2006 yılında ben o zamanlar lisedeyken bir adet tükenmez kalem hediye edilerek almıştım ilk teklifimi. ismi ezgiydi üstünde de motor yazan bir montu vardı. Tükenmez kalemi alınca kendimi de kabul etmek zorunda hissetmiştim. Şimdi düşünüyorum da ucuza satmışım kendimi. 4 gün sürmüştü belki on ikili bir pastel boya alsaydı daha uzun sürebilirdi.
ilk olduğu için düşünmeden kabul etmiştim ergen bile değildim çok marifetti o zamanlar ama 1 haftada ilişkinin kantinde beraber tost yemekten farklı bişey olmadığını anladım yaş 11 di güzel günler komik en azından.
lise birdeydim o zamanlar*, hatunun biri yangından mal kaçırır gibi çıkmak istediğini söylemişti. sonradan öğrendim ki birbirleriyle rekabet halinde olan iki hatun da benden hoşlanıyormuş, hatunluğun şanından olan naz yapma ritüelini siktir etmişler bu yüzden. biz çıkarken diğer hatun yedirememişti tabii durumu, sevgilim olduğunu bilmesine rağmen aşırı bir ilgi alaka. sevgilimden ayrıldıktan sonra onunla da bir süre çıktık, başta ben olmak üzere herkes mutlu oldu böylece. kısacası kavga eden iki hatunun arasında kalmak her zaman kötü değilmiş sözlük.
lise yıllarımda uzaktan uzağa kestiğim kız yanıma gelir ve benden hoşlandığını söyler. tabi çıkma teklifi falan yok, ben atacağım o önemli adımı. o anki heyecanla ya beni uğraştırma böyle şeylerle demiştim.
an değil de süreç aslında. bir çocuk vardı karşı sınıfta. durmadan bizim sınıfa gelmeye başlamıştı o sıralarda. ben de sanıyorum ki sıra arkadaşımdan hoşlanıyor. sonra bir gün ne oluyorsa bizimle birlikte derse girmesi gerekiyor. gelip pat yanıma oturuyor. o gün de öğle arası kırtasiyeden kalem almışım. mavi tükenmez. özel bir an kırmızı kalemlerden sonra. mavi de açık mavi, bebek mavisi denilenden. neyse dersin sonunda bakıyorum kalem yok. yürütmüş bu kalemi. bir de kuzeni vardı bizden iki yaş büyük aynı okulda. iki gün sonra beni yanına çağırıyor. elinde bir kağıt. "al bunu bilmem kim yolladı, cevabını da altına yaz bana ver diyor." allahımm ne olduğumu şaşırıyorum ben. alıp nasıl tuvalete kaçtığımı hatırlamıyorum. açıp okuyorum ama sanki herkes okuyor gibi geliyor bana. mektubu da yürüttüğü mavi kalemle yazmış. romantik bir düşünce aslında o yaş için. sonra da koridorlarda gördüğümde çocuğu nerelere kaçsam ne yapsam bilemiyorum. sanki adam öldürdüm. ben başkasını seviyordum zaten. reddetmek ne kadar zor bir şey onu anlıyorum. kendimi suçlu hissediyorum filan. unutulmuyor tabi sonra bunlar.
6. sınıfın sonundayken 8.sınıf bi çocuktan gelmisti. tabi o zamanlar oyle gelip yuzyuze konusmalar filan yok. arkadasla haber gönderilir. gelen haberin ardindan okul cıkısında konusalım mı diye gelmisti. kaçarcasına koşmus eve gidip anneme ağlayarak anlatmıştım. düşündüm de baya bildigin kacmisim ya lan ben.