Anne, baba dışarı çıkarken çocuklukta da olduğu gibi dışardan hep birşeyler istemek zorunda hissetmek.bak böyle:
annem:kızıım biz çıkıyoruzz*
-:anneneaa babaae gelirken cipz alın biraz da kola ay bilmem ben işte alın ne isterseniz* bana da süprüz olsun.gelince yerizz.
ama seviyorum,hala merak ediyorum ne alcaklar acaba diye.
üzüldüğüm her durumdan sonra, yaşadığım her acı şeyden sonra olmadığım halde kendimi kendi gözümde masumlaştırıp ağlamaya başladığımda ve anneme sığınıp şikayet ettiğim zamanlarda olduğu gibi birine sığınıp şikayet etmek istediğim zamanlarda çok net anlıyorum..
sonra bi an geliyor, kendimle kavga etmeye başlıyorum. karşılıklı misillemeler hiç bitmiyor zaten. ikiye, bazen de üçe bölüyorum kendimi.. biri sussa diğeri susmuyor. biri beni savunurken diğeri beni suçluyor.. allah`ın belası bir şizofren olduğumu düşünmeye başlıyorum sonra. tatminsizlikler, kronikleşmiş, küflenmiş depresyon tortuları..
işin en ironik tarafı da, bu döngü kısırlaştı. belli zamanlardan sonra tekrarlıyor kendini. ama tek bir iyi yanı var; duyarsızlaşıyorsun. her seferinde daha kolay atlatıyorsun.. ama bu iğrençliğinden hiçbir şey kaybettirmiyor..
film izlemeden önce mutlaka araştırırım. içinde adam kesmece, doğramaca, bıçak, silah varsa tek izleyemem. yanımda mutlaka destekçim olmalı ve bana gözümü kapattığım sahneleri anlatmalı eğer altyazı varsa okumalı. yok arkadaş bu başa çıkamadığım bir olay. büyümek ile de alakası yok izleyemiyorum işte.
(bkz: huyum kurusun)
hala sabahları kahvaltıda ekmeğe çikolata sürmek ve ağzının kenarlarına bulaştıra bulaştıra yemek.
dolapta giysini bulamadığın zaman -anneee benim tshirt üm nerde- diye seslenmek.