telaffuz konusunda yaşanan sıkıntılarla taçlanabilecek salaklıklardır.
peşin not: olaydaki iki şahıs da erkek
oturuyoruz kafede yeni tanışmışız elemanla, sohbet hoş ama ders vakti gelmiş. muhabbet sarınca akşam okuldan sonra takılırız, bişeyler içeriz diye plan yapıyo çocuk. benim de akşam işim var meşgulüm diycem çocuğa, cümle içinde 'busy' dediğimi zannederek ısrarla 'pussy pussy' diyomuşum meğer, çocukcağızın surat düştü birden, şekli değişti ne diyeceğini bilemedi. sonra arkadan başka bi arkadaş geldi durumu ele aldı da allahtan, sıkıntı daha fazla büyümeden halloldu. *
karatekirin calistigi firmaya koreden iki tane uretici firma mensubu herif gelir. herifler havaalanindan alinir, karsilanir, yol boyu muhabbet edilir ki herifler isinsin ortama, alisveris daha kolay olsun.
ofise gelinir, cay kahve fasli... sonrasinda is konusulmaya gelir sira. ofiste karatekir, firma patronunun kiro yegeni ve iki herif vardir.
urunler hakkinda gerekli bilgiler alinirken patron yegeni birden urunlerin ozellikleriyle ilgili bir sey sorar karatekire, karatekirde heriflere soracaktir.
patronun yegeni: agbeyy, sorsaga bu seattler * safir cam miymis?
karatekir: tabi. egggm... are these watches have sapphire....immm...( lan cam neydi, unuttum amk! hssstrrr, lann nasil unuttum ki!!)
seklinde dusunulurken birden goz pencereye takilir. ehh, nolcaksa olsun denilir ve tum gozler sorunun tamamlanmasini beklerken asrin sorusu karatekirin agzindan cikar:
karatekir: are these watches have sapphire window?
herifler: ahhh...sorry? *
karatekir: well, i mean these watches have sapphire..immm... like windows...( bir taraftan da bilekteki saatin cami gosterilerek)
herifler: haaa..yess..yesss... sapphire glass. yes!
kotu hissediyor insan sanki, yani mevzu derdi anlatabilmek tabi de, sanki mekanik sistemlerdeki bir parcanin adida degil unuttugum sey!
sunum konum Türkiye de kutlanan milli ve dini bayramlardı. milli bayramları anlatırken 30 ağustosa ' otuz ogust' demişliğim vardır. durumu hoca anında çakıp hemen deftere not aldı. sınıfta kimse çakmamıştı cin bir arkadaşın 'hahahah ohhh otuz ogust dedi la ' cümlesi ile sınıfa da rezil oldum. başka bir durumda speaking sınavında Ankara da yabancılara nereyi gezdirirsin sorusu geldi. anlattım, anlatım Ankara sıkıcı bir mekan piknik için Gölbaşı da gölün kenarında piknik yapalım diyecektim fakat ağzımdan 'we can come to near the göl for picnic' lafı çıkınca yine hoca deftere not aldı. arından aynı arkadaş yine kahkaha attı ' hahhahha ohhhh near the göl dedi hahhah lake lan o lake' gibi 2 rezil durum yaşadım.
okulun duzenledigi uluslararasi- ayni zamanda unviersiteler arasi- bi spor turnuvasinda voleybol maci izliyorduk. arkadaslar yanindaki kiza sor su sari takim hangi ulkeden diye. ben de donup sordum kiza
- Do you know which country is the yellow team ?
kiz bana
-Armenia ( ermenistan )
diye cevap verdi/
Hazırlıkta, derste kitaptan bir paragraf okurken bir eylemin zamanını belirtmek amacıyla ''...at 9 o'clock.'' ifadesini, ''...et dokuz o kloak.'' şeklinde telaffuz etmiştir birileri.
Edit: kopulacak bir şey de değil ama sınıf koptu sonra.
gayet guzel yol tarifi yapildiktan sonra etrafina bakmasi soylenmek istenen turist cana 'turn around' demek bunlardan basima gelenidir. Turistin arkasina bakarak ne diyo la bu dusuncesiyle uzaklasmasi. Adam giderken hassktr demem. Vapurlar filan.
Kafa dalgın, sınav çıkışı, boktan bir not bekleniyor. Karşıdan, yabancı olduğu belli güzel bir kız geliyor. Cilveli cilveli sorar:
k- I would like to see Mr. Oguz (çok değerli ve çok dalga geçen bir hocamız)
a- Why would you like to see it?
k- It?????
a- Ay pardon her her.
k- Herrrr????
a- ya tamam çok pardon his, him.
k- Oh this is too disrespectful!!!!! This is mocking.
a- (dilleri iyice karıştırmış olarak) Bana bak sana pardon dedik ya anlamıyor musun on kez söyledim anlasana özür özür özür! Kaz kafalı mısın niye anlamıyorsun!!!
k- I don't understand you and you can't shout at me!!! (kız hışımla ayrılır gider)
a- (hala aptallığın doruklarındadır) ya özür de diledim ama...
bazı şeyleri doğru okuyamadığımız, doğru telaffuz edemediğimiz için utanmak, "ingilizcemi geliştiremiyorum" diyerek üzülmek, sıkıntı yaratmak. harbi salağız ama.
hangi yabancı türkçe'yi doğru okumaya çalışıyor? düşünsenize bi. "ben var gelmek, ben seni sevmek, sen çok iyi..."
bu tarz konuşan insanlar türkçe'ye yeterince saygı gösterseler doğru okumaya çalışırlardı zaten. adamlar "ben var gelmek" diyor, biz hala ingilizceyi geliştirelim aman doğru telaffuz edelim derdindeyiz.
çok iyi konuşmaya çalışanların düştüğü durumdur. kurallara uymaya çalışırız bir yabancı ile konuşurken, sanki onlar türkçe'yi öğrendikleri zaman tam anlamı ile konuşabiliyor.