imam ebu hanife

    3.
  1. 99 kere hac ibadeti yaptıktan sonra onun mezhebinin hak mezhebi olduğu rüyasında müjdelenmiş islam alimi.
    7 ...
  2. 39.
  3. "bilmediklerimi ayaklarımın altına koysanız başım göğe ererdi" özdeyişinin sahibi mütevazi, müslim din adamı. yaşasaydı, günümüz dünyasında islâm hakkında ki düşüncelerini merak ederdim.
    5 ...
  4. 25.
  5. meclisine giren bir adam öğrencilerinin karşısına ebu hanifeye köpeğin tüyü mü daha değerlidir senin sakalın mı diye sormuş. bu soru karşısında öfkelenen öğrencilerini hakkımı helal etmem diye yatıştıran ebı hanife sakince haklısın ben günahkar olup cehenneme gidersem bu sakallar da yanacak dolayısıyla cehenneme gitmeyecek olan köpeğin tüyünden değersiz olacak ama sevap işleyip cennete gidersem köpek cennete de gidemeyeceği için onun tüylerinden değerli olacak demiştir. islamın yorumlanmasında aklın öne çıkarılmasını vurgulayan bir kıssadır.
    4 ...
  6. 4.
  7. hanefilik mezhebinin kurucusu büyük alim. hz ali'nin torunu zeynelabidin önderliğinde, artan abbasi baskısına karşı isyan eden alevileri desteklediği için zindana atılmıştır. fikirlerinden dönerse kendisine mevki makam teklif edilmiş fakat o dönmemiştir. türlü işkenceler ile şehit edilmiştir.

    emsalleri sayılan ve her biri diğer 3 sunni mezhebinin kurucusu olan imam şafii, hanbeli ve maliki den daha büyük bir alimdir.
    6 ...
  8. 11.
  9. Büyük islam alimi, mezhep imamı. Aynı zamanda ticaret erbabıdır ve döneminin en zenginlerinden olduğu söylenir.

    Denizaşırı bir memlekete gemilerle mal gönderir. Öğrencileriyle sohbet yaptıkları sırada biri gelip kulağına "gönderdiğin gemilerdeki malların yandı" der. O da derin bir "Elhamdülillah" çeker. Ebu Hanife sohbete devam ettiği sırada aynı zat tekrar gelir ve bu seferde yanan senin gemilerin değilmiş der. O yine "Elhamdülillah" der. Bunun üzerine öğrencileri sorar neden Elhamdülillah dediniz diye. O da: Gönderdiğim gemilerin yandığını söylediklerinde kalbimi yokladım, malları kaybetmiş olmaktan dolayı içimde hiçbir üzüntü hasıl olmadı bunun için Allah'a şükrettim. Yanan gemilerin benim gönderdiğim gemilerin olmadığını söylediklerinde tekrar kalbimi yokladım, mallarımı geri kazanmış olmaktan dolayı içimde bir sevinç doğmayınca, benim kalbime mal mülk sevgisi vermediği için tekrar Allah'a şükrettim" der.

    Çok zengin olmasına rağmen bütün malını Müslümanların ihtiyaçları için harcar, kendisine sadece geçimini sağlayacak kadar para ayırırdı ve para biriktirmezdi. Boşuna mezhep imamı olarak kabul edilmemiştir yani.
    3 ...
  10. 8.
  11. 2 rekat namazda kuranı hatime den büyük insan.ilk rekatta ilk yarısını,ikinci rekatta kuranın ikinci yarısını okumuş müctehid alim.üstün bi zekası varmış.hanefi mezhebinin kurucusu.mekanı cennet olsun
    3 ...
  12. 45.
  13. müslüman değilim fakat kendisi öyle ya da böyle, saygıyı hak eden bir tarihi kişiliktir. zindanlarda yatmış, zulüm görmüştür fakat dindar olduğu için değil tabiki. *
    Eski dönemde nispeten kuranı en akla uygun yorumlayan kendisidir denebilir..
    2 ...
  14. 5.
  15. büyük adam, Anadille ibadeti savunabilecek kadar büyük.
    Ama gel gör ki bizim halk bu adamdan hiçbir şey öğrenmemiştir. öğrendiysek eğer öğrenmemiş halimiz nasıl olurdu kimbilir.

    eksi sonrası ek: Al işte yobaz arap rahatsız oldu. Demiştim büyük adam diye.
    6 ...
  16. 1.
  17. Tâbiînden. islâm âleminde Eshâb-ı kirâmdan sonra yetişen evliyânın ve âlimlerin en büyüklerinden. Ehl-i sünnetin reisi ve Hanefî mezhebinin kurucusudur. ismi, Nûmân bin Sâbit bin Zûtâ'dır. Ebû Hanîfe künyesiyle ve imâm-ı A'zam lakabıyla meşhûr olmuştur. Kûfe'de doğduğu için Kûfî nisbesiyle bilinir. 699 (H.80) senesinde Kûfe'de doğdu, 767 (H.150) senesinde Bağdât'ta vefât etti. KabriBağdât'ta olup, ziyâret yeridir.

    Aslen iran'ın ileri gelenlerinden bir zâtın neslinden olan imâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'nin dedesi Zûtâ müslüman olup, hazret-i Ali'ye ikrâmlarda bulundu. Onun sohbetinde bulundu. Babası Sâbit de hazret-iAli ile görüşüp sohbetinde bulundu.Hazret-i Ali Sâbit'e ve onun neslinden gelecek kimselere hayır duâda bulundu.

    Asîl, ilim sâhibi, sâlih ve kıymetli bir zâtın oğlu olan imâm-ı A'zam'ın çocukluğu doğum yeri olan Kûfe'de geçti. Âilesinden üstün bir terbiye alarak küçük yaşta Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Arab lisanının sarf, nahiv, şiir ve edebiyâtını öğrenmeye başladı. Eshâb-ı kirâmdan Enes bin Mâlik, Abdullah bin Ebî Evfâ, Vâsıle bin Eskâ, Sehl bin Sâide ve Ebü't-Tufeyl Âmir bin Vâsile'yi (radıyallahü anhüm) görerek onların sohbetlerinde bulundu. Bu zâtlardan hadîs-i şerîf dinledi.

    Enes bin Mâlik hazretlerinin sohbetinde bulunmasını şöyle anlattı: "Küçük yaşlarda babamla berâber bir âlimin meclisinde bulundum. Meclisin orta yerinde oturan âlim zât şöyle diyordu: "Resûlullah'tan sallallahü aleyhi ve sellem işittim, buyurdu ki: "Kardeşinin başına gelen bir musîbetten dolayı sevinme! Allahü teâlânın ona âfiyet verip, seni o musîbete mübtelâ kılması mümkündür." Ben; "Bu zât kimdir?" diye sordum. "Resûlullah'ın hizmetiyle şereflenen Enes bin Mâlik'tir." diye cevap verdiler."

    imâm-ı A'zam Ebû Hanîfe'nin doğup büyüdüğü Kûfe şehri o devrin önemli ilim merkezlerindendi. Kûfe'de pekçok Eshâb-ı kirâm yaşadı. Ayrıca çeşitli dinlere ve sapık inanışlara mensûb insanlar da Kûfe'yi kendilerine merkez seçmişlerdi.

    Îtikâdı bozuk olan Şiî, Mûtezilî ve Hâricîler de Kûfe'de yaşıyorlardı. Eshâb-ı kirâmla görüşüp, onlardan Ehl-i sünnet îtikâdını ve din bilgilerini öğrenip nakleden Tâbiîn'in büyükleri de Kûfe'de bulunuyorlardı. Çocukluğu ve ilk gençlik yılları böyle bir muhitte geçen imâm-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretleri, önce babası gibi ticâretle meşgûl olmaya başladı. Bir taraftan da sık sık âlimlerin meclislerine giderek onları dinledi, ilimlerinden istifâde etmeye çalıştı. Ehl-i sünnet îtikâdının yayılması için gayret eden âlimlerin sapık ve bozuk fırka mensuplarıyla olan mücâdele ve münâzaralarını dinledi. Daha henüz ilim tahsîline başlamadığı halde sapık fırka mensuplarıyla münâzaralarda bulundu. Katıldığı münâzaralardaki iknâ kâbiliyeti ve üstün başarıları zamânının büyük âlimlerinin dikkatini çekti. Bir cevher olduğunu anlayan âlimler, onu ilim öğrenmeye teşvik ettiler.

    imâm-ı A'zam Ebû Hanîfe bir gün zamanın âlimlerinden Şa' bî'nin yanından geçiyordu.Şa'bî hazretleri onu yanına çağırıp; "Nereye devâm ediyorsun?" diye sordu. O da; "Çarşıya, pazara devâm ediyorum." dedi. Şa'bî hazretleri; "Hayır, maksadım o değil, âlimlerden kimin dersine devâm ediyorsun?" buyurdu. imâm-ı A'zam; "Hiçbirinin dersinde devamlı bulunmuyorum." dedi. Şa'bî hazretleri sözlerine devâm ederek; "ilim ile uğraşmayı ve âlimlerle görüşmeyi sakın ihmâl etme. Ben senin zekî, akıllı ve kâbiliyetli bir genç olduğunu görüyorum." buyurdu. Şa'bî hazretlerinin sözlerinin tesirinde kalan imâm-ı A'zam, çarşıyı pazarı bırakıp ilim yoluna yöneldi. Kûfe'deki âlimlerin ders halkalarına devâm etmeye başladı. Şa'bî'nin ilim meclisine devâm edip kelâm ilmi (îmân ve îtikâd ilmi) ile münâzara ilmini tahsil etti. Kısa zamanda bu ilimlerde ilerleyip parmakla gösterilecek bir dereceye ulaştı.

    Kelâm ilmini öğrenip yüksek dereceye ulaştıktan sonra Hammâd bin Ebî Süleymân'ın ders halkasına katılarak fıkıh ilmini tahsîle başladı.

    Fıkıh ilmine nasıl başladığını talebesi Ebû Yûsuf ve diğer talebelerinin bir sorusu üzerine şöyle anlatmıştır: "Bu, Allahü teâlânın tevfik ve inâyeti iledir. O'na dâimâ hamdolsun. Ben ilim öğrenmeye başladığım zaman bütün ilimleri göz önüne aldım. Her birini kısım kısım okudum. Neticesini ve faydalarını düşündüm. Sonra fıkıh ilmine baktım. Onda âlimler ve fakihler ile bir arada bulunmak, onlar gibi ahlâklı olmak var. Aynı zamanda farzları işlemek, dînin emirlerini yerine getirmek, ibâdet etmek de fıkıhı bilmekle oluyor. Dünyâ ve âhiret onunla kâim... ibâdet etmek isteyen onsuz yapamaz. Fıkıh, ilimle ameldir." imâm-ı A'zam, fıkıh ilmini Hammâd bin Ebî Süleymân'dan öğrendi. Onun derslerini tâkib ederken huzûrunda gâyet edepli oturur, söylediği her şeyi ezberlerdi. Hocası talebelerini müzâkere yoluyla yoklama yapınca, onun dersleri ezberlediğini görürdü ve benim yanımda ders halkasının başına Nu'mân'dan başka kimse oturmayacak buyururdu.

    imâm-ı A'zam, kelâm, münâzara ve diğer ilimleri öğrenip fıkıh ilmini tahsile başladıktan sonra, îtikâdî meselelerde insanları doğru yoldan ayıran sapık fırkalarla mücâdele etti. Hattâ, bu maksatla Hint, iran ve Arap yarımadasının ticâret yollarının birleştiği Basra'ya da defâlarca gidip, dehrî denilen inkârcılarla, Şîa, Kaderiye ve diğer bozuk fırkalara mensup kimselerle uzun münâzaralar yaparak Ehl-i sünnet îtikâdını yaydı.

    http://www.biriz.biz/evliyalar/ea0823.htm
    3 ...
  18. 1.
  19. ismi:Numan,baba ismi:Sabit,dede ismi:Zuta,Künyesi:Ebu Hanife,Lakabı:imam-ı Azam
    Dört hak mezhepten biri olan Hanefiliğin kurucusudur.Tabiindendir.
    ''iman süreyya yıldızına çıksa,Farisoğullarından biri elbette alıp getirir'' hadisinin kendisi hakkında olduğu bildirilmiş Büyük imam(r.a.)
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük