dün eski felsefe öğretmenim yanımdan geçerken beni kolumdan tutup çevirdi. adamı farketmediğim için kızardım bi an. soğuktu burnum kızarmıştı zaten. zor olmadı pek. birazda gözlerim dolmuştu. ellerimde titiryomuş da belli olmuyomuş. o soğukta üzerime sadece incecik bir hırkayla bir saatlik yolu yürüdüğümü yüzüme vurdu. soğuğun bana işlemediğini farkettim. onu görmediğimi yüzüme vurdu. bazen bişey düşünürken etrafındaki hayatın durduğunu farkettim. az önce az da olsa gülüyodun şimdi durdun sanki beni gördüğüne sevinmemiş gibisin dedi. bazen birinin hayalinin bir diğerinin gerçeğinden daha çok mutlu edebileceğini farkettim. gözlerin dolmuş dedi. üzülsende üzüntünden çok özlemi yaşayabiliceğini farkettim. sonra güldü ne o aşık mısın dedi. hayır dedim. yalan söylemek daha iyi olurmuş böyle durumlarda bunu anladım.
ama kısacası seviyosan git konuş bence. gitmemezlik yapma .
herkese onun ismi ile hitap edildiği müstesna vakitler. ayrıca onu hatırladıkça ve yüzü gözünün önüne geldikçe anlamsız gülümsemelerin arkadaşların arasında geyik muhabbetine dönüştüğü zamanlar.
an denilemeyecek kadar uzun bir süreçtir. hiç kimse bir sabah uyandığında kendini aşık olarak bulmaz. isteyerek, düşünerek, zihnini onunla meşgul ederek, sürekli onu araştırarak kendi kendiyle uğraşır.
garip paranoyaklıklara başladıysan, hayatından çıkma düşüncesi bile gözlerinin dolmasına yetiyorsa, moralinin çökmüş olduğu bir anda seni mutlu edebiliyorsa, mutluluktan ağlar hale geldiysen iş işten geçmiştir dostum.