90'lardır. pazartesileri sınıfın mis gibi kokması demektir. hala ara sıra o koku burnuma gelir, anılar canlanır, tebeşir tozları uçuşur.
2000'leri görünce ayda bir kez de perdeler yıkanmaya başlanmıştır.
sonu da olsa gördüğümüz yaşadığımız nesil. Bu hafta sıra arkadaşın gelecek hafta sen cuma günü eve götürürsün ama pazartesi nedense getirmeyi unutursun öyleydi işte.
sonuna yetiştim ben o neslin. her cuma birisi alırdı örtüleri ben kardeşimle aynı sınıftaydım iki kere aldığımız olurdu bizim. ulan ne korkardım ya örtüler kurumazsa? ya kirli örtü kalırsa? sınıftakiler kokusunu beğenmezse? çok gerilirdim çok. o örtüleri koyduğumuz sepetten bozma bi poşet gibi bir şey vardı ulan ne ağır oluyordu o annem gelir taşırdı o örtüleri.hey gidi günler hey.
basit bir masa örtüsünden çok daha fazlasıydı. çocukluğun bünyede yarattığı ve bir daha asla o kadar masum olamayacağınız zamanlarınızda, soğuk kış günleri sınıfa soba yanar. duvarlar mevsimler şeması, resimler, el işleriyle dopdolu olurdu. öğretmen masasının tam arkasında küçük bir dolapta kitaplar olurdu ve onları okuması gerçekten çok zevkliydi. mis gibi yumuşatıcı kokan örtülü sıralarınızda gerçekten öğrenmenin tadını yaşardık.
şimdilerde örtüsüz çıplak sıralar gibi gençler revaçta. öğretmene sövmek, alaya almak moda oldu. o güzelim çocuklardan bir iz, işaret kaldı mı acaba?
sorunlu bir sıra arkadaşına sahip olup, eziyeti katmerlenen bir üyesiyim bu neslin. bu yavşağın annesi ilgili bi kadındı, fakat çocuk örtüyü almamak için kırk takla atardı. hatta bi keresinde sırası geldiğinde ''geçen hafta ben götürmüştüm* bu hafta sen alacaksın'' diye zırvalayıp, boyumdan büyük bir sinir krizi geçirmeme sebep olmuştu. her sabah ser her akşam topla kısmına girmiyorum bile! bu şartlar altında efsanevi bi nesil olamamamız normal...
cuma günleri koltuk altlarına sıkıştırmış şekilde dağılmışlardır okul bahçesinden. yardımsever arkadaşları fazla poşetini paylaşmıştır kimi zaman. anneleri tarafından örtünün ucuna isminin baş harflerini nakış ettiren nesildir.
bir zamanlar sendin, bendim, hepimizdik.
pazartesi günleri mis gibi yumuşatıcı kokusunu içimize çekip, tertemiz masalarda açardık defter ve kitabı.
küme sistemini de benimsemişlerdir aynı zamanda, ne kutlu nesildir.
fakirliğin gözü kör olsun.
masa örtüsüne sahip olamadık biz hiç.
perdelerimiz vardı, sınıfta böyle up uzun, bembeyaz. gelinlik yapmaya kalksan en az 10 gelini mutlu edeceğin cinsten. o perdeler yıkanırdı bizde. öğretmen sorardı 15 günde bir yıkamak isteyenleri.
çocukken hiç parmak kaldıramazdım perdeleri yıkamak için. annem bir şey de dememişti ama bence biz fakirdik o yıllar. yıkayamazdık. elin vardı bilmem kaç devirli, ön yıkama programlı son model çamaşır makineleri. anamın çeyiz yadigarı merdaneli makinesi kesin yırtardı perdeyi. hep korkardım istemeye. öğretmen de sormazdı zaten bana.
hep, gül diye bir kız vardı o alırdı. gül de sarışındı. sarışınlar zengin olurdu benim aklıma göre. fakirin çocuğu ben gibi olurdu böyle kara kuru. şimdi olsa var ya kesin isterdim. yıkar takardım bile yerine. öğretmenim biz de yıkıyoruz, bizim de makinemiz var demek isterdim. tevekkeli değil daha lise 2'ye giderken yazları çalışıp eve buz dolabı almıştım. no frost, derin donduruculu hem de.
bir de tavuk almıştım, bu bütün tavuk oluyor ya dönüyor fırında ondan. ya ben harbiden safmışım la. şimdi kalkıp perdeleri yıkayasım var.