aha lan ben de bu neslin mutlu çocuğu olarak dahil olduğum nesil. 3 günde bir sınıf listesine göre bir kişi evine götürdü. aynı zaman da yerli malı haftalarında sınıfta annelerin yaptığı kek börek çörek kısır gibi envai çeşit yiyecekle ziyafet çeken nesiliz biz.
öğlenci olan nesillerin pazartesi sabahı sobanın üzerine asılmış acilen kurumasını beklediği, beklerken de okula geç kaldım telaşı yaşadığı örtüdür. aceleyle ütü yapılır, katlanır çantaya konurdu. bir de o örtüyü pazar geceleri evde sobanın üzerinde görmek ertesi günkü okulu akla getirirdi. muhtemele siz o sırada banyonuzu yapmış parliament sinema kulübü'nün jenerik müziği eşliğinde uykuya dalmak üzere olurdunuz.
sadece sıra örtüsü ile kalsaydı durum yine iyiydi. bunun yanında perdesi var, beslenme çantası, sofra örtüsü .. bizim arkadaşın babası kasaptı hergün çocuk köfte ekmek getirirdi okula. Çantası leş kokardı hala o kokouyu ara ara duyabiliyorum.
sira arkadasim vardi 1.sinifta, nedendir bilmem hoca benim yanima zorla bi kizi oturttuydu ; bikeresinde bu masaortusunu yikamayi unuttum diye bu kiz beni tekme tokat dovduydu ah ulan nasil bi tramvaysa artik, belki bu yuzden kizlara acilamayan asosyal biriyimdir.
masa örtüsü yıkatmak cuma günlerinin kaçınılmaz sancısıydı. sürekli sırayı bu hafta sıra sende diyerek sıra arkadaşına kakalama olayları falan hoş şeylerdi bunlar. bir de sıranın kenarlarına doğru sürüyerek götürülüp takılan masa örtüsü kıstırgacı gibi bi şey vardı, neydi adı şimdi tam hatırlayamadım. kare kare olurdu genelde ve perdeyle uyumlu bir şekilde. arkasını kemirdiğimiz kurşun kalemlerin ucu sokardık kendisine arada bir de çarpı işareti ile renklendirirdik kendisini. dürüp çantaya tıkardık yıkanma günü geldiğinde ve de. hey gidi.
ilkokulda sıra örtüsünü eve götürüp yıkatan nesil aynı zamanda kırmızı fon önünde hiç bir hazırlık yapmadan zorla fotoğraf çektirip, sınıf panosuna astılar. Bir nesil vesikalık fotoğraftan korkarak büyüdü.
benim dönemime denk gelen olaydır. okul yıkamayınca uygulanması en mantıklı yöntem buydu. anasınıfındada olan bir durumdu. ah ah sıradan herkes götürürdü örtüleri. üzerine beslenme çantalarından çıkan yiyecekler konunur ama yanında mendilde olacak. ilk önce aramızdan bir arkadaşımız kalkar sofra duası okurdu sonra yerdik güzelce yemeklerimizi. öğretmenimiz hepimizle ilgilenirdi kendini paralardı. en çok hediye alan öğretmen bizimkiydi. hediyeleri taşıyamaz yanına öğrenci alırdı sanki mecbur o öğrenci senin hediyelirini yüklenip taşımaya. içten içe sinir olurdum bu duruma. babası ne iş yapıyorsa öğrencinin ona göre istediği olurdu. yinede sesisimizi çıkartmazdık. saygı vardı korkardık ailemize bir laf gelecek diye. işte bazen böyle bir başlık açılır nerlere götürür insanı. o dönemde içtiğim gazozun tadı bile farklıydı.
hey gidi günler o neydi öyle ceza gibi birşey. bizde sazan gibi nasıl götürüp yıkatırdık.bunun yanı sıra birde kızların düzenli beslenme çantaları vardı. sinir olurdum.
bir an geçmişe gitmeme vesile olan, 'vay be !' derdirten başlık.
öğretmen makinesi otomatik olanlara verirdi masa örtülerini, perdeleri falan. bense sırf o örtüleri taşımamak için bizim makinemiz otomatik değil derdim hep sıra bana geldiğinde. tabii sonunda anlaşıldı gerçek. sonradan geliştirdim kendimi ama o dönem tıpış tıpış yıkattık annemize çoğu kez.
O örtülerin taşındığı poşet genelde yırtık olurdu. Poşetle birlikte farklı pozisyonlar eşliğinde eve anca varılırdı.
Ama pazartesi günü tertemiz ve ütülenmiş örtülerle sınıfa girip öğretmenin takdir dolu bakışlarını görmek paha biçilemezdi.
Annem sağolsun.
cuma günü çantaya atılan örtüyle pazartesi sabahı sınıfta göz göze gelendir bu nesil *. çantayı cuma günü evde bir köşeye fırlatır, pazartesi günü sınıfta açardım. hey gidi günler heeyy. hadi şimdi de yapsana lan aynısını sıkıysa yap lan, hadi yap! yook yemiyo dimi, it seni.
bizdik o be. böyle beyaz mavili örtüydü. kağıdı üstüne koyup yazı yazınca, yazılar böyle pütürlü pütürlü olurdu örtüden dolayı. o yüzden sınavlarda kağıdın altına kitap koyardık. örtüsüz döneme geçince yazdığım yazıdan aldığım mutlulugu ise hala hatırlıyorum.