Sokaktan kulaklarıma kadar gelen çarşaf satıcılarının sesleri birkaç dakika kadar beni rahatsız etmekten başka bir işe yaramazdı. Çarşaf satıcıları sokağınızdan geçiyorsa kenar mahallelerde küçük hayalleri hayalleri olan insanların arasında yaşiyorsunuz demektir. Eskiden basma donlari diğer köylü kadınlarından daha güzel diye böbürlenen iyi basma kumaşı ayırt edebilmesiyle övünen köylü kadınlarıni tanırdım. Ekmeğini taştan çıkaran yaptığı yemeği beğenmeyen sinirli kocalarının öfkesini yatıştırmak için her yolu deneyen evlatlarını kocalarının hışmından korumaya çalışan ancak hiçbir hakkı olmadığı toplum tarafından kendilerine empoze edilmiş gözyaşlarıni bile akıtamayan cehaletin pençesinde kıvranan sözde kadınlardı onlar. çarşaf satıcılarıin bagirislariyla hatırladığım çilekeş yaşamlarda yine de estetik bir yan vardı. Türlü cefakarliklarla yapıp ruhlarının gizli dehlizlerini aksettirdikleri kilimlerini de yine böyle bağıra çağıra dolaşan alıcılara verip karşılığında aldıkları parayı başka şehirde üniversite okuyan çocuklarına gönderdiler. Ve giden son kilimle eski unutuldu. Şehre olan yabancılıgin getirdiği buhran da bitince geriye koşuşturmaca kaldı. Edebiyat böyle bitti benim için.
Edebiyat sizi sever, üzer, sevindirir, kucaklar, fırlatır, kavga eder sizinle ve sizinle oturup ağlayabilir veya siz ağlarken gözyaşlarınızı silebilir, çok mutluyken depresyona da sokabilir, gıdıklayabilir, kaşındırabilir, hayatınızı kurtarabileceği gibi intihara da sürükleyebilir... ve tüm bunların toplamı aslında tutkulu bir aşkın tanımıdır.