Duygularını kontrol edebilmeye başladığını farkettiği an.
Oysa ne güzel doludizgin yaşardık sevdamızı da acımızı da.
Eskiden zırhımızda bir delik açıldığında kanardık oluk oluk, insandık hala.
Şimdi sadece bir süre izleyip serinkanlı gözlerle sarmaya başlıyoruz yaramızı önce kendimiz diye, yarı donuk ama kristalize bir şuur ile.
hatta karşı hamlenin peşine düşüyoruz, o an artık düşman bellediğimiz insana çok değil sadece bir zaman önce aşık olduğumuzu unutarak.
Biz büyüdük ve kirlendi dünya.
tavuk döner ile ayranı aynı anda bitirmek yerine; şarap ile peyniri, viski ile çikolatayı, bira ile fıstığı aynı anda bitirmeye çalştığınız andır.
edit in advance: bu bir " ben biğa içiyoğum, şağap da içiyoğum, yaş on beş" virali değildir. kendine gelmek için cuma akşamı şişelerin dibinde yüzen balık tadındadır.
acıya arsız olduğun ve ben artık iflah olmam diyip gözünü bile kırpmadan her şeye sırtını döndüğünde en ufak bir pişmanlık duyacak kadar bile duygun kalmadığı o an.
18 yaşına geldiğinde eşyalarını toplayıp tek başına uzaktaki bir şehre taşıdığında anlıyor insan bazı şeyleri. Toplumda kendi ayakları üstünde durması gereken bir birey olduğunu yuvadan kopunca anlıyor insan. Onca eşya, yürünen o kadar yol, yabancılar... aidiyetten uzak hissiyatlar. insan büyüdüğünü yalnız kalınca anlıyor, Tek başına ayakta durması gerektiğini öğrendiğinde.
dünyanın toz pembe yanından ziyada o gerçekleri dediğimiz bok şeyleri fark ettiğimiz andır. Nefret ettiğim olaydır. Bi dilek hakkım olsa dilemek isteyecğim ilk üç şeyden ikincisi küçülmek olacaktır.
ben yapamam, o yükün altına giremem, o kadar güçlü değilim dediğin şeylerin altına isteyerek veya istemeyerek girip, o işlerin altından başarıyla kalktığın andır. yorulursunuz, üzülürsünüz, yıpranırsınız, bırakmak ister, defalarca vazgeçersiniz ama eğer bırakmaz da devam eder sonunu görebilirseniz. kozalağını terk etmiş kelebek misali yeni bir sen olarak hayata daha güçlü tutunursunuz.