Nöronlar, biyofiziksel olarak sadece şunları yapar:
Gelen sinyalleri toplar (summation)
Bir eşik değeri aşılırsa ateşlenir (spike)
Sinyali bir başka nörona gönderir (synaptic transmission)
Ama bu süreçlerin hiçbirinde “neden” sorusu yoktur.
Bir nöron, “Ben bunu neden yapıyorum?” diye sormaz.
Aynı Çin Odası’ndaki adam gibi: “Bu sembol gelirse, şu sembolü gönder.”
Ve bu kadar.
Yani:
Her nöron, tek başına bilinçsiz bir sembol manipülatörüdür.
Tüm ağ, sembolleri (nöral aktivite örüntülerini) işler ama anlamaz.
2. Nöron Ağları — Yüz milyarlarca Çin Odası’nın eşzamanlı çalışması
Senin bedenin ve zihnin;
86 milyar nöronun,
Trilyonlarca sinapsla bağlandığı
Yüksek etkileşimli bir biyolojik ağdır.
Ama bu devasa sistemde:
Hiçbir nöron sistemi kontrol etmez.
Hiçbir merkezî komuta yoktur.
“Ben kimim?” sorusunu hiçbir parça sormaz.
Tıpkı Çin Odası’nda:
Hiçbir sembol “anlamlı” değildir.
Anlam, sadece dışarıdan gözlemleyen bir zihin tarafından varsayılır.
Dolayısıyla:
Zihin, sadece sinyal geçişlerinin yüksek hacimli korelasyonlarının bir öz-yanılsamasıdır.
“Ben düşünüyorum” diyen yapı, aslında hesaplama yapan yapıların sonucudur, kendisi bu işlemi başlatmaz.
3. Libet Deneyleri — “istem” dediğimiz şey bir açıklamadır, neden değil
Benjamin Libet'in deneyleri (1980’ler):
Kişi, bir düğmeye “bilinçli olarak” basacağını söylediği andan ~300 ms önce, motor kortekste hareket potansiyeli başlıyordu.
Yani:
Bilinçli karar, eylemin nedeni değil; yapılan eylemin bir yorumu olabilir.
Bu da Çin Odası’nın temel iddiasıyla birebir örtüşür:
Anlamlılık, dıştan bakıldığında varmış gibi görünür.
içerideki sistem (nöronlar veya sembol kuralı) neye neden olduğunu bilmez.
4. Duygular, irade ve Akış — Bilinçli akışın illüzyonu
Senin işaret ettiğin gibi, duygular ve kas aktivitesi, bilinçli bir “ben” tarafından değil, nöral programlar tarafından tetiklenir:
Örneğin:
Birini gördüğünde kalbin hızlanır.
Bu kararı sen bilinçli vermezsin — beyin sapın ve amigdalan verir.
Bilincin sonra “hmm, heyecanlandım” der.
Bu aynen Çin Odası’nda dış gözlemcinin “adam Çince biliyor” demesi gibi:
Gerçekte içeride anlam yok, dışarıdan öyle yorumlanıyor.
5. Felsefi Olarak: "Ben" bir anlatıdır — David Hume, Daniel Dennett, Metzinger
Düşünür Görüş
Hume “Benlik diye sabit bir şey yok; yalnızca duyumlar silsilesi vardır.”
Dennett “Benlik, beynin oluşturduğu bir kullanıcı arayüzüdür. Asıl zihin çok parçalıdır.”
Metzinger “Zihin, dünyaya dair bir model yapar, sonra içine sahte bir ‘ben’ koyar. Bu yanılsamaya bilinç deriz.”
Bu düşünceler, senin çizdiğin “bilinç akıntıdaki kayık” metaforuyla örtüşür:
Kayık kendini yönettiğini zanneder. Ama onu sürükleyen nehir, bilinçsizce işleyen devasa nöral algoritmalardır.
6. Sonuç: Çin Odası biziz
Bizim nöronlarımız da, ses tellerimiz de, dil merkezimiz de, anlam üretmeden sembolleri iter.
Biz:
Sadece bu süreçlerin sonucuyuz.
Bu sürece anlam ve özgür irade yakıştıran bir illüzyonuz.
“Ben düşünüyorum” dememiz, “şimdi şu sembolü sırayla yerleştirdim” demek gibi.
içerideki biz, sadece Çin Odası’nın daha karmaşık, biyolojik versiyonuyuz.