geriye bir not bile bırakmamış olduğunu düşündüm de, zaten hiç sezdirmemiştin dimi? o perşembe günü evede ki herkesi bir bahaneyle yollamandan anlamalıydılar oysa. sen hastaydın ve yalnız kalmamalıydın. korkardın yalnız kalmaktan, sesler duyuyordun sanırım. sadece bir şey anlattılar. komşu köyden sana saç sakal tıraşı yapmaya gelen salim abiye hakkını helal et bir daha görüşemeyiz demişsin. salim abi de yahu nereye görüşmüyoruz gene gelcem ben sana tıraşa demiş te yok ben ölürüm o zamana demişsin. şaka sanıp gülüşmüşler. sahi onca zaman nasıl tuttun bu fikri içinde? bir hafta öncesi ramazan bayramıydı, ziyaretine geldim. her zamanki gibi şakacı ve espiriliydin. ayrılırken elini öpüp helalleşmek istedim bir türlü ne elim ne dilim varmadı. 11 şubat çarşamba günü halamla telefonda konuştuk bana seni sordu nasıl durumu diye. iyi değil hala dedim galiba gidici yaşamaz fazla. dilim kopsaydı. çok iyi demiş olmayı dilerdim. her geçen gün daha da iyiye gidiyor demiş olmayı dilerdim.
ertesi gün yani perşembe günü bizim oranın pazarı, mutfağa bir iki bişeyler alayım dedim, eve geldim müzik açtım aldıklarımı yerleştiriyordum ki dedem geldi bir telaşla. hayrola dede bişey mi oldu dedim.
- bir yalan haber aldım falanca intahar etmiş. dedi
- yok canım etmemiştir aslı yoktur. dedim hani bir umut.
sona haberin aslını öğrenmek için bizim o tarafa yokcu servisi çeken cemal abinin eşini aradim, doğru dedi. gidin!
hemen indik çarşıya telaşla taksi durağının önü kalabalık muhtar da geimiş.
jandarmaya haber verelim diyorlar.
bu arada ben sanıyorum ki yüksek dozda ilaç almışsın da hani ona intahar diyorlar, hepten gittiğin ihtimalini hiç düşünmüyorum.
yok yahu ne jandarması doktor götürelim dedim.
muhtar - ne doktoru? dorktor neyapsın adam asmış kendini dedi.
hiç beklemiyordum böyle bir şey, neye uğradığımı şaşırmıştım.
taksiye bindik, köyün yolunu tuttuk. yıllar evvel iki intahar vakası daha olmuş bizim köyde. kestane ağacına asmış ikisi de kendini.
köyün girişinden itibaren ağaçlarda seni aradım yoktun.
evin önüne geldik ordaki ağaçta da yoktun. herhalde indirdiler diye düşündüm.
kadınlar eve toplanmış oturuyorlardı camdan görüyordum, kapını önünde ufak bir veranda vardı ya hani, çıktım oradan dış kapı aralıktı. ayakkabımın birini çıkardım diğerini de diğer ayağımla çıkrtırken bir elimle kapıyı itirdim başım önüme eğik. derken başımı kaldırdım ve karşımdaydın..
o anı ömrüm boyunca hiç unutmayacağım. dedim ya seni orda görmek hiç aklımın ucundan geçmiyordu, ağaca astın da indirdiler eve yatırdılar sanıyordum.
tavanarasına açılan kapıya dayalı tahta merdivende öylece sallanıyordun. başın sağa devrilmiş, boynunda bir ilmek. tek düğüm, sadece bir tek düğüm mü tutmuştu seni?
gözlerin yarı aralık yüzün öylesine canlı gibi, hiç bişey olmamış gibi. sanki biraz gücenmişte boynunu bükmüş gibi.
merdivenin basamağıyla ayğın arasında 2cm ya vardı ya yoktu. öylece salıvemişsin kendini. hatta medivende bir çivi varmış sen boşluğa bırakınca ayaklarını çivi kaba etine girmiş ve yırtmış. canın çok acımış olmalı.
sonra jandarma vs bir sürü sorgu prosedür seni arka odaya yatırdılar. başında bekledik sabaha kadar.
ettesi gün herkes geldi, küçük amcam lösemi tedavisi görüyordu ve moralinin yüksek tutulması gerekliydi. halam tembih üstüne tembih, aman ağlamayın, amcanız üzülmesin.
oysa ben feryat etmek istiyordum, avazım çıktığı kadar bağırmak, küfretmek, ortalığı ateşe vermek istiyordum.
susturluyordum..sana veda bile edememiştim. sahi nasıl bu kadar bencilce ve acımasızca bir karar alabildin?
bize ne olacağını hiç düşünmeden bir not bile bırakmadan nasıl gidebildin.
kolunda saatin vardı, casıo marka rahmetli yengemin saatiymiş o ölünce sen almışsın, senin kolundan gizlice çıkardım aldım. sonra çok aradılar o saati ama söylemedim, hala duruyor. hatıraların küçük oyma bir sandıkta. gözlüğün, pipon, çakın, esansın, mendilin ve bir kaç tane eski kağıt para.
sen odada boylu boyunca uzanırken başucuna geldim, saçlarını okşadım, vedalaşmak istedim bir nevi.
tam o esnada paldır küldür odaya daldılar ve seni götürmeye geldiklerini söylerek beni odadan çıkardılar.
halam yine başımda, sakin ol kızım, aman diyim sakin ol bak amcanı düşün.
seni götürürlerken peşinden feryat etmemek için tırnaklarımı ellerime gödüm.
sen kapıdan çıkarken dayanamayıp düşmüşüm. kendime geldiğimde sol tarafım tutmuyor hiç bir şey hissetmiyordum.
bedenimin yarısı yoktu adeta. allahtan halam farketmiş içi buz dolu bir kova suyu çarptılar üstüme. biraz kendime gelebildim.
toparlanmalıydım, sen gitmiştin nasıl olsa. ama ben ayakta durabilmeliydim. ama yapamadım, kalkamadım öyle hemen. aylarca süründüm. evimde ışıklarımı açamadım, perdelerimi açamadım televizyonu bile açamadım, kimseyle konuşamadım,evden dışarı çıkamadım. o sıralar 6 yaşında ki kızım da benimle beraber yaşadı tüm bu süreci.
sonra sen 98 de gittin ya ben aynı sene temmuda terkettim oraları. 99 da da aile diye bişey kalmadı zaten darmadağın olduk.
şimdi nasılmıyım? eksik, yarım biraz da.
keşke bir not bıraksaydın giderken. olmadı, hiç olmadı inan.
böyle yakışıksız gitmek sana hiç yakışmadı.
şimdi sırtımı her yaslamak istediğimde devrilmeme yol açan boşluksun benim için. yarasın içimde inceden sızan.
böyle gitmeseydin keşke, kırgınım sana ama kızgın değilim, hiç kızamadım ki...
seni çok özlüyorum...
keşke bir not bıraksaydın..