öğretmenlik yıllarımda tanıştığım köy öğrencisidir. hangi konuyu versem hep aynı resmi çizerdi. sorduğumda da bir açıklaması hep vardı. çok yaratıcıydı anlayacağınız. tüm hayallerini bir resme sığdırırdı.
çocuklara bir şekilde ilk olarak ağaç, iki pencereli, kapısı önde ev ve arkasında da dağ olan resimler öğretildiği için, çocuğun da bu kolayına geldiği için hep bunu yapıyor.zerre kadar yaratıcılıkları geliştirilmiyordu öğrencilerin, en azından bizim zamanımızda.
evdeki duygularından başka bişeyi olmayan çocuk. zira o yaştaki çocuğun aklında soru işareti ya da sorun yoktur. mutlu ve ya mutsuz ev yaşantısı vardır ve onu yanstır.
akıllı öğrencidir. çünkü iyi bir resim yaptığı taktirde "yok sergiye asalım, yetmedi il sergisine gitsin, ordan hop benim eve gitti duvarıma astım. hediye edersin artık." şeklinde bir yol izlemekte.
bir hafta uğraşarak mektup pulundan bakarak çizdiğim sonra gazete kağıtlarından küçücük parçalarla yapıştırarak yaptığım "van gogh" "sunflowers" * tablosu resim öğretmenimin duvarını süslemekte. o kadar istedim vermedi geri. sonraki resimlerim hep martılar dağ evin önünden geçen dere konseptinde oldu.
benim, biziz, hepimiziz.. hatırladıkça resim öğretmenime kızıyorum. tüm sınıf aynı resmi yapardık ama hiçbirimiz görmediğimiz şeylerin resmini hapardık. hayal gücü vs değil sadece resim deyince aklımıza hep o tablo gelirdi. herkesin yaptığı klasik resim. ezberci eğitim sistemi bu oluyor tam olarak galiba...
leyla ile mecnun da resim derslerinin hep son derslere konması ve önemsiz gösterilmesi çok iyi ifade edildi son iki bölümde..
o kadar saçma salak şeyler yaptıracaklarına bir resim kültürü verebilselerdi bugün dünyaca ünlü ressamlardan toplumun çoğu haberdar olurdu en azından ama sanırım bizim dönemimizde özellikle verilmedi bu bilgiler.
bu öğrenci iki birleşik yarım daire çizer ve bunların ortasından da yuvarlağımsı birşey çıkartır.
evet tahmin ettiğiniz şey... iki dağ arasından yükselen güneşin resmi ama sıçan bir insanın kıçı da olabilir.
bu öğrenci muhtemelen "m" harfinden kuş yapan çocukla aynı kişidir.
o geçmişteki öğrenci benim.
resmim netti; bir dere, bir ev, m harfinden dağ, dağların ortasında güneş, m harfinden kuşlar, tercihe göre dere kenarına ağaçlar.
zaman geçtikçe ağaçları uzağa gittikçe küçüleninden çizmeye başladıydım, dereye taş ve köprü eklemeyi de ihmal etmedim.
aferin bana.
2 tepe arasında doğan güneş, o tepelerin arasından s harfine benzer bir kıvrımla inen bir nehir ve nehrin yanında bir ağaç... o ağaç istisnasız elma ağacı olur. kırmızı noktalarla doldururlur ağaç. ağacın biraz yanında bir ev olur. gündüz vakti ışığı yanan bir ev...
(bkz: bu hikayedeki mal benim)
üşenmedim çizdim; https://galeri.uludagsozluk.com/r/430521/+
gene olsa gene yaparım.
n'apayım ya aklıma bir şey gelmiyor.
bir keresinde hoca özgürlükle ilgili bir şey çizin demişti.
attan düşen adam çizmeye çalışmıştım.
hoca, bunların hangisi at demişti lan. düşünebiliyo musun.
çizdiği resme başlık yazan tek öğrenci olmalıydım.
atın intikamı gibi bir şeydi o başlık.
o kadar bet çiziyordum ki o başlığa ihtiyaç vardı.