Arka sırada oturuyordu ve yüzünü görebilmek için sürekli arkaya dönüp " silgisi olan var mıı? " " yedek kalemi olan var mıı? " falan yapıyordum. Fıtık olmuştum. Öğretmen de fakir sanmıştı kalem silgi yardımı yapmaya çalışmıştı.
simidimin yarısını ona verirdim. yeni aldığım silgiyi bölüp ona verirdim, özellikle bu hareket içimi parçalardı net. kalemtraş çöplerini götürüp ben atardım.
2. sınıfta beden eğitimi dersinde koşu yaparken dikkatini çekmek için bilerek direğe çarpmıştım.. bi baktım.. görmemiş. diğer çocukların katıla katılagüldüğü bir anımdır...
ebeleme mi yakalama mı her neyse işte o oyunu oynarken bilerek ebe olurdum.
hep peşinden koşardım. bilerek de yavaş koşardım hiç bitmesin diye. o da sevinçten ceylan gibi sekerdi aq yakalayamıyorum diye. sanırdı ki gerçekten yakalayamıyorum. ben kovaladıkça o kaçar, kaçtıkça sevinir gülerdi.
tabi çocukluk günleri . gidip konuşamadık o zamanlar. defterine bi kalp çizemedik. anca göz göze gülmeler falan. gülüşüne yandığımın kızı.
neyse yaş geldi geçiyor hala unutamam onu. belki takıntı, belki psikolojik rahatsızlık. kimseye bakmadım ilkokuldan beri.
dualarımda o, rüyalarımda o. ne lisede ne üniversitede ne bir kıza baktım, ne de "ya bi kız var senle konuşmak istiyooo" gibi aracılıklara cevap verdim. mektuplaşma vardı . son zamanlarına yetiştik mektupların * mektubu bile okumadan yırtardım.
neyse. hala bitmiş değil. hatta eksilmiş değil. ya hastalık, ya takıntı.
o zamanlar bizim oralarda yazın fındık işçiliği yapmak biraz modaydı. biraz zaruri bir modaydı ama neyse. ben de gittim o yaz. hatta 13 yaşında olmama ragmen. normalde kabul etmiyolar küçük cocuklari. ama boyum uzun diye farkedilmedim. tamı tamına 43 gün çalıştık. topladığı para ise bir memurun beş günlük maaşı ya vardı ya ya yoktu. memlekete dönünce gümüşçü dükkânından çalıştığım surenin üçte ikisinin parasına denk gelen bir kolye aldım. Saadet için. ama benden dort yaş büyük olduğu için bir turlu veremedim. utanıyorum korkuyordum ve biraz da çekiniyordum. sağolsun bir arkadaşım vasıtasıyla gönderdim kendisine ve kabul etmiş. lafı uzatmadan konuyu kapatalim. verdiğim kolyeyi iki ay sonra bir kenefte elimde sallanırken sinirden yere çalıp kenefin içine düşerkenki uzumtumu bugün bile kalbimde taşırım.
Dedemlerin mahallede bir kız vardı,sene 1990ların başları,ilkokuldayım,mevsimlerden kış,tam kızla konuşuyoruz o ara benim soğuktan akan burnumdan fırt diye bir sümük akıvermesin mi,ışık hızıyla Çektim burnumu ama nafile o tek film karesi cok anlamlı oldu,tabi yıllar sonra hep güldük bu olaya.
ilkokul 3. Sınıfa gidiyorum o zamanlar. Bir hayvanları koruma günü etkinliği var. Herkes bir hayvan taklidi yapıyor. Bende kedi oldum hoşlandığım çocuk köpek oldu diye. işte başladık taklide. Ben miyavlıyorum falan. Millet beğendi miyavlamamı o hafta geçtikten sonra da istiyolar. E bende kırmıyorum. Sonra benim cocuk bu miyavlamaları görünce benden soğumuş, en yakın arkadaşıma dedi. Yani olası bir cocukluk askı böylece bitti. Bundan sonra da kedilere karşı hep soğuk davrandım. Evet bu en acıklı hikayemdir.
Ben hiçbir şey yapmamışim ya o zaten ortaokulda ben ilkokuldaydim ilk hoslandindigim kişi böyleydi. O nöbetçiyken izlerdim anca. Ilkokul aşkım bile yok be zamanla da hiçbir şey değişmemis bende. Ama ilkokulda bana aşık olan biri vardi hep vururdu saçımi başımı dagitirdi ben de ağlardim.o zamanlar Pepe olsaydi Insan sevdiğini hiiiç üzeerr mi diye diye öğretirdi ona.
Her sabah ona da şu meybuzlardan almak için harçlık arttırma çabaları.
Harçlık artmıştı galiba ama kız bana uzaktı...
Belki bir gün aynı çöp kovasına açarız kalplerimizi derdim ama.
Olmayınca olmuyor.