batılı ve kuzeyli sömürgeci devletlerin sürekli güçlenerek yayıldıkları, milliyetçi akımların maksimize olduğu, içeriden-dışarıdan her türlü bizans oyunlarının imparatorluğu vurduğu bir dönemde "birliği" ve "görevden düşerken bile neredeyse bugünkü çin büyüklüğünde devlet sınırlarını" koruyabilmiş, batılı tarihçilerin ve bizdeki irlandalı yandaşlarının sürekli hakaret ettiği cesur, akıllı, ileri görüşlü sultan.
ne ulu hakandır ne kızıl sultan yeri geldiğinde şarabını yudumlayan sanatla uğraşan yeri geldiğinde ben halifeyim diyen politikacıdır zamanın şartlarına göre ülkesini yöneten devlet adamıdır bu kadar da basittir.
osmanlı'nın son dönemindeki köklü bir çok eğitim kurumu onun zamanında ve gayretiyle açılmıştır. sonradan atatürk olacak mustafa kemal de bu okulların eseri olan bir osmanlı subayıdır.
kemalist diliyle ifade etmek gerekirse şöyle bi garabet çıkıyor ortaya
ikinci abdülhamid'e dil uzatma sebepsiz
o olmasa mustafa kemal, atatürk olmazdı
sen anandan yine çıkardın ama
baban kimdi bilemezdin şerefsiz.
şöyle bir enteresan vaka ve taleple de karşılaşmış osmanlı padişahıdır :
--spoiler--
.....1901 yılında 8 ülkeden oluşan müttefik güçler tarafından bastırılan boxer ayaklanması esnasında çin ordusu bünyesinde bu müttefik güçlere karşı etkili bir mücadele vermiş. hatta o kadar ki, kayzer wilhelm 2, halife olan sultan ikinci abdülhamid ' e devreye girmesini ve fuxiang'ın kuvvetlerini savaşmaktan vazgeçirecek bir yol bulmasını rica etmiş.
--spoiler--
(not : padişah, bu talep karşısında enver paşa'yı çin'e yollamış, ama o zamana kadar boxer ayaklanması sona erdiğinden herhangi bir etki söz konusu olmamış.)
ingiliz Kor.Am. Sir Henry Woods hatıratlarında şöyle demektedir:
"Bana göre Sultan AbdülhamiD, gelmiş geçmiş Osmanlı padişahları arasında en müstesna mevkii işgal edenlerden biridir. Eğer Sultan abdülhamid olmasaydı, devleti akıllı idare etmeseydi, devlet çoktan yıkılmış olurdu.''
"Sultan Abdülhamid Han düşürülmeseydi, birinci cihan savaşı çıkmayacaktı. Aksini farz etsek bile Sultan, Türkiye'yi tarafsız bırakacak ve harpten sonra hiç yıpranmamış bir Türkiye, yıpranmış devletler arasında sivrilecekti."
sultanın tahttan indirilmesi Müslüman Türk Devleti tarihinin en büyük kara lekelerinden biridir. Ittihatçılardan oluşan meclis, Abdülhamid hanı'ın tahttan indirilmesine karar verince bu kararın Sultan'a tebliği için dört kişi görevlendirilir. Selanik milletvekili Yahudi Emanuel Karaso ve Senatör Ermeni Aram bu heyette bulunmaktadır. Otuz üç yıllık saltanatı süresince devleti yıkmak isteyen dış güçler ve onların iç işbirlikçileri Sultan'ın tahttan inmesini tebliğ ediyordu. Devleti yıkmak için her türlü faaliyetin içinde yer alan bu iki şahsın götlerinin bokuna bakmadan sultana Hal'ini bildirmesi çok ama çok acıdır. Abdülhamid Han hatıratlarında der ki:
''Tahttan uzaklaştırılmam, servetime el konulması ve bir çok eza cefaya uğramam bir yana, bu iki vatan haininin karşıma çıkarak seni tahttan indirdik demeleri beni kahretmiştir. ''
bu aşağılık komploya sebep ve alet olanlar sultanın bedduasını almıştır. Hiç bir tanesinin sonu iyi olmamıştır, ihanetin bedelini çok ağır bir şekilde ödemişlerdir.
Hal edilmesinin hemen ardindan kasten bir yahudi muhiti olan Selanik'e gönderilip orada zengin bir yahudi aile olan Alatin-i Biraderler'in kösküne hapsedildilmiştir. Burada sıradan bir adama bile reva görülmeyecek zulüm ve baskilar altinda tutulmuştur.
ulu hakan'mıydı yoksa kızıl sultan mıydı anlamak için kendisine tahttan indirildiğini söylemeye gelen hall heyetine bakmak yeterlidir. heyette bir tane müslüman türk yoktur. demek ki bu adam ulu hakan'dır.
ilk defa elektriği, gazı getiren, ilk modern eczanemizi açtıran,
ilk otomobili getiren, 5 bin km kara yolunu yaptırtan,
Dünyanın ilk metrolarından birini Karaköy-Taksim arasına yaptıran, atlı ve elektrikli tramvaylar kuran,
Kudüs-Yafa, Ankara-istanbul ve Hicaz demir yollarını yaptıran (Haydarpaşa Tren istasyonunu da tabi),
istanbul'un binlerce fotoğrafını çektiren, Arkeoloji müzeciliğini başlatan,
Chicago'daki turizm fuarına ülkemizi ilk kez sokan,
Kuduz aşısının bulunmasından sonra Ülkemizin ilk Kuduz Hastanesinini açtıran,
Polisiye romanların ülkemize girişini sağlayan, (14 yıl içinde basılan 4000 kitaptan sadece 200 kadarı dinle ilgili idi.)
Okullara (Hıristiyan okulları dahil) gönderdiği emirde Türkçe'nin iyi öğretilmesini isteyen, Azerbaycan okullarında Türkçe yasağını kaldıran, Paris'te islam Külliyesi kuran !
Teselya savaşı sürerken saraylı hanımlara askerler için çamaşır diktiren, hastaneleri ziyaret edip hastaların ihtiyaçlarını soran, sarayın bahçesinde bile hastalara hizmet ettirten,
Midilli adasını eşi Fatma Pesend Hanım'ın şahsi mülkünden ısrarla verdiği para ile Fransızlardan geri alan,
Israrla yerli kumaş giyen, Hereke bez fabrikası ve Feshaneyi kuran,
Ziraat Bankasını kuran, Ticaret, Sanayi ve Ziraat Odalarını açtıran,
Yıldız Çini fabrikasını, Beykoz ve Kağıthane kağıt fabrikalarını,
Toplu sünnet merasimleri yaptırıp her bir çocuğa çeyrek altın gönderen bu yüzden yaz aylarında toplu sünnetleri moda eden,
Mezuniyet törenlerinde öğrencilere hediye kitap gönderen, Yoksul halkına kendi cebinden ödeyerek kömür dağıtan,
Biriktirdiği parasından bir kısmını her sene borç yüzünden hapse düşenleri kurtarmaya tahsis eden,
Modern matbaa makinelerini Türkiye ye getirten,ücretsiz kitap dağıttıran, 6 bin kitabın çevrilmesini sağlayan, Beyazıt kütüphanesini kurup 30 bin kitap bağışlayan (10 bini el yazmasıdır),
Yabancı bilim adamı ve yazarlara Nişanlar veren, Her yıl 30 bin saksı satın alıp çiçek ektiren,
Bizim Hekimbaşı çöplüğü dediğimiz yerde gül yetiştiriciliği yaptıran da (Isparta'daki gül yetiştiriciliği de Onun öncülüğünde başlamıştır),
Türkiye'nin bir çok yerinde saat kuleleri yaptıran (izmir, Dolmabahçe..),
Hindistan, Cava, Afganistan, Çin, Malezya, Endonezya, Açe, Zengibar, Orta Asya ve Japonya ya elçiler ve din adamları gönderen,
Sarayında yaptırdığı tiyatroda oyunlar ve opera izleyen,
Sarayda müzik okulu kurduran, çocuklarına piyano çaldırtan, hatta sarayda kızlar bandosu oluşturan,
Kendi elleri ile yaptığı marangozluk eşyalarını hediye etmeyi seven,
Kendisine yapılan bombalı suikast de 26 kişinin ölmesine, 58 kişinin yaralanmasına rağmen Ermeni katili affedip Avrupa da hafiyelik yapmaya gönderen,
Doğu Türkistan'a gönderdiği askeri yardım ile Çinlilere karşı onları örgütleyen, Çinin göbeği Pekinde Hamidiye Üniversitesini kurdurtan ,
Beş vakit namazını aksatmadan kılan, hiçbir evrakı abdestsiz imzalamayan (hatta yere bile basmayan [yatağının dibinde teyemmüm tuğlası bulunduruyordu]),
Yeni gemiler alan, toplar (çanakkale savaşımızdaki çoğu top), tüfekler getirten,
Telefonu Avrupa'dan 5 yıl sonra ülkemize getiren,
Kiliselere, sinagoglara yardım eden (hatta Vatikan da kilise yapılmasına bile yardım eden),
Peygamberimize, dinimize veya Osmanlıya hakaret içeren oyunları kaldırtan (Fransa-ingiltere-Roma-ABD) (Bir piyes için bile Alman imparatorunu devreye sokmuştur),
ABD'nin Erzurum'da konsolosluk açmasını reddeden, izmir limanına izinsiz giremeye kalkan ABD savaş gemisini top ateşine tutturan,
istanbul boğazı için iki köprü projesi çizdiren (bir tanesi tam bu günkü Fatih S.M.köprüsünün bulunduğu mevkidedir),
Darülaceze yaptırıp içine sinagog,kilise ve cami koyduran, Çocuk hastanesi (Şişli Etfal[çocuklar] Hastanesi) açtıran,
Posta ve Telgraf teşkilatını kurduran
Abdülhamid ve Abdülmecid (dünyanın ilk torpido atan denizaltısı) adında denizaltılarımızı Taşkızak tersanesinde yaptırtan (üstelik kendi cebinden),
ilkokulu zorunlu tutan (kız ve erkeklere), ilk kız okullarını açtıran, 15 tane okulda karma eğitime ilk defa gecen,
Öğretmen yetiştirmek için okullar yaptıran (32 tane) (ör. şimdiki adı ile Bursa Çelebi Mehmet okulu), Kız Öğretmen Okullu açan (Daarül Malumat),
Cami yaptırdığı her köyde birde ilkokul yaptıran (Mesela sadece Sivastaki ilkokul sayısı 1637), okuma yazma oranının 5 kat arttıran,
Orta okul (Rüşdiye) sayısı 619 çıktı, Fransızca dersleri konuldu,
Lise eğitimi için idadiler açan (109 tane), (istanbul Erkek-Kabataş Lisesi)
istanbulda Darülfünün (Üniversite) açan, Dünyanın ilk Dişçilik okulunu kuran,
ulu hakandır.
*Ayrıca Deniz Mühendis Okulu, Askeri Tıp Okulu , Kuleli Askeri okulu, Mekteb-i Harbiyeler (Harp Okulları yaniAskeri Baytar Okulu, Kurmay Okulu, Mekteb-i Mülkiye (Siyasal Bilgiler Fak), Mekteb-i Tıbbıye-i (Marmara Ünv. Tıp Fak), Mekteb-i Hukuk, Ziraat ve Baytar Mektebi, Hendese-i Mülkiye(Yüksek mühendis okulu), Daarül Muallim-i Adliye(Yüksek Adalet Okulu), Maliye-i Mekteb-i Ali(Yüksek Ticaret Okulu), Ticaret-i Bahriye(Deniz Ticaret Okulu), Sanayi-i Nefise Mektebi(Güzel sanatlar fak.), Hamidiye Ticaret Mektebi(iktisadi ve Ticari ilimler akademisi), Aşiret Mektebi(Osmanlılık fikrini yaymak için), Bursa'da ipekböçekçiliği okulu, Dilsiz ve Âmâ Okulu, Bağcılık ve Aşıcılık Okulu, Orman ve Madencilik Okulu, Polis Okulu onun tarafından kurulmuştur.
"ilkokul sıralarında olduğum dönemler, dış dünya ile hiçbir alakamız yok, elimde tarih kitabı okuyordum. tarih kitabımızda abdülhamit han ile alakalı "kızıl sultan" ibaresi geçmekteydi! dedem bana dönüp: "bunların hepsi yalan, size yanlış şeyler öğretiyorlar!" dedi. ben ise: "kitap mı iyi biliyor, sen mi iyi biliyorsun?" dedim dedeme.
aradan seneler geçti, yurt dışına gittik, orda da bazı kitaplar edindim, biraz araştırma yaptım, yurt içinde de kırıntı gibi bilgiler elime geçmekte. baktım ki dedem haklı!
bu zata kızıl sultan dediler, devrine bakıldığında hemen hemen toprak parçası vermemiş, demir yolları, okullar yapmış... ondan sonra bir ittihat terakki gelmiş... birlik ve gelişme! öyle mi? 1909-1918'de koskoca imparatorluk bozuk para gibi harcanmış! doğru mu, değil mi? şimdi, birisi kızıl sultan, öbürleri hürriyet kahramanı!'' *
Filipinler'de Mindanao adasında, halkının tamamı Müslüman olan bir yerleşim yerinin ismidir Zamboanga.
Burada Taluksangay adını taşıyan bir cami, Müslümanlara bu topraklardaki köklerini hatırlatırken, turistler için de uğranmadan geçilemeyecek şirin bir mekân. Kapısındaki kitabeye bakılırsa 1885 yılında yaptırılmış. Tahmin ettiniz: Abdülhamid'in buraya gönderdiği yardımlardan bu cami de nasibini almış durumda. Kubbesinde ve minaresinde bulunan hilal, hilafetin gölgesinde bulunduklarını gösteriyor.
Hint Okyanusu'na uzanalım şimdi de: Seylan'dayız. Ve Seylan'da Müslümanların medar-ı iftiharı olan Hamidiye Mektebi'nin önünde toplanmış öğretmen ve öğrencileri görüyoruz eski bir fotoğrafta. isimleri yazılı altında: Samir'ler, Muhiddin'ler, Enis'ler, Selim'ler... Hepsi Abdülhamid'e (veya bu kitabın okurlarına) ta oralardan ve zamanın içinden selam ediyorlar. Okul halen faal ve ismi Hameedia Boys' School'dur.
işte bir çarpıcı örnek daha: Şikago'da bir cami. ismi: Mescidü'l-Fâtır. Vehbi Vakkasoğlu'ndan öğrendiğimize göre vaktiyle buradaki Müslümanlar bir cami yaptırmak için istanbul'dan yardım istiyorlar, Abdülhamid de bir miktar para gönderiyor kendilerine. Caminin arsasını satın alıyorlar ama bilmediğimiz bir sebeple inşaatına hemen başlanamıyor. Cami, satın alınan arsa üzerine daha sonraları yaptırılmış.
Ya Singapur'da bir Abdülhamid Müzesi olduğunu biliyor muydunuz? Belki de dünyada onun adını taşıyan tek müze bu. Burada Abdülhamid'in yağlıboya bir tablosu yer alıyor ve ölüm yıldönümlerinde Singapurlu Müslümanlar, onun önünde toplanıp ruhuna Fatiha okuyorlarmış. Bunun da kaynağında Kasım 1900'de Ahmed Ataullah Efendi'nin Sultan Abdülhamid adına Singapur'daki Müslümanlarla kurduğu teması buluyoruz. Singapurlu imam Alataş, Müslümanların Abdülhamid'e olan sevgisini şöyle anlatmış:
"Sultan Abdülhamid Han, Singapur'u islâm yönünden doyurdu. Tefsir âlimlerinden Kadı Beydavi'nin Kur'an tefsirini Malaycaya çevirerek göndermiş olmasaydı islâm bu ülkede belki bu kadar gelişmezdi. Kendisi ayrıca Singapur'a ilk Malayca Kur'an'ı gönderen biriydi." (imam'ın "Malayca Kur'an" dediği, Arapça okuma imkânı bulamayanlara Malay harfleriyle yazılmış Kur'an'lardır.)
Tabii Pekin'de yaptırılan Hamidiye Üniversitesi'nden söz etmesek bu liste çok eksik kalır. Bugün dahi cuma günleri avlusunu Çinli Müslümanlar dolduruyor.
Diyanet işleri Başkan Yardımcısı Mehmet Görmez anlatmıştı. Geçtiğimiz Ramazan ayında Belarusya'nın başkenti Minsk'e bağlı ivya köyünde bir camide teravih namazı kıldırıyor. Önde erkekler, arkada kadınlar namaza duruyor. Salavat getirilen kısımda ise erkekli kadınlı cemaatten ilahi formunda bir ses yükseliyor: "Lailahe illallah Cebrail melekullah. Lailahe illallah Mikail melekullah." Mehmet Bey şaşırıyor önce ama devam ediyor namaza. ikinci arada bu defa Azrail ve israfil'in isimleri zikrediliyor. Sonraki aralarda ise sırasıyla bütün peygamberler sayılıyor. En son "Lailahe illallah Muhammed Rasulillah" sesleri yükseliyor. Ancak hemen ikinci bir ses:
ulu hakandır. şimdi ayna programında gösterildiğine göre romadaki bir kilisenin yapımında maddi sıkıntıya düşen papanın tüm dünyadaki devlet başkanlarına yardım çağrısına icabet ederek maddi yardımda bulunmuştur.