bir bilinmezi tanrı ile açıklamak, probleme yeni bir bilinmez eklemek demektir. -arthur schopenhauer
belirsizlik nedeni ile bir tanrıya inanır insanlar. insanların tahammül edemeyeceği tek şey belirsizliktir çünkü insanlar bilmediği şeylerden korkarlar. ölüm ise bilinmezliktir zaten. o çok bilinmeyenli denklemler neden kuruluyor sanıyorsunuz? hayatın kendisi çok bilinmeyenli bir denklemdir çünkü.
tanrı ise belirsizliği ortadan kaldırır ve insanlara istediği kesinliği verir. insanlar nedenleri arzularlar. insana bir neden ver ve hayatına kolayca anlam yükleyebilsin.
ha tanrıya inanmaları korkularını asla bitirmez. aksine sorgulayan insanlara göre daha çok korkar inançlılar. sadece korkunun neden çıktığını bilemezler o kadar.
sadece kendi hayal dünyanızda öldüğünüzü kurgulasanız bile çıkarım yapabilirsiniz yani. depresyonun tamamen zararlı bir şey olduğunu sanmayın. her şerde bir hayır vardır diye boşuna dememişler.
köyde kasabada iş güç yok, zaman da bol, kafada kurdukça kuruyolar, kurdukça kendilerine inanıyorlar; yok tanrılar şöyle yok tanrılar böyle. her bölgenin tanrıları ayrı fark ederseniz.
türkiye'nin random yerlerinden 100 random kişiye sor, hepsi allah'ı başka türlü tasvir eder.
insan inanmaya meyillidir bu hiç görmediği bir olgu dahi olsa ona inanır çünkü tam değil kudretinin yetmeyeceği şeyleri istemekte üzerine yok haliyle üstün bir ihtimal kaynağı lazım ona da böyle isimler takıyorlar.
sorunun daha doğrusu tersi olan şeklidir. inanmak yaratılışın bir gereği ve icabetidir. cevabı aranması gereken soru inanmayanların neden inanmadığıdır.
çünkü acizdirler. ancak aciz, 3. sınıf, ezik insanların allah din kitap inancı olur. bak dinin kalesi suudi arabistan'a. başındaki adamların inancı var mı? yok. inancı olsa bodrum'a gelip taş gibi cıbıl cıbıl hatunlarla zaman geçirirler mi. hayır.
aciz, ezik insanın bi şeylere inanç duyma ihtiyacı vardır. bi yerlerden motivasyon bulmaya, kendini sürekli diri tutmaya. yoksa boşluğa düşer, düştüğü boşluktan da çıkamaz. sen şimdi sadece karın tokluğuna yaşayıp hayatta hiç bir hedefin, amacın, idealin olmadığını düşün. sadece karın tokluğuna yaşıyosun o kadar. allah kitap öbür dünya inancın da yok. bi süre sonra demez misin, amına koyim hergün aynı terana, yaşasam ne yaşamasam ne diye. ama inançlı fakir şöyle diyor. ben bu dünyada çekiyorum, öbür dünyada karşılığını alacam. allah beni cennetiyle ödüllendirecek.
bak ödüllendirildin şu an. ehehe
dünyaya etkisi olmuş bilimadamlarının inançlarını araştırın. newton'u ve pek çoğunu. %80 i agnostiktir bu adamların. neden? çünkü bilim, doğruluğu ispatlanmamış hiç bir şeyin peşinden gitmez. madem bilimin ışığında gelişiyoruz toplumca; o zaman o adamların da bi bildiği var demek ki. bilim olmasa anamız sikilirdi anamız. ecdadımızı sikerlerdi. bu dinciler, inançlıyız kafasındaki kafatasçılar eskiden insanları iyileştirenlere şaman, büyücü gözüyle bakarlardı. aradan binlerce sene geçti, hala araplardaki yaşam standartlarına bak ve kıyasla bilimi öncü kabul eden ülkelerdeki yaşamlarla. daha önce de söyledim, yine söylüyorum. arapların ellerinden kabeyi al, petrolü al. aç kalırlar aç. sefil kalırlar. o kadar iğrenç, o kadar leş topluluklar. bak dikkat et, inancı al demedim bu arada. kabe'yi al. her yıl milyonlarca müslüman oraya hac görevi için gitmese, bu aptal orospu çocukları onları kaz gibi yolup durmasa bu adamlar geberirdi acından. o petrol keşfedilmemiş olsa, bu amın feryatlarının topraklarına denk gelmese, birbirlerini sikerlerdi yokluktan.
işte bu yüzden inananlarlar vardır. başka çaresi yoktur çünkü. hayatta hiç bi amacı, hedefi yoktur. boktan hayatını değerli kılabilmek için de öbür dünyayı düşler. he yarram, bak öbür dünya seni bekliyor şu an :dd
dünyanın iki ayri ucundaki ayri anneler doğum yapiyor. hepsinin göğsünden sut geliyor. sank ayni merkezden emir almiscasina butun agaclar ayni anda çiçek aciyor. butun bunlara aciklama getiremeyen zerzavat Allah yok diyor yuh bee.
edit: noldu zorunuza mı gitti? akli olmayan toprak akli olmayan agac seni tanidi sana meyve verdi öylemi? senin agzini dilini gözünü burnunu bildide hemde. kafan güzelmiş hayirli olsun. böyle bir rabbi kabul etme herseye rablik isnat et. napalim şeytanınızdan bulun o zaman.
Doğanın, hastalıkların ve ölümün karşısında çaresiz kalmanın getirdiği korku; varoluşa ve kendisiyle ilgili her şeye anlam katma derdi. Çoğu da işi garantiye almak için inanır, yani ya varsa yanmayayım, yoksa zaten kaybım yok diye düşünür.
insanların ihtiyaçları vardır ve bunları bazıları eksik kalır, bu eksik kısmı herhangi bir inançla doldurabilirsin, neye inandığının aslında bir önemi yoktur çünkü amaç o boşluğu doldurup kendini tatmin etmendir. bu tatmin ise seni huzura erdirir ve kendi içinde bir haz oluşturur. bunun dinde karşılığı ise ibadettir.
kimisi de var o boşluğu uhrevi safsatalarla doldurmaz ve gerçeği olduğu gibi kabul etme yoluna gider. sonuç itibariyle insan bir oluşumun ürünü ve halen daha oluşmaya devam eden bir varlık, bu oluşumun ortasında veya başlangıcındayız fark etmez bu ama yetkin olmadığımız veya şu an için açıklayamadığımız bir çok soru var. bu soruları sahte tesellilerle kapatmak bize hoş gelebilir ama bir problemi görmemezlikten gelmek o problemin olmadığı anlamına gelmez.
işte dindarlar hadi neyse ama din dışı düşünceler bu problemi farkında olup sorulara cevap bulmak zorundadır. kendini bir köşede tatmin edip sahte hazlarla mutlu olmak elbet caziptir ancak gerçekçilik böyle bir davranışı boş görür.
ayrıca açıklanamayan her soru tanrıya bir başka delil olarak algılanacaktır.
mantık basit, tanrıyı açıklayamayız o halde açıklayamadığımız her şeyi tanrıya monte edip bir şeyleri açıkladığımızı sanarız. işte bu algıyı kırmak için din dışı alanlar o bilinmezliği tam açığa çıkartamasa bile din dışı felsefeyle burayı kesin hüküm vermeden ve sorgulamayı erteletmeden doldurmalı, sahte hazlarla kişileri uyutmak yerine bunun insanı sorunu olduğu bilincini onlara aşılamalı ve her daim sorgulamaya insanları itmelidir.
burada freud un mahrumiyet teorisini kendi bulmus da bi kac modifiye soz ekleyerek biseyler karalamaya calismis echelu cuhelalara hitaben,
insan hicbir zaman acziyetini yitirmez hep biseylere muhtactir, ancak muhtac olmasi ile de tanri gibi koca bi kavrami buna indirgeyemezsiniz, ona inanmanin cok farkli nedenleri olabilir, herseyden ote insanin ben kendime yeterim ben odev bilinciyle bilmem ideal beni gerceklestirme amaciyla iyi bi insan.olabilirim, tepede beni gozetleyen birine.ihtiyacim.yok demesin yemezler.
ufacik bi cikarinizla yapacaginiz iyilik catismaya gorsun derhal o iyiligi askiya alir hatta cope atar gided kendi cikariniza gore hareket edersiniz, tabi sizi tepeden goren gozeten bi kontrol mekanizmasi da yok, yalnizca yaninizda bi vicdaniniz var turlu taklalarla.onu da kandirir teskin edersiniz ne yapar eder cikariniz icin herseyden vazgecersiniz.
sebebi acik, halbuki bi kontrol mekanizmasina inanmis olsaniz, cikariniz pahasina dahi o iyiligi yapma potansiyeliniz azminiz cok daha fazla olacaktir.
mutlak olarak buna indirgeyemeseniz bile o mekanizmanin insanin bencil yonunu kirdigini ve sencil yonunu guclendirdigini.inkar edemezsiniz.
insanlık beynini bir artı olarak kullanmaya başladığı, kendini ve evreni gözlemleyip, sorgulamaya başladığı günden beridir hep aciziyetine bir destek aramıştır.
Hayvanlar insanları avlar, o gider kendisinden güçlü bir varlık ister ki kendisini korusun.
Savaşlar çıkar, insanlar birbirini kırar, insan yine güçlü bir varlık ister ki kendini düşmandan korusun.
Açlık çeker, susuz kalır. Dertlere düşer. Yine bir üstün güç ister ki bu çilelerini bitirsin.
Güneş'e tapar, bakar ki güneş de batar. Ay'a tapar, bakar ki güneş doğunca tapındığı şey ortalıktan kaybolur. Başka ilah arayışına girer.
önceden parça parça tapındığı ilahlara bakar, hepsinin ayrı ayrı olarak güçsüz olduğuna kanaat getirir. Bu sefer de hepsini aynı potada eritir, mutlak güç hayal eder. Aklının ermediği, gücünün yetmediği şeyleri ilahına havale eder. Rahatlar.
Put yapar, yaratıcısını resmeder, tanımaya çalışır. Çünkü insan yaratılmak ister. Kendini özel hissetmek ister. Kainatın kendisi için var oldugunu bilmek ister. Bir hamamböceği ile aynı ataya sahip olduğu fikri onu iğrendirir. Sokaktaki yürürken ayağı ile vurduğu taş ile ortak kökeni oldugunu reddeder. Çünkü bunlar insanı özel hissettirmez. Nefret eder.
Ve son olarak, evrene hükmetmek ister. Bunu beceremez, tanrısına sığınır. O hükmeder.
Dün gece bir ateistle mesajlasmıstım, uzun uzun. Bana bir sürü sorular sordu bende kendi çapımda cevap verdim. Lakin o benim sorduğum sorulara cevap veremedi.
Söylediği şu nokta can alıcıydı. Bundan 1400 yıl önce gönderilmiş bir kitap için 3 saatimi ayıramam. Ulan bir ayeti anlamak için ben bile gece boyu düşünüyorum. Kaldıki alimler yatmıyorlar bile. E siz zina ile sarhoş kafa ve kibirle, yüzüne bakarak mi anlıyorsunuz kitabı? Ben şimdiye kadar tefsir ve fıkıh okuyan bir ateiste denk gelmedim? Siz geldiniz mi?
Birde kur anı iki tefsir ve uzman bir ilahiyatçı eşliğinde okuyun bakalım sonuç ne olacak.
Adam boşlukta kalmış intihar etmek üzere halini marifet sanıyor. Iman etmeyi küçümsüyor. Ulan beynindeki bütün soruları kur an cevaplandırdıgı için iman ediyorsun. Benim elimde kur an var. Seninkınde ne var peki. Yasaların, adaletin, ahlakın, var oluşun neye göre?
geleneksel din inancını yitirme raddesine gelmiş insanda bile unuttuğu nüve imanını koruması için direnir içinde. dışarıdan gelen çağrıya sırtını dönse bile, tüm bu reddedişe rağmen içindeki bu çığlığa hayır diyemeyen insan, tanrı inancını ölene dek korur.
ama sürüye uyarak bir tanrı olgusuna inandığını sanan insan ise er geç bir gün derin sarsıntılı sınamaya tabi tutulacak ve o zaman ya tamamen imanını kaybedecek ya da sağlamlaştıracaktır.
tanrı belki de insanın ruhunda yarattığı depremle sınıyor imanımızı. bilemedim ben. ama var olduğunu biliyorum.
Birey Alt edemeyip üstesinden gelemediği ya da aklının açıklamayı reddettiği durumlarda, delirmemek için kendisinden daha önemli, güçlü bir varlığa ihtiyaç duyar ve bu varlığına ihtiyaç duyduğu olguya yücelik addeder.
mantığına yatmayan, çözümünün kendince mümkün gözükmediği olayları sorgularken aklını yitirmemek için olayları sorgulamaktan vazgeçip öylece aklının bir kenarına kaldırarak bir sebep-sonuç ilişkisi benimser. Bu bireyin de işine gelir.
Herşeyin sebebini sonucunu kendisinden daha kompleks bir olguyla ilişkilendirir ve sorgulamak yerine aklının geri kalan büyük kısmıyla bu olguya ev sahipliği eder. Çünkü işine geliyordur.
Kendini güçsüz gördüğü için mutlaka kendinden daha güçlü bir "şey" vardır. Açıklayamadığı tüm şeyler bu kompleks olgunun işidir. Benliğini aşan tüm şeyleri o' na havale eder.