senaryo fena değildi ama oyunculuklar bence kötüydü. farklı oyuncularla çok daha iyi olabilirdi. güzel sahneler, diyaloglar filan vardı ama genel olarak pek beğenmedim.
aşk tesadüfleri severden sonra film budur dediğim güzel ve etkileyici bir filmdi. sevgilinin değerini sanki daha iyi anlatan bi film veya insanı etkilediği için böyle düşündürten film.
konu olarak biraz klasik kaçan, çağan ırmak filmleri tarzında olan güzel bir film. ama son dakikada b*k etmeyi başardı sevgili melike güner. tam gözlerim dolmuş moda girmişim, lan insan ölünce nefes alır mı lan. nefesini tut falan ölmüş gibi yap bari.
tüm sosyal sitelerde adını ve içeriğiyle ilgili bilgileri görmekten bıktığımız filmdir. tamam anladık; incir reçeli adında bir film var ve çok da romantik. kasmayın artık n'olur.
Bana nefes alan bir seyi sevme hakki vermediler, ben de Incir Recelini sevdim. Incir Receli sendin aşkım.
Ağlatan,düşündüren bir film. izlemeyenlere şiddetle öneriyorum*
bu film sanırsam ilk olarak 2010da vizyona girmiş ama değeri pek bilinemediğinden dolayı çok seyirci toplayamamış ama son birkaç ayda çoğu insan tarafından izlenilmesi ve beğeni toplaması nedeniyle tekrar vizyona giriyor. bi 'aşk tesadüfleri sever' olamaz ama güzel mi güzel bir film. (bkz: yiğidi öldür hakkını yeme)
arkadaşımın tavsiyesiyle izlediğim eh işte film. konusu güzeldi ama film basitleştirilmişti. sonu çok beklendikti, basitti yani film. beğendiğim tek şey müzikler. bir de adamın yazdığı notları tek tek birleştirip bir senaryo yazması. sezai paracıkoğlu'nun oyunculuğu çok iyi, ama melike güner o role çok gitmemişti bence.
aşk tesadüfleri sever, ıssız adam karışımı tadında izlenilesi hoş bi film. Bazen ah bide voohooooy voohooyyy diye müzik çalmasa detirtebiliyor.Ama bir erkeğin gözlerini dolduurmayıda başarmıştır.
(bkz: dolduuu dolduuuuuuuuuuu)
, itiraf etmeliyim ki ben de sosyal medyada dönen reklamlar ve alıntılar ve filmin bir baş yapıt olduğuna kadar işi götürenlerden etkilenerek filmi anında açıp izleme gereği duydum.Türkiye'de böyle bir film yapılıyorsa izlememek hem haksızlık olurdu-herhangi bir film sitesinden izledim filmi- hem de kişisel gelişimim ve entellik eşiğim kendini bilmez birinin soracağı ''abi izledin mi filmi'' sorusuyla zarar görmemesi için incir reçeli izlenmesi zorunlu filmler arasına girmişti benim adıma.sosyal medya da ve arkadaş çevresinde muhtemelen bir ay kadar sürecek olan 'incir Reçeli' çılgınlığına dahil olcaktım ister istemez. yapılan yorumları okuyup ya da dinleyip ben de kendi kafamdan yorumun yorumunu yapabilecektim. sinemaya gidip filmee seyirci olarak bir katkı da bulunmamış olsam da film hakkın da eleştiri ve görüş bildirmeme engel olabilecek bir durum değildi bu, işte böyle bir duyarlı izleyici olarak şunu yüzüm kızarmadan söyleyebilirim ki nihayetinde nakit olmasa da vakit harcayacaktım filme.Bu sanat için birinci kural,önce vakit yaratmak gerekiyordu bir filmi izlemek için, nakit ikinci hatta onikinci plan da kalmalıydı.Zaten film çekilmişti ve hiç izlenmeme ihtimali bile göze alınarak çekilmiş olmalıydı.içten içe bunları düşünürken bir yandan da filmin nasıl bir şeye benzediğini kestirmeye çalışıyordum kafamın karanlık köşelerin de.
filmi sayıca azımsanamayacak kadar çok kişinin sahiplenmiş olması belirli bir azınlığın ağzını sulandırıyor.şöyle ki; hasbel kader ses getirebilen her türk filminde olduğu gibi yine olay politik bir davaya dönüşecek, filmi seven ve destekleyenler ''size bir şey lazım değil,gidin amerikalıların çektikleri filmleri izleyin'' derken taraf olan kesime göre film,kitap,müzik gibi sanatsal olan her şeyi takip eden ulu kişilikli aydın ve azınlık güruhsa ''hep aynı klişe,hala yutuyor bizim halkımız bu numarayı ''diyerek işin içine bolca ukalalık katıp meseleyi içinden çıkılmaz bir hale sokmaktan kendilerini alamayacaklardı.Zaten bizim halkımız demekle kendileri, kendilerini ,kendilerinin bile anlamadığı bir şekil de halktan uzaklaştıran hatta halkın üstün de bir merci gibi olduklarını düşünen ve düşündürten adamların samimiyetleri kurdukları usturuplu cümle ve seçtikleri şık kelimelerden daha önemli olduğu için ben her zaman ki gibi o güruhun izlediği gözlüklerle izlemeyecektim filmi.Filmlerin, kitapların, şarkıların, şiirlerin, resimlerin ve sanatsal özellik taşıyan diğer tüm ürünlerin ideolojilerden çok insanın öz benliği üstünde ki etkisine bakılarak yorumlandırıldığın da doğru anlaşılabileceğini söyler bir çin atasözü, çokta doğru der.Bu yüzden tüm sanatsal olan ürünleri çinli bir bilgeymişcesine izler, okur, ya da dinlerim.
Filmden önce yazmış olduğum girişi uzun tutmamda ki sebep filmle alakalı olacak eleştirilerimin 'bok atmak', 'emeğe saygısızlık yapmak', gibi deyişlere uzak olmamasına özen göstermeye çalıştığım içündür.Çünkü ben bir filmi ve ya başka bir sanatsal ürünü eleştirirken birazcık çekingen davranırım, bu olması gereken bir özelliktir bizler-halk- için.Sanatsal ürünlerin çoğu insanların rahatını, keyfini ve ya lüksünü düşünmeksizin ortaya çıkartılan bir nevi gönüllü yapılan işlerdir.Fabrikanın ürettiği bir arabadan,mağazalarda satılan bir çift ayakkabıdan ya da uyuduğunuz bazadan nitelik ve amaç olarak çok daha farklı bir sebepten ötürü üretilmişlerdir.
Film sona erdiğinde her türk genci gibi içimde ki arabesk gamın telleri haddinden fazla titreşti ve duygu olarak salt acı ve hüzün hissinden başka bir şey hissetmedim.Hatta bir ara gözyaşı bile dökmeye niyetlendiysem de yine bir çoğunuz gibi boğaza kadar gelen bir kusmuğu zorla geri yutar gibi güçlükler içinde engelleyebildim kendimi. adamı gitarı çaldığı sahne bence filmin en iyi sahnesiydi, şarkıyı bırakıp tekrar rakıdan yudumlaması ve devam etmesi çok iyi düşünülmüş ve yapaylıktan uzak bir hüzüne salık vermiştir beni.Çok estetik ayrıntılar barındıran, sahne geçişleri inanılmaz bir tutarlılıkla ilerleyen bir filmdi. ancak şunu da söylemeden geçemeyeceğim yönetmen 'requiem for a dream' filminden çok etkilenmiş.En az beş sahnede aynı çekim yöntemlerini kullanmış.Özellikle adamın kızın babası olduğunu öğrendiğinde merdivenlerde başlayan sahne ve arkada ki müzik tamamen o filmden bir alıntı gibiydi.Bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi buna karar vermiş değilim.Ancak o sahneler bile sırıtmamış filmin içinde.
ıssız adamdan çok daha yukarıda bir film, senarist zor bir kumar oynamış konu olarak.Issız adamda işlenen konu çok daha alışılmış bir konuydu, tutulacağı bir şekilde ses getireceği çok daha öngörülebilir bir senaryoyla çekilmiştir mutlaka film. ancak incir reçeli senaryo olarak çok daha tehlikeli bir yol seçmiş tam da bu nokta da senaristi kutlamamak elde değil. Filmi sıkıcılıktan çıkaran en önemli faktörse film de üç tane kırılma sahnesi vardı.Kızın aids çıkması,adamın kızın babasını kocası sanması ve babası olduğu ortaya çıkması.Üç sahne de alttan alta çok iyi hazırlanmış.Replikler tanıdık şair ve yazarların sözleriyle süslenmesi de güzel bir jest olmuş ve filmi daha edebi bir alana çekmiş.Senarist olan bir karakterin başrolde olduğu bir filmde bu durum beni hiç rahatsız etmedi açıkcası.
Filmde kızla adamın sevişememesi beni kondom kullanımından bir haber insanları hatırlattı.Halbuki kondom takılarak sevişebilirlerdi ve bu da bir çözüm olabilirdi alkolü bol azgın gecelerinin. diğer yandan adam kızın aids olduğunu bile bile kızla kondom takmadan sevişip, gönüllü bir şekilde aids olma gafletin de bulunsaydı filmi o an da kapatırdım. senaristin kendini bu tuzağa düşürmemesi de taktire şayan gerçekten. ne de olsa aids hakkında ki çoğu yurdum insanının yargısı 'atın ölümü arpadan olsun' ya da 'bize bir şey olmaz' sloganıyla hareket ettiği için film boyu böyle bir şeyin olacağından epey bir korktum.
yazar olan bir adamın özel hayatına çok güzel bir kapı açmış 'incir reçeli', genelde kapalı kutu olan bu tarz adamların merak uyandıran hayatı tatmin edici ve hayranlık verici bir üslupla anlatılmış.filmin en enteresan yanıysa film kendi doğuşunu anlatıyor,filmin kahramanları filmin yazarı,arkadaşları,sevgilisi film kendi yaratıcısını anlatıyor ve film kendi içinde ki sancıyı ,sevinci en başından alıp sonuna kadar anlatıyor.film başladığın da hikaye yaşanmış ve bitmiş oluyor.
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim film genel olarak ortalamanın çok üstündeydi.Türk filmleri arasında çok özel bir yerde duracağı kesin. çok abartılı bir dram hissi uyandırsa da bence genel tablo olarak baktığımızda asla abartı olmayan bir filmdir.izleyin ve izlettirin.
reçelden çok yemeklerden sonra sunulacak bir tatlı çeşidi. incirler yeşilken toplanır ve su dolu tencereye atılır. içine sunun 3/2 si kadar şeker konulur ve gerektiğinde şeker ilave edilir. iyice marmelat kıvamına gelene kadar kaynatılır ve karıştırılır. daha sonra kaplara konularak soğutulması beklenir. işte incir reçelinin macerasıda bundan ibarettir.