evin geçimini üstlenip, sorumluluk sahibi olduğunuzda, zamanında babanızdan harçlık isterken, adamın "yok" demesine olan tahammülsüzlüğünüzün ne kadar da boş ve babayı üzücü olduğunu anladığınız andır...
daha az doğumgünü mesajı almaktır. dost kazıkları daha az umursanmaktadır. göreceğini gördüğünü düşünmenin yanlış olduğunu bilmektir. hergün yeni bir şeylerin yalan ve bir şeylerin gerçek olduğunu idrak etmektir. mutlu olmak için nefes almanın sağlıklı olmanın ve geçinecek kadar kazanmanın yeteceğini bilmektir. büyüdüğünü anlamak büyümektir.
hayal kurmaktan, plan yapmaya doğru hızla değişen bir hayatın tam ortasında olduğunu anladığı ve
sokaktaki çocukların topu yuvarlana yuvarlana üstüne doğru gelirken, daldığı çocukluk anılarından,
'amca topu atar mısın?' sorusuyla, irkilerek uyandığı andır.
yeryüzünü hissettiği andır,
tanrının; bulutların üzerinde sakallı bir dede düşüncesinin kaybolduğu andır,
çimenlere uzanıp gökyüzündeki bulutların neden sürekli hareket ettiğini düşünmeyi bırakıp iş ilanlarına daldığı andır,
kısaca;
akşam olsada yatsak; sabah olsada geri uyansak, geri yatsak, geri uyansak... monotonluğunu yaşadığının farkına varmaktır.
parkta oynayan çocuklara "biraz sessiz olun piç kuruları" (yok hayır bu kadar konuşmadım, gerçekten bak, yalan değil haa) diye çemkirildiği an. oysa ne kadar kızardık oynarken bize bağıran biri olunca. hey gidi günler...