yudumda bitiriyorsun.
**selam pazar günü bir parti veriyoruz, ilgilenirseniz bizim barda çalın, ne dersiniz?**
**Alo, az önce kim aradı tahmin et, ilk konser teklifi!**
**ne güzel işte abi, bunun için çalışıyoruz ne zamandır!**
gözlerini sıkı sıkı kapatıyorsun ama yararsız.
Ve o an anlıyorsun, ölene kadar hayatından seçme anları düşüneceksin, kaçışın yok. bu o kadar da berbat hissettirmiyor. sadece beyninin sana yaptığı salak bir tribute..
viski şişesine uzanıyorsun bu sefer bir dubleden fazla koyuyorsun bardağa.
önünde düzenle dizdiğin hapların oluşturduğu yarım daire artık simetrik durmuyor, sol taraftan 10 hap eksik.
5 tane daha alıyorsun, viskinden çok büyük bir yudum çekiyorsun bu sefer. içkinin geçtiği yer yanıyor, midendeki sıcaklık hemen göğsüne ve kollarına yayılıyor, burnundan verdiğin nefesle beraber gözlerin sulanıyor.
sigarana uzanıp bir tane yakıyorsun.
paketinin üzerinde "sigara içmek size ve çevrenizdekilere ciddi zararlar verir" yazıyor. boş boş bakıyorsun, saçma geliyor.
sigaranı içip bitiriyorsun,
bir anda bütün miden ağzına geliyor, öğürtülerini engelliyor, kusma refleksini düzenli nefeslerle kontrol altına alıyorsun.
böyle olacağını biliyordun, o yüzden hazırsın.
saate bakıyorsun,
durmuş.
bu sefer 10 tane hap alıyorsun, bardaktaki viski yetmiyor, şişeyi dikiyorsun kafana. tekrar hayatından kesitler geliyor..
**merak etmeni istemedim, sadece kaçıyorum bazen..**
**kaçmak istediğin zaman en azından haber ver. insanlar sorular sorarlar, sıkarlar. bilirim. benim yanımdayken hiç soru sormayacağım. sadece yan yana otururuz, istersen anlatırsın.. istersen sadece sarılırım sana**
**biliyorum**
**özledim..**
**ben de öyle..**
midene korkunç bir ağrı giriyor, dişlerini sıkıyorsun. sonra tam geçer gibi olduğunu düşündüğün anda öyle kuvvetli vuruyor ki inleyerek iki büklüm oluyorsun.
bacakların uyuşuk, yüzün sanki ateşe verilmiş gibi sıcak..
yatağına uzanıyorsun.
miden korkunç bulanıyor, geçen her saniye kusmamak için verdiğin bir savaş. uyuduğun anda hepsi bitecek, biliyorsun.
yavaşça gözün kararıyor;
gördüğün son imge kendinsin.
bakışların uzakta bir noktaya kitlenmiş. Başını eğiyorsun. yüzünde teslim olmuş bir gülümsemeyle tabutunun başında ağlıyorsun. usulca. Bir yandan kendi cesedinle konuşuyor, bir yandan da saçlarını okşuyorsun..
.
.
.
.
.
antik yunanlilar ticaretle zenginleştikten sonra bol bol boş zamanlari oldu ve düşünmeye başladilar.
bu düşünceleri bir yerden başladi ve günümüz dünyasina kadar uzandi.
gelgelim ki zamanın sonu olan bu kaos devrinde insanın canı favkalade sıkıldığıından ve dolayı herşeyin en hazinlisini görmektedir.
üstüne üstlük yaşarken kafamıza vura vura hayat fani ölüm ani hakikati vurulduduğundan kelli yediğimiz şekerler boğazımıza dizliyor.
bir yerde okumustum hangi kitapdi hatirlamiyorum fakat söyle bir cümle aklıma takılmıştı;
'gidecek yerin yok, geleceğin de, yaşama sevincin de ölmekten başka ne yapacaksin cancazim'
yaşadığımız über kelek ve her suyun başının tutulduğu çağda mücadele etmek anlamsiz olmaktadir. mücadele edilen şeyler mücadale ettiğine attiğin tere bile değmiyor.
diyelim ki aylaklığa ve dalgaciliğa vurdun kendini, bir zaman geliyor ki medeni bir vahşi oluyor insan. hele ki bizim yenilik adi altinda delinin bokuyla oynadiği herşey silbaştan yapildiği bir ülkede yasiyorsan.
elbette durgunluk ve monotonluk cansıkar ve kişinin işini bitirir. isvicre de intihar vakkalarinin yüksek olmasi bunun en büyük örneğidir.
ama çok bilinmeyenli bir denklemde yaşamak ve geleceğe zoraki korkuyla bakmak daha baktirilmak insanin derisinin canlı canlı yüzülmesinden daha berbat durumdur.
gitgittikçe anlamlarin içinin boşaldiği yaşanacak şeylerin sayisinin azaldiği ve flamingo kuşu köküne girdiği bir devr-i devran keşin çözüm gibi gözükmekte intihar.
nasil ki 2 kere 2 dört eder bu olgu da böyledir.
fakat matemetiği kifayetsiz kaldiği sans mefhumunu pas geçmemek icap eder.
elbette insan sansi kendi yaratir.
bu da anca devamlilikla olur.
gloomy sunday yahut ispanyol meyhanesine gidip gitmemek eninde sonunda bir kişinin kendisini maratoncu prensibine uydurmasiyla olur.
evet deparlar ve kısa mesafecilik artik merhum oldu.
devir maratonculuk devri.
ama kisa mesafeciliğin ölmesi dehayi da donuklasitiriyor maalesef.
ölsen de bir ölmesen de bir.
paradokslardan paradoks beğen.
nedense aklıma zweigh düstü, amok kosucusunu bir kez daha okuyayim bakayim en kısa zamanda.
ölenlerden çok yaşayanlarla dile gelen hede. kendi içinde bir diyalektiği olmasına rağmen intihar kavramı da artık ayaklarda. [ yaşasın lümpen ruh ! ] her genç artık mutlaka intiharı düşünüyor, mutlaka intiharın farklı bir var olma biçimi olduğundan dem vuruyor. geçen kuzenle konuşuyorduk 21 haziran en uzun gün dedi, sanırım atlatamıyacağım , intihar edebilirim dedi. *
yalnızlık , anarşizm, sessiz ve ıssız bir yerlere gitme sevdası gibi artık uydum kalabalığa psikolojisinden nasibini almış esnemiş, gevremiş, yavşamış kavram. oysa enteresan bir yanı yok değil.
kaldı ki intihar denen şeyi edebilecek bir ruh haliyle yazanlar umurumda bile değil. yahu bu eyleme karar vermiş ve yerine getirmiş sayısız insan varken , aman hayat sıktı, aman ben de artık tükendim edebiyatı yapanları doktor strees dinlesin.
"kendini öldürmüş bir insanın ölmeden önce yazdıklarını okumak kadar keyfli birşey bilmiyorum" demiş bir adam. çok yaşa olric.