bu olayın öncesinde arkadaş çevresinden tavsiye ve taktik almanın sınırları zorlanır. internette ne kadar yazı varsa okunur, değerlendirilir. çok büyük derttir, çok.
bazen komik anılar barındırır. nette tanışıp telefonla tarif ettiğim buluşma yerine gittiğimde tam tarif ettiğm noktada duran bir barzoyu ben sanıp dönüp gitmiş. az kalsın barzo bedavadan manita sahibi olacaktı diye gülüşürüz hep bunu anınca.
12 buçuk saat sonra vuku bulacak olandır.
kızı ciğerciye götürcem. vakit kalırsa bi de kadayıfa. en az 40 lira kilitlendi. neden bilmiyorum pek bi heyecan yok. tek soru işareti elini tutmak için hamle yapsam mı yapmasam mı.
karnımın ağrımasına ve ellerimin titremesine neden olan buluşmaydı. Bana doğru yaklaştığını gördüğümde yanıma gelince merhaba desem mi demesem mi diye düşünmüştüm. O derece heyecanlıydım. şimdi düşününce ise ayrıntıları unutulmuş küçücük bir andan ibaret.
Heyecanla beklenendir.Bulusmaya saatler kala elinin ayaginin titremesi,basinin donmesidir.Gorunce ne yapacagini bilmeyip sacmalamaktan korkmaktir.Gorunusun de biraz onem tasidigi ,beraberlige adim atma konusunda onemlidir. (bkz: tirnaklar ,disler)
mutlak suretle kişide yüksek heyecan oluşturan durumdur.* sayısı önemli değildir bunun. her ilk buluşma da kişinin içi kıpır kıpır olur, kimi zaman kontrolü zor olur. tabi bu ilk buluşma karşı cins ile ilgili olan buluşmadır. **
ilk buluşma en kolayıdır hep rahat ve güvenirim kendime.. iş duygusal yakınlaşmaya gelince birşey olur bana.Ruhumun ritmi bozulur.Kaçasım gelir ondan ve kendimden..Dolayısı ile bir başkası ile yine bir ilk buluşma olur..Aynı şey hep kendini tekrarlar.çapkınlık değildir bu.Dışarıdan öyle görünür.
görünüm olarak insanların estetik duygusuna hitap etmiyorsanız olayların her zaman lehinize gelişeceği buluşmadır. Yanlış okumadınız, evet. Lehinize! Hayatın her alanında güzel olanın daima bir adım önde olduğu düşünülür. Alışveriş yaparken bile bir mağazayı tercih etmenizin nedeni oranın dizaynının vitrininin size etkileyici gelmesidir. Göze hoş gelmeyen ayakkabıyı sadece 'sağlam' diye satın alan birini tanımıyorum. Bu gibi sayısız örneklerden ötürüdür ki toplumun genel kanısı, 'çirkin' olmanın insanlara ciddi bir dezavantaj sağladığı yönündedir. Bu yaklaşım bir çok alanda doğru olduğu gözlemlenebilir. Fakat kız/erkek ilişkilerinde bu düşüncenin haklılık payı yoktur. Avantajdır. Lafı 'önemli olan iç güzelliktir' bik bik bik... gibi saçma sapan bir noktaya getirme gayesinde değilim. Zaten ilişkinin başlamasındaki en belirleyici şey iki tarafından karşılıklı olarak birbirlerinin hoşuna gitmesidir. Ama dikkat edin bakın, başlamasında diyorum. Devam etmesinde, yürümüseninde değil. Yürümez de zaten. Bu tür yüksek estetik beklentilere cevap vermesine göre girişilen ilişkilerde kaçınılmaz 'son' budur. Tıpkı ilk aldığınız zaman çok sevdiğiniz kıyafeti modası geçince öylece dolabın bir köşesine atmak gibi siz de bir gün karşınızdaki insanı bir kenara bırakacak ya da o sizi öylece terk edecektir. Heh gelelim entrynin en başında anlatmak istediğim asıl mevzuya. 'çirkin' insanların avantajı da buradadır işte. ilk buluşmada taraflardan biri sadece estetik olarak göze hoş gelmenizi dikkate alıyorsa zaten ikinci bir buluşma olmaz. Yani olay hiç başlamadan biter. Hayatının en güzel yıllarını siktirboktan bir ilişki için harcamamış olursun. öyle ya, yaşam denilen yolculuğun en değerli zamanlarındayız şimdi ve şu yıllar yaş kemâle erdiğinde hatıralarda en çok canlanan zaman olacak. illa ki bir ilişki yaşanıyorsa da eğer, bilirsin ki karşındaki insan sana baktığında yanında taşıyacağı bir çantadan daha fazlasını görüyordur. Saman alevi gibi bir anda parlayıp aynı hızda sönmez.
sözün özü; ilk buluşmada belli olur zaten yaşanacaklar.
tavla oynamayın ilk buluşmada (he o mal benim), bir de fiziksel bir rahatsızlıktan dolayı eliniz titriyorsa oturduğunuzda elinizi görünmeyecek bir yere koyun, sonra çayı ağzınıza götürürken çağ kaşığı zangır zangır titriyo, çok yanlış anlaşılıyo, tecrübeyle sabit. Bir de muhabbet ilerlemiyorsa, kafanızı önününüze eğmeyin, telefonla uğraşmayın, göz teması kurun, acaba karşımdakini sıkıyo muyum düşünceleriyle kafanızı doldurmayın, muhabbetin ilerlemeyeşinin suçunu kendinizde bulmayın, daha beter sıçarsınız, rahat olun. Bizzat kendi hayal kırıklıklarımdan çıkardığım hatalardır bunlar.
cumartesi sabahı büyük bir keyif ve aynı oranda gerginlikle uyandım. sanki karnımın az biraz üstüne bütün gece boyunca bir fil ara ara gelip oturmuş da oraya bi ağrı bırakmış gibi. üniversiteden beridir aşık olduğum kadınla ilk kez görüşecektim. aslına bakarsak okul kantininde bir kaç kez bakışmayı denemiş fakat şu kesişme işini bir türlü beceremediğimden ya kızcağıza tren muamelesi yapmış ya da hepten görmezden gelmiştim. kızcağızın bu tavrıma anlam veremediği yüzündeki 'napıyo la bu amınkoyim' ifadesinden anlaşılıyordu.
işte üniversiteden beri aşık olup da naifliğimizden bir türlü açılamadığımız kızla saat 13:00'da taksim burger'ın önünde buluşacaktık.
annem; -banyoya bi çekyat atalım da orda yaşasın artık, keh keh diye benimle kafa buluyordu. son 2,5 saatimi banyoda geçirdiğimden annemin bile taşak konusu olmuştum.
yola çıktım. tam da saatinde burger king'in önüne geldi. kucaklayayım diye kollarımı açtım baktım elini uzatmış, hemen toparlanıp elimi uzattım, bu seferde o kolunu açtı, sonra ikimiz de çiftetelliye benzeyen saçma sapan hareketler yapıp selamlaşamadan yürümeye başladık.
romantik bir planım vardı. birlikte önce bir şeyler içip, oradan o'nu bir lunapark'a götürecektim. aylardan eylül. bir atlı karıncada salınırken o ışıklarla, o'na aşk-ı ilan edecektim. işte bu planın ben amınakoyim.
istiklal caddesinde yürümeye başlamıştık ki çiçekçi kadın dadandı. -abi alasın güzel ablama bir çiçek, abi alasın güzel ablama bir çiçek dedikçe elim ayağıma karıştı. -tamam ver dedim artık dayanamayarak. çiçeği aldım ve çıkarıp bir on lira verdim. cömert olmak önemlidir bu konuda gençler. tabii benim gibi salak olmayıp 10 lira zannederekten 200 liraya el sallamamak daha da önemlidir. ikisi de kırmızı amk. 200 lira verdiğimi kadın benden önce fark etti yemin ederim. ben, kadının gözündeki ışıktan anladım. hemen toparlanıp -abla! ablağğ! abla yanlış oldu! diye söylenirken kadın parayla beraber hızla uzaklaştı. keşke dedim bari peşinden koşmayaydım. kızın gözünde de tavşan olduk, para da gitti zaten.
dedim bari gidelim de iki bira içelim. hedefimde rakı masası kurup bir öğle rakısı içmek varsa da o hayal o 200 lirayla beraber uçtu gitti.
kafe pi'ye oturduk. ucuz mekan. kız içmiyor. acıdı mı ne lan diye düşünüyordum. 'daha param var benim ya' fikrini yerleştirmek istediğimden bira bitmeden yenisini söylüyorum. 4. biradan sonra zaten para kavramı da uçtu gitti. maaşı bıraktım bırakıcam.
en romantik sesimi takınarak -lunapark'a gidelim mi dedim. meğer lunaparkı çok severmiş. işte şimdi götü kurtarıyorum dedim.
lunaparktayız. ne enteresan yer lan burası diye mal mal bakınıyorumdum ki etrafa,- çarpışan arabalara binelim dedi. dedim binelim pamuğum, binelim gülüm. gülüm demişken arada bi kesiyorum aldığım çiçeği elinden hiç bırakmıyor, kendi kendime -neyse lan o kadar da kötü gitmiyor diye düşünüyorum.
çarpışan arabalarda alkollü sürücü dehşeti sergiledim. seda'ya (müstakbel sevgilime yani) bir iki hafif çarpmadan sonra hızımı alamayarak önce köşelere, sonra da annesiyle binmiş beş yaşında bir çocuğun arabasına bir koydum ki teyzenin burnu kanadı.
artık dedim son kozumu oynayacağım. bitiyorum. okeye dönüyorum. atlı karıncaya zar zor bilet aldım. neymiş efendim iki kişi için çalıştıramazlarmış. cüzdandaki soteden bi yirmilik uzattım çalıştırdı lavuk istemeye istemeye. atlı karıncaya bindik, dönmeye başladık. sindrella'nın balkabağından arabasına yanyana oturduk. o bana bakıyor ben o'na. havada bir esinti var, ılık; dolunay, bir mum gibi ışık veriyor, incecik. insanları unuttum, söyleyeceğim sözleri de. sözleri de insanları da boş verdim. dönüp dudağına küçücük bir buse konduracağım. kararım bu artık. döndüm, sol elimi dizine, sağ elimi yanağına koydum. o an elime sıcacık bir şey bulaştı. gayr-ı ihtiyari elime bakıyordum ki seda çırpınmaya başladı. kesik kesik bağırıyordu seda: -üstüme kustu! inanmıyorum. üstüme kustu! sonra seda bana dönüp bir şeyler diyecek ti ki öğürmeye başladı. resmen hayatta midesini bulandırdığım bir kadın vardı artık. tutamadı kendini o da kustu. sonra hayal meyal bir kaç görüntü hatırlıyorum. yirmilik verdiğim operatör lavuk koşarak yanımıza geldi, iğrenerek benim gömleğime, seda'nın saçlarına baktı.
-abi dedim bi yirmilik daha veririm, idare et
-lan siz... ne iğrenç... hağok... höğğk...
can havliyle kusmuktan kaçarken adamın yüzüne çiçek demetini uzattım. ve anladım ki alkollüyken lunaparka gidilmezmiş.
seda'ya nasıl bir tramva yaşattıysam iki hafta sonra nişanlandı. ben de artık sadece evde içiyorum.