melike güner'i ilk defa itici bir rolde görmedim bu filmle. kadının oynadığı her rol bana itici gelmişti şimdiye kadar.
hatta ekmek teknesi'ndeki sonay rolüyle bile beğenmiyordum kendisini. doktorlar, kılıç günü gibi dandik yapımlarda boy göstermişti zaten son zamanlarda. nihayet böyle kaliteli bir filmde de görebildik kendisini. çoklarının aksine oyunculuğunu çok beğendim ben.
sezai paracıklıoğlu zaten muhteşem. onun dışında kapıcıyı ve metin'nin fotoğrafçı arkadaşını canlandıran oyuncuların sahneleri de filmin esprili yanları, onlar da çok iyi.
ve tabii ki müzikler. muhteşem müzikleri bu filmi daha da izlenesi yapıyor.
çok büyük beklentilerle gittiğim fakat pek beğenemediğim türk filmi.
--spoiler--
metropol aşkını konu edinmiş iyi güzel, fakat biraz sweet nowemberın daha ağır dramalısı gibi olmuş. ayrıca melike güner filme hiç oturmamış, oyunculuğunun hakkını vermek lazım fakat sesini hiç yakıştıramadım duygusal sahnelerde falan. birde en saçma bulduğum şey ise içip içip eve geldiklerinde halil sezai cinsel arzularla kapıya yaslıyıp, melike günerin haklı olarak durdurmasından sonra halilin verdiği tepki bana çok koydu. ulan onca içiyosun sarhoşsun kızın aidsli olduğunu unutup saldırdın diyelim üstüne, kız durdurduktan sonraki isyanın nedir arkadaş. bide o ağlamaya başlaman yok muydu. yani kadınların "erkekler sadece seksi düşününür" mantığını cuk diye oturtmuşsun. onca iç iç sarhoşluktan aidsli olduğunu unut, fakat sonra oturup ağlayacak kadar aklın başına gelsin. mantıken olmadı ustam.
artı olarak halil sezai paracıklıoğu'nun isyan adlı parçayı seslendirmesi, durup rakısından bi yudum aldıktan sonra isyaaaaannn diye devam etmesi içimi cız ettirdi*.
--spoiler--
çok sıcak, samimi, reklam kokmayan ve en çok beğendiğim türk filmi. tatlılığına kalp dayanmaz. çok yaşanmışlıklara sahip olduğunuz, orjinal ve tatlı bir ilişkiye sahip olduğunuz ancak asla kavuşamadığınız insanla izleyince tatlı ancak yıkıcı bir etki yaratan film. filmin ayrıca kafa yapıcı etkisi vardır, bittiğinde sarhoş gibi hissedersiniz. ya da ben sarhoşum da öyle hissediyorum. kim bilir.
hiv pozitif kısmından sonraki olaylar pek tahmin edilebilir olsa da, adamın amına koyan filmdir afedersin. ayrıca bu filmin başlığında ıssız adam yazmak yasaklansın. iki filmi yanyana koymak bile saçma geldi bana. ıssız adam nedir allasen?
ayrıca pozitif yaşam derneği' nden ayar yemiştir bu film. hiv pozitif olan insanların cinsel hayatının olmayışı gibi bir kanıyı seyirciye aktardıkları için filmi kınamışlardır.
iyi bir film olmasına rağmen maalesef büyük umutların yeteri kadar tatmin edilmemesi sendromuna yakalandığı için gözümde, birazcık değer kaybetmiştir. hala izlemediyseniz eğer, sakın ama sakın "ulan bu film beni yerlere yapıştırır, ağzım gözüm yer değiştirir" düşüncesiyle izlemeyin.
son yıllarda izlediğim en iyi filmlerden biri. izlerken nerdeyse bir paket sigara bitirdim. aşkın sadece cinsellik olmadığını anlatan orjinal bir film. keşke tanıtımını daha iyi yapsalardı, eminim ıssız adamı geçerdi.
senaryo ve yönetmenliğini aytaç ağırlar'ın yaptığı, toplumsal bir konuyu sinema ekranlarına taşımış, güzel, acıklı farklı bir bakış açısı ile tasarlanmış film.
her ne kadar insanlar ıssız adam ile kıyaslasa da, film bu karşılaştırmanın yanından geçmiyor. kötüleyenler, böğ yapanlar çıkmış ama arkadaş bir filmi izlerken olumsuz yanını bulmak için oturup izlersen bulursun zaten. bu film gerçek bir aşkı anlatıyor. evet gerçek aşk budur. dokunarak, hissederek, konuşarak, eğlenerek yaşanmış bir aşkı. ilişkinin ilerleyen evrelerinde cinsel ilişki olmadan da bağlanmayı anlatıyor. her şeyin cinsellik olmadığını anlatıyor. belki aşkı körükleyen de cinsel ilişkinin yaşanmaması olabilir ama bu apayrı bir konu. neyse; filmin sonlarına doğru bir yıkım yaşamıyorsunuz belki, hani tahmin edilen bir son, bilinen bir şey var ortada çünkü. çok büyük beklentiler içerisinde izlerseniz, tatmin olamayacağınız ve byük ihtimalle bok atacağınız bir film olabilir. izlerken keyfini almaya ve birbirine karışmanın tadına varın diyorum ben. unutulmayacak replikleriyle baş başa bırakıyorum sizleri. buyrun;
--spoiler--
- sana dokunmak; hayatın içinde durup dinlenmek gibi.
+ sana dokunmak; nefes almak gibi.
- sana dokunmak; tüm kelimeleri yakmak gibi.
+ sana dokunmak; tüm insanları affetmek gibi.
- sana dokunmak; hayatı temize geçmek gibi.
+ sana dokunmak; ölüme inat gibi.
--spoiler--
sonradan gelen edit; bu filmin asıl vuran kısmı ise, film boyunca sadece belli başlı durumu bildiğinizde çıkaracağınız mesajı veren kısmını nasıl unuturum. halbuki izlerken bu sahneyi yazmalıyım diyordum*
--spoiler--
asıl sahne ise; otobüs durağında, ellerini camdan birbirlerine değdirmeleri ve ordan öpüşmeleriydi. işte asıl bu sahnesinde ne kadar zor olduğunu anlıyor insan. huh rahatladım.*
--spoiler--
'hiç yadırgamadım yüzünü, inan çok tanıdık. gönlüme hoş geldin sevdiğim, kusura bakma ortalık biraz dağınık...'
izlemek için can atmıştım sonunda izleyebildim.
çok sevdim tabi ve neden bu kadar az gösterimde kaldı merak ettim?
dramı seviyoruz ağlamayı da ama film hakkaten iyiydi.
doldurulmamış, romantizm sosuyla bol bol soslanmış film. mesela, filmin ana karakterinin evini her gördüğümüzde her yerde kitaplar var. o kadar ki kitaplar artık yatakların ucunda, komidinlerin üzerinde falan. yani buradan da anlıyoruz ki kahraman iyi bir kitap okuyucusu fakat kurduğu cümleler alelade birinci sınıf romantik edebiyat öğrencisinin kurabileceği cümleler.
Filmi genel anlamı ile beğendiğimi söyleyebilirim. Özellikle iki sevgilinin yürüyen merdivende karanlığa karışma sahnesi çok güzeldi. Aşk fedakar olmak değil midir?