bugün

bilge ceylan ın oynadıgı ilk ve son filmdir. evet uzak kadar güçlü bir sesi yok filmin ama ne var ki iklimler sinema teknikleri ve nbc nin fotoğrafçı yönü bir bütün haline gelince bazı sahneleri, uzak tan bile daha canlı durmaktadır. iklimler bir sanat filmi olması münasebetiyle irdelenmesi ve üzerine konuşulması zor bir filmdir. donanımlı olmak gerekir;ozu yu,tarkovski yi bilmek, brughel in eserlerine bakarak çokça zaman geçirmiş olmak gerekir.nbc nin olağanüstü başarısında birinin daha önemli katkısı var ki o pek ortalarda görünmez.o kişi feridun koç tur.nbc nin yardımcısı olan koç, uzak filmindeki kapıcı rolüyle ne büyük bir oyuncu olduğunu da göstermiştir.
gönül rahatlığıyla çok güzel bir film denilebilir. nuri bilge ceylan, ustası bellediği tarkovski'ye bütün filmlerinde olduğu gibi saygı duruşunu çakmayı ihmal etmemiştir.*

ama*, filmin özellikle başlangıç sekansları tarkovski'den çok haneke'ye el sallamış; nuri bilge'nin fotoğraf sinemacılığı, 'sabret, sonu selamet' ya da 'tarkovski'yi bilmeyen izlemesin' gibi değişik açılımlara meyletmiştir.

ayrıca, yönetmenin, cüneyt özdemir gibi birand ürünü, özü kökünde saklı bir aydın doğan enteline, hem de irreversible tadında 1 sevişme sahnesi öncesinde gönderme yapması oldukça dikkat çekicidir.
Times Online nin * 2007'nin en iyi 100 filmi listesine girmeyi başarmış tek türk yapımı.
Nuri Bilge Ceylan filmidir. Yönetmenin yaşama bir bakış açısı var ve bakış açısı filmlerine yansıyor elbette. Uzak -ki Türk sinemasının başyapıtıdır- şehir yaşamının da etkisiyle insanın yavaş yavaş yalnızlaşması ve bu yalnızlığıyla yüzleşmesini anlatır. iklimler'de yönetmen yine insanı yaşamda yalnız bırakıyor. Ama bu kez bir ilişkiyi merkez alarak. Yan karakterlerle desteklenmeyen filmde iki bilemediniz üç kişi ve onlardan beklenen davranışlar çerçevesinde dönüyor film. isa ve bahar arasındaki ilişkinin bir iklim değişikliği gibi içsel nedenlerle değişip gelişmesi filmde rahatça gözlemleniyor. Kaş'ta başlayıp Ağrı'da biten filmin ruhsal atmosferinin görsel bir yönle de desteklendiğini söylemeliyiz.

--spoiler--
isa fotoğrafını çektiği taksici çocuğun adresini kahvede çay içerken küllüğe atar. Oysa resmi ona göndereceğine söz vermiştir. Bencilliğin son noktasını ise son sahnede görürüz. Bir gün önceki konuşmayı unutan isa, bahar'a sete ne zaman gideceğini sorar.
--spoiler--

Bütün bunlar karakterlerin sadece yalnızlıklarından sıkıldıkları zamanlarda, modern yaşamın olanaklarının olanaksızlığa dönüştüğü anlarda birine ihtiyaç duyduğunu gösterir bize. Bunun dışındaki ilişkiler sağlam bir zemine oturmamıştır. ilişkiler sevgiden kaynaklanmaz. Nuri Bilge Ceylan'a göre sanırım günümüz insanı sevgiyi içsel bir çatışmadan kurtulma aracı olarak görme eğilimindedir. izlenmesi gereken bir film.
tipik bir nuri bilge ceylan filmidir. karla bezenmiş doğa fotoğrafı mutlaka filmin bir yerine sokuşturulur, yok denecek kadar az diyalog olur ve uzun sekanslar izleyeni boğuyormuş gibi olsa da resimlerin derinliği güzeldir. bir evliliği anlatır. finali oldukça sade ama bir o kadar da etkilidir.
bu tarz filmleri izlerken bende bir önyargı oluyor. esasen çoğu kişi tarafından "anlaşılmaz" yahut "sıkıcı" bulunan çoğu filmi çok sevmeme rağmen, daha girişinde "ben sanat filmiyim öhö öhö öhöö!" diye haykıran iklimler gibi filmlere çekinerek bakıyorum biraz. zira o diğer filmler dediklerim ince mesajlarla örülü olmalarına rağmen kendi ülkelerinde gayet pop bir şekilde tüketilen ürünler. aynı şey müzikte de söz konusu ama madem iklimler başlığına yazdık konuyu dağıtmayalım.

--spoiler--
iklimler, hayatımda izlediğim en doğal diyaloglara sahip film. ciddiyim bu konuda, beni bu kadar keyiflendiren diyaloglar görmedim daha önce. arif abi'nin evindeki o sohbet ortamı ise filmin zirve noktasıdır.
oyunculuk ne yazık ki, nuri bilge ceylan'ın odun ifadeleri ve düz sesiyle biraz geride. ebru ceylan gayet başarılı ama genelde oyunculuk ortalama bir türk filmini aşamıyor.
görsellik harikulade. gerçekten de bir atölyeden çıkmış gibi duruyor film. doğal mekanları o kadar renkli veriyor ki, "bu yol filmdeki yol mu" demeden edemiyorsunuz.
senaryo ise özetle "abi bi kız vardı. sevgiliydik kaç yıldır. neyse ben aşka bi hatuna vuruyorum o ara, bunla biz bi ayrıldık bi kaç ay. sonra gittim buldum bunu taa ağrı'ya gitmiş anasını sattığımın. neyse abi gittim, bi afralar bi tafralar, eeh dedim sikerim, tatile gittim, pompaya doydum" olarak anlatılabilir. yani o kadar "basit" bir konu ki. saatlerce destansı bir anlatımla işlenmesi keyifli dakikalar yaşatması bir yana uyuz ediyor insanı. ama sıkılmak şeklinde olmuyor bu, "öeeh" dedirten şekilde oluyor. bu mudur yani.
bunun dışında zaten doğallık iddiasında olan bu filmin, oyunculukların bazı bölümleri hariç gerçekten çok doğal ve başarılı olduğunu söyleyebilirim.
--spoiler--
hayatımda izledigim en ilginc senaryoya sahip film. esas oglan kas'ta ayrıldıgı manitasının izini yıllar sonra agrıda bulup, pesine dusuyor. tek hareketli tarafı; arada cufcufladıgı bir de dostu var esas oglanın. bir bucuk saat boyunca manzara esliginde bunları izliyorsunuz. daraldım anasını satayım, anlamıyorum sanattan falan. when harry met sally'i izleyeyim bari arsivden.
(bkz: nazan kırılmış)
(bkz: mehmet eryılmaz)
(bkz: arif aşçı)
(bkz: ufuk bayraktar)
(bkz: ceren olcay)
(bkz: feridun koç)
her sahnesi ayrı bir fotoğraf, nuri bilge ceylanın fotoğraf aşkının bir yansıması adeta. kısa ve net konuşmalarla süslenmiş bir fotoğraf albümü. ne olursa olsun güzel film, izlenesi film..
türk sinemasının adını gururla anabileceğimiz nadir örneklerinden.

yine mükemmel kartpostallık sahneler, çok şey anlatan sessizlik. iç bunaltıcı karanlık sahneler, sigara içmeyi özendiren sigara sahneleri. sanat filmini sanat filmi yapan entelektüel okuma gerektiren metaforlar. ne arasanız var bu filmde kırık bir aşk hikayesi de bir anadolu şehrinin yanlızlığı da. yani tam bir nuri bilge ceylan klasiği.
filmin başrolünde ünlü ve başarılı bir yönetmen olan nuri bilge ceylan oynamıştır.
filmin yardımcı prodüktörlüğünü ünlü senarist nuri bilge ceylan 2 arkadaşı ile üstlenmiştir.
filmi aktörlük kariyerinin başlarında olan nuri bilge ceylan yönetmiştir.
filmin kurgusunda iyi bir yapımcı olan nuri bilge ceylan adı bulunmaktadır.

(bkz: kendi kendine yeten adam)
kendisine yakın hissettiğimiz kişinin aslında bize ne kadar uzak olduğunu gösteren filmdir.
nuri bilge ceylan ve esi ebru ceylan'in beraber oynadigi seslerin cok ön planda oldugu bir filmdir. yagmurun insani rahatlatan sesinden tutunda bir findigi yerken agizda cikardigi sese kadar hepsi ayrintili bir sekilde verilmistir. ayrica filmdeki kar yagisi da görülmeye degerdir.
uzun zamandır bilinçli olarak nuri bilge ceylan filmleri seyretmeyi reddettikten sonra * yönetmenin televizyonda bir ropörtajını seyredip izlemeye karar verdiğim ilk filmi. tanrım meğer ne kadar aptalmışım. bu ne güzellikmiş. bu ne ustalıkmış. ağrıda yağan kar altındaki portreler, her bir kar tanesinin onca güzelliği, ishak paşa sarayı ve dialoglar, dialoglar dialoglar. kadın. erkek...herşeye rağmen kadının kırılganlığı, herşeye rağmen erkeğin düzlüğü. film, bittikten sonra uzunca bir süre başka hiçbir görsel aktivitede bulunmama isteği bırakıyor insanda. belki alışılagelmiş anlamda hareketlilikten uzak evet ama durağan asla değil. bir başyapıt.
nuri bilge ceylanın mayıs sıkıntısı filminden sonra iklimler filmini yeni seyrettim.bütün filmlerinde olduğu gibi 'çok sıkıcıydı' , 'filmde diyalog yok, olay yok sadece manzaralar güzel' vs.. gibi yorumlar bu film içinde dolaşıyor ortalıkta .öncelikle bir nuri bilge ceylan filmini izlemeye karar vermişseniz artık bunun gibi sıradan yakınmalara hakkınız yok.çünkü yönetmenin sinema tarzı, anlayışı, aktarımı artık belli, ya izlemeyeceksiniz ya da bütün filmlerinde sabit olan yönetmene ait üslubu kabul ettiğinizden bunlarla oyalanmayıp filmin anlatmak istediklerine ve resim gibi karelere dalacaksınız.diyalog-oyunculuk,dublaj-görüntü kalitesi gibi konularda pekala eleştiri hakkınız var bunun yanısıra. iklimler filminde yönetmen mevsimler ve akılda kalacak mükemmel karelerle son derece doğal bir konu-yaşamdan kesitler yakalayabileceğimiz kareler ve en önemliside insanın duygu dünyasını harekete geçirecek odaklanmalarla gayet hoş bir iş çıkarmış. filmle ilgili önemli detay başrolde ceylanın gerçek hayattaki eşiyle kamera karşısına geçmesi ve sıkıntılı karakteri gayet rolllerini yaşayarak aktarmaları..
süper akıcı, zevli film.
Andre Maurois romanı

kitap iki bölümden oluşuyor birinci bölümde esas oğlan Philippe Odile isimli hatuna deli gibi aşık yalnız bu aşkın sonu hüsran...

ikinci bölümde ise isabelle isimli hatun bizim esas oğlan Philippe ye tutkun bu ilişkinin sonuda hüsran...

iki ilişki birbiri ile bağıntılı yani ilk ilişkide yaşananların sıkıntısı ikinci ilişkiye yansıyor.

Gerçek hayatta olduğu gibi maalesef ikili ilişkilerde taraflardan biri diğerine göre daha fazla şeyler hissediyor ve karşılığı alamayınca saçmalamaya başlıyor. kısaca konu bu okunası bir kitap olup çok şeyler bulabilirsiniz kendinizden ve çevrenizden.
--spoiler--
iklimler Üzerine; ilişkiler

Nuri Bilge Ceylan iklimler'de, isa ve Bahar'ın kopma noktasına gelmiş ilişkisinden hareketle aşkı ve kadın-erkek ilişkisini irdeliyor. Hikayenin merkezindeki isa(Akademisyen) ve Bahar(Sanat Yönetmeni); filmin genelinde yansıtılan ve çapraşık ilişkilerin; yalanların, aldatmaların, karışıklıkların kaynağı konumundaki sosyal çevrenin üyeleri.

Antalya Kaş'ta birlikte tatil yapan isa ve Bahar çifti mutsuzdur, paylaşım adına ne varsa kaybetmişlerdir; ilişkinin bu noktaya gelmesine isa'nın, ortak tanıdıkları Serap'la yakınlaşması sebep olmuştur. Sarsılan güven duygusu hala tamir edilemediğinden mutsuz olan Bahar, psikolojik olarak da çöküntüdedir. Birbirlerini sevseler de, artık ikisine de zarar vermeye başlayan beraberlik sonlandırılmak zorundadır. Bahar tek başına istanbul'a döner. isa da geri döndükten sonra hiçbir şekilde temasları olmamıştır istanbul'da, gerçekten bitmiştir ilişkileri; birbirlerinin nerede olduğundan dahi habersizdirler. isa, tekrar münasebet kurduğu Serap'tan Bahar'ın dizi çekimi için Ağrı'da olduğunu öğrenir; sömestir planlarını tamamen değiştirecektir...

Başroldeki isa karakterini, yönetmenin kendisi oynuyor. Bahar'a hayat veren ise Uzak filminde aldığı küçük rolden de aşina olduğumuz Ebru Ceylan, Nuri Bilge Ceylan'ın eşi. Fatma Ceylan ve Mehmet Emin Ceylan'ın gerçek hayattaki rolleri Mayıs Sıkıntısı'nın ardından iklimler'de de kurguya aynen aktarılmış. Ceylan'ın üslubunun bir parçası haline gelen bu oyuncu seçimleri, izleyici üzerinde gizli bir etki yaratıyor. Karakterleri canlandıran sıradan (şöhretli olmayan) insanlar, izleyiciye fark ettirmeden, dikkati duyu'rulmak istenene, oyuncuların/karakterlerin hal dilini çözmeye çekiyor. Alabildiğine sade olan filmlerde çıkan en yüksek ses de susan, mecbur kalmadıkça konuşmayan insanların lisan-ı hali zaten; bu NBC filmlerini, paradoksal bir biçimde, insanileştiriyor.

"Artık kendilerine ait olmayan bir mutluluğun peşinde sürüklenen iki yalnız ruh"

iklimler; "bir ilişki filmi." Yönetmen seyirciye, zarar vermeye başlayan aşk ve zedelenmiş bir ilişki üzerinden, kadın ve erkek taraflarının yolunda gitmeyen ilişkiden ne denli farklı etkilendiklerini gösteriyor. Erkeğin kendine güveni ve buna bağlı olarak olayları yeterince önemsememesinden kaynaklanan sakin ve metin hali; kadının güvensizlik, umutsuzlukla örülmüş duygu karmaşası... isa iradesini kaybetmeden olaylar üzerine tavır takınırken Bahar olaylara maruz kalıyor. Yalnızlaşıp mutsuzlaşan çiftin zıt kutuplara kaymasından zarar gören daha çok Bahar oluyor. isa'nın -zahiri de olsa- metaneti onu daha da pasif hale getiriyor ve psikolojisini bozuyor. Gelinen son noktada isa ve Bahar uzun bir süre görüşmemek üzere ayrılmak zorunda kalıyor.

Bahar'ın kafa karışıklığı, duygusal ikilemi, daha filmin başında göze çarpıyor. Kaş'ta kendisinden yaşça büyük sevgilisi isa, doçentlik tezi için fotoğraf çekerken, onu gergin ve düşünceli bir ifadeyle uzaktan izleyen Bahar, isa'nın dengesini kaybedip düşmesi üzerine sevgilisinin yüzüne sıcak bir tebessümle bakıyor; fakat mütebessim çehre çok geçmeden eski haline dönüyor, birkaç saniye sonra iki damla gözyaşı kayıp gidiyor üzerinden. Yönetmenin ilk sahnede dikkat çektiği bu ruh halinin daha da baskınlaştığına şahit oluyoruz film boyunca. Bahar�ın beklenmedik tepkileri, yersiz gülüşleri... Filmin plajda geçen bölümünde yaşananlar son damla hükmünde... isa'nın; artık birbirlerini mutlu edemediklerini, aradaki yaş farkının zorlamaya başladığını, biraz yalnız kalmanın ikisine de faydalı olacağını söylerkenki yapıcı ve kendisinden emin hali; "Ufacık bir Serap olayı bile seni ne hale getirdi !" sözüyle aymazlığa dönüşür. Sevgi ve güvensizliğin meydana getirdiği ikilemde olmanın sıkıntısıyla o ana kadar sessiz kalan, bir karara varamayan Bahar sürekli ertelenen sonun geldiğini görmüştür; çabalamanın manası kalmamış, istanbul'a dönüş vakti gelmiştir artık. Otobüste, kendisini yolcu eden isa'nın, "istanbul'a dönünce ararım" demesine karşı onun cevabı oldukça nettir: "Arama"...

Bahar'dan ayrı olduğu zaman diliminde isa beklenmeyecek derecede keyiflidir, Serap defterini de yeniden açmıştır. isa'da melankoliden eser yoktur; aymaz, samimiyetsiz tavrı dikkat çekicidir. Filme işlenen kadın ve erkek tavırlarındaki zıtlaşmayı bu bağlamda da değerlendirebiliriz. Rahat tavırlı, sorunlara ilgisiz erkek tipi, aynı sorunları soğukkanlı bir biçimde konuşabilirken; yaşananlardan asıl rahatsız olan, münfail konumuna düşen, güçsüz, soramayan, yalnızca cevaplar veren kadın; bir monologun yön verdiği ilişkinin akıbeti konusunda işlevsiz kalır.

Serap'tan, Bahar'ın Ağrı'da olduğunu öğrenen isa'nın bu habere kayıtsız kalması ve güneyde sıcak bir iklimde tek başına tatil planları yapması eski ilişkisini tamamen unuttuğunun göstergesidir. Fakat ani bir karar değişikliği rotasını soğuk iklime, Ağrı'ya çevirir. Bahar'dan yoksun olduğu dönemde üzüntülü bir hali olmayan, hayatından memnun görünen isa'nın bu hareketi çok şaşırtıcıdır. Ayrılmayı önce kendisi istemiş, ayrıldıktan sonra da hiç üzülmemiş olması ve ardından Bahar'ın peşine düşmesi hiç de makul değildir... Ya yeni bir mutluluk aramaktadır ya da aşkın cazibesine kapılmıştır.

isa Ağrı'ya gidip Bahar'ı bulur. Bahar yaşadıklarını atlatmış, eski neşesine kavuşmuştur; isa'yla konuşurken de gayet soğukkanlıdır. ishak Paşa Sarayı'nı çekme bahanesiyle yanına gelen eski sevgilisine maziyi hatırlatacak özel bir ilgi göstermez. isa'nın tekrar görüşme ısrarlarına işten vakit olmadığı gerekçesiyle olumsuz cevap verir; hatta getirdiği hediye ve birlikte çekildikleri fotoğrafları almadan yanından ayrılır. Bahar'ın bu tavrı kızgınlıktan değil; belki bitmiş aşkın yeniden canlanmasına meydan vermek istememesinden kaynaklanmakta, yaşananların tekrar etmesi olasılığı onu bu aşktan uzak kılmaktadır. isa, "unuttuğu" hediyelerini vermek için sete geldiğinde Bahar'ı ağlarken bulur; Sebebini sorduğunda aldığı cevap her şeyi özetlemektedir aslında: "Neden geldin?" Bahar, tam da unuttuğu sırada karşısına çıkmasından, kaçtığı aşkla yüzyüze getirmesinden dolayı sitem etmektedir isa'ya; mutsuzluğa gebe bir beraberliğe yeniden başlamak istememektedir. isa gelişinin asıl sebebini söylerken de gergin ve gözü yaşlı dinleyen Bahar suskunluğunu yine bir soruyla bozar: "Biz ayrıldıktan Sonra Serap'la hiç görüştün mü ?" Birkaç saniye sessizliğin ardından gelen "Tabi ki hayır" cevabı onu tatmin etmemiş görünmektedir. Dil döken isa'yı gergin, isteksiz bir biçimde dinlemesi; o konuşurken bakışlarını sürekli ters yönde gezdirmesi güvensizlik hissini vurgular. isa'nın istanbul'a birlikte dönme teklifini reddetmesi de beklenmedik bir tavır değildir; "Artık çok geç"tir çünkü.

Ağrı'daki son gecesinde, otel odasında uyuyan isa'nın kapısı çalar ansızın; Bahar gelmiştir. ikisi de tek kelime etmez, Bahar "kalıcıyım" dercesine davetsizce içeri girip yatağa uzanır. Birbirlerini tanıyan iki insan konuşmaya ihtiyaç duymamaktadır. -Nuri Bilge Ceylan filmindeki böyle bir sahnede sessizlikten başka ne beklenebilirdi ki zaten- Sessiz geçen gecede yaşanan beraberliği sigara ile imgeler yönetmen. Sabah olduğunda her şey eski haline dönmüş gibidir. Bahar'ın yüzü gülmekte, kendisini çok mutlu eden rüyayı sıcak bir tebessümle sevgilisine anlatmaktadır. Sevinç ve huzur içindeyken, isa'nın sorusu, yüzündeki tüm mutluluğu silip atar' "geç kalmayasın" diyerek çekimlerin kaçta başladığını soran isa'nın istanbul'a birlikte dönme teklifi hala geçerli değildir belli ki. Başa dönülmüştür; Antalya'da geçen ilk sahnedeki gibi Ağrı'da da mutluluğu yüzünden düşüvermiştir Bahar'ın. isa'nın davranış şekli "gurur" ile açıklanabilir; bir gün önce, yalvarma derecesindeki ikna çabalarına rağmen "maruz kaldığı" tavra misliyle karşılık barındıran bir gurur gösterisi...

iklimler aşkı irdeliyor; iki ucundan da insanın asıldığı bir aşk bağını. Hakiki olmayan aşkın muzır hale gelişi safha safha yer ediyor zihnimizde. Yalan, ihanet, gurur ve benlik kavramları ile paralel seyreden aşkın asla bir sonuca ulaşamayacağına filmde, erkeğin tattığı tensel zevkin ardından kadına sırt çevirmesiyle şahit oluyoruz. ilişkileri; çarpıcı hikâyesiyle, çağrıştırdıklarıyla ve uyandırdığı hissi yoğunlukla gözler önüne seren bir film iklimler.

--spoiler--
nuri bilge ceylanın bir erkeğin kadınlara bakış açısını yansıttığı filmi.
cinselliğin bir erkek için aşktan ve sevgiden de üstün olduğunu bizlere gösterir.
"erkekler" hakkındaki gerçeği bir kez daha anlamamızı sağlayan film..
verilen sözler sadece laftadır, amaca hizmet eden birer araçtır. istenilen alındığında ise hemen unutulur...
ağrı'da geçen bölümü orhan pamuk'un kar isimli kitabını hatırlatan nuri bilge ceylan filmi.
dün akşam cnbc-e'de yayınlanmış olması sebebiyle, reklam arası izlemenize sebebiyet veren; böylelikle zevk duygunuzun içine eden; fakat kesintisiz, ilgi ile izlediğinizde, sinema tekniklerinden de biraz anlıyorsanız (hatta anlamıyorsanız bile) gayet akıcı, gayet hikayesi olan film.
leziz nuri bilge ceylan filmi.uzak, iklimler ve üç maymun diye bir sıralama yaparsak uzaktan sonra üç maymundan azıcıkta olsa önce gelir benim için bu film. 10 üzerinden 7 kasarak 7.5 verdiğim üç maymuna nazaran 10 üzerinden 8 alır bu film. ve kasmadan alır. *
filmin kaş taki denize girme muhabbetiyle başlayıp kars 'taki yoğun tipi altında bitiverişi hoş durmuştur ve mevsimlerin insan üzerindeki psikolojik etkilerini düşünmeye önayak olmuştur bir kere daha. filmin kişisel yapısı açıkça görülüyor. ilişki üzerinden monotonluk sendromuna doğru yol alıyoruz film boyu. bu bağlamda demirkubuz'un bekleme odası kadar kişisel olmasa da gene de kişisel sayılabilecek bir film iklimler. ilişkinin monotonlaşması biraz yaş farklılığı ve gelgitler üzerinden verilmiş. özellikle baharla isa'nın kayıp ruhlar şeklinde birbirlerinden uzaklaşmaları ilgi çekici.işin bu kısmında motorla giderken bahar'ın isa'nın gözünü yoğun bir hırsla kapatıp motordan düşmelerini sağlaması bir nevi uzaklaşmanın tezahürü/ resimlenişi. bahar, hırsını alıyor adeta bu sahnede.

bahar'ın isa'yı hem sevip hem uzaklaşmaya başlaması isa'nın kayıtsızlığıyla örtüşüyor. ee bir de dikkate değer bir serap mevzusu var ikili arasında. serap konusunda belirgin bir tavır alınmaması da diğer bir etken bahar'ın istanbul'a geldiğinde beni arama demesinde. isa'nın cinsellik olgusundan kafasını kaldırdığında derin bir iç geçirdiği sahne var dikkate değer. serap'ın olumlu cinsellik kokan tavırlarına yaklaşılmıyor bu sefer. fakat yalnızlığı ve işini seçen bahar gibi isa kars'a kadar gidip bahar'ın izini sürmesine ona manidarlığı açık minimal bir hediye almasına rağmen gene aynı isa.değişmemezliğe sağlam bir gönderme görüyoruz kesinlikle. değiştim deyip değişmemek ilişkilerin buhranı... o malum sahne de, serap'la görüşülmediği söyleniyor kars'ta arabanın içinde çekimler sırasında. buna rağmen son bir şans veriliyor bahar tarfından. isa'nın değişmememeyi öngören kayıtsızlığı otel odasında da belli ediyor kendisini.

bekleme odasında hırsız rolünde gördüğümüz ufuk bayraktar isa fotoğraf çekerken onu bekleyen taksi şöforü rolünde. minimalliği su götürmez olsa da rolünde gene hakkını fazlasıyla veriyor. o küçük sahne küçük şeylerden mutluluk çıkarmanın cezbediciliği üzerine hoş durmuş filmde. isa'nın genel tavırlarının aksiyle yoğrulmuş.

gelelim filmin son sahnesine. uçak giderken serap'ın çekimler esnasındaki bakışının dili olsa sana son bir şans verdim isa der o denli yani. filme cuk diye oturmuş bir final. kar yağışının altında görsellik bundan önce okuduğum yorumlardan birinde de dile getirildiği gibi beni de orhan pamuk'un kar romanına götürdü filmden hemen sonra bu hissi aldım fazlaca.

ve o malum iç acıtan son bakış... dili olsa böyle derdi dedirten... konuşmadan da duygu ve düşüncelerimize nasıl tercüman olduğunu gösteren... işte bilindik son! hayat bir şekilde devam ediyor hissi ve kesinlikle olmuş bir film!
ne demiştik 10 üzerinden 8!:)
kadın erkek ilişkilerini sade bir boyutta gerçekliğiyle anlatan, sizin filmin içerisinde gibi hissetmenizi sağlayan ve içinizdeki yaranın kabuğunu kaldıran durgun ama net nuri bilge ceylan filmi.
andre maurois adlı yazara ait mükemmel bir kitaptır.hüzün ve çelişkilerle dolu, sıradan olmayan bir aşkı dolu dolu anlatır. şehvet ve keder dolu duygulardan bahseder. her bir cümlesinin ayrı güzelliği, her bir sayfasının ayrı kokusu vardır.

hangi hayat sonsuzdur ki
ve en çelimsiz nehir bile
kavuşur eninde sonunda denizine..
2006 yapımlı bu film nuri bilge ceylan sinemasının gene büyük şehirli filmlerinden biridir. bir yard doç öğretim görevlisinin huysuz aksi, ham, yoz bir adam olmasında mütevellit mahvettiği ilişkisi anlatılır. mavsimler üzerinden senkronize edilmiş ilişki kreşando yerine ağrı'daki terkedilen sevgiliyle buluşmada gerçekleşir. asla vıcık vıcık olmayan bir oldurulamayan aşk filmidir.