içimdeki deliler

    1.
  1. zaman zaman zihnimi ele geçiren o gaipliğin suretleri... unutturan hani çaresizliği, ümitsizliği unutturan hep onlar! tam da kaybedecekken insanlığımı sakinleştirenler beni. evet sizden bahsediyorum içimdeki deliler... göz kapaklarıma yerleşen sizlerden. kulaklarımda çınlayan kahkahalarınızdan... hiç umulmadık şeyler yapmaktan korkuyorum, ellerimi sallayanlar da sizsiniz! ne vakit gözlerimi gök yüzüne çevirip seyredalsam bir bulutu... üzerime akın akın yağan sizdiniz... son sigaramın, son nefesinde tam da... boşalan dumanımda sızan sizdiniz... neredesiniz? ne de çok özledim sizleri; bir bilseniz...
    8 ...
  2. 39.
  3. acı içinde izliyorum varlığınızı... öyle dolaşın ortalıkta bir süre daha, nasılsa bitecek. rüzgârın estiği tarafa ilerleyen en akıllı olanınız değil, en ağır durabileniniz oysa, biliyorum.

    yarım şişe kalmıştı oysa ömrüme dair. özele saklanmış bir özelliği vardı kendi içinde... çok yol gelmiş, çok yer görmüş bir yarım şişe. bitter çikolata cabası olacaktı. geri gelmemin şerefine bir duble ona da verecektim ki o zamanlar şişenin diğer yarısına da sebebim yoktu elimde.

    sonra nedensiz ve zamansız buldum, onun payı da içindeydi... mezarına dökmek asla, yasak ve zinhar günah. oysa bir bardağın tabanını kaplayacak kadar viskiydi alt tarafı hissenin hepsi. bordo etiketini hanginiz ve hangi ara yoldu bilmiyorum ama güzel olmuş... kötü çağrışımlardan arınmış bir şişe kadar yakışmıyor elinize hiçbirşey, eminim.

    şimdi oturun ve dinleyin anlatacaklarım var size. boş bir ranza varsa haberim olsun. ki kendimden emin adımlarla geliyorum yanınıza... vakit gömüyorum önce, sonra gömdüğüm yeri unutuyorum. sigaranın biri yanarken ikincisini yakmak ürkütücü ama şaşırtıcı gelmiyor. bana boş bir ranza lazım. demirden olmalı ve dişlenmemiş demirleri. zaman dolu testileri gömdüğüm yeri bulmalıyım ama vaktim yok. acı, elim fakat gerçek olan işte bu... çok kalmayacak olmanız üzücü olsa da şimdilik bizbize iyiyiz. önce bir oturun ama kafam kaldırmıyor şu sıralar...
    5 ...
  4. 84.
  5. aranızdan birisi desteyi alıp gelsin, pis yedili oynayacağız bu gece kendi başımıza. hayat ile pis yedili dediğimiz oyun arasında nasıl bir bağlantı kurulabileceğini bir bilseniz, akıllanıp da tekrar delirirdiniz.

    hadi başlayalım... ilk el, hepiniz sinek oynayacaksınız ki bu herdaim bir doğumun mutlakiyeti gibi gelir bana. misal "ben doğmuyorum" deme şansınız yok. sineği bulana kadar çekecekleriniz var. sonra her yaşınızda, oyunun her turu gibi biriktireceksiniz çektiklerinizi ve tam "kağıtlar bitti" dediğiniz sırada çektiklerinizi yeniden çekmeye dahi mahkûm olacaksınız. garip mi? her gün yaptığımız bir şeyi garipsemek de size yakışırdı ancak. hayatınıza birisi geldiğinde üzerini kapatacaksınız, yoksa gene çekeceğiniz var. onu gördüğünüz anda dünyanız tersine dönecek, yediğiniz her kazıktan birikimlerle çıkacaksınız. çok uyuştuklarınızla sık sık birbirinizin kaderine etki edecek, yerine göre karşınızdakinden çok alakasız bir şekilde onun kaderini dahi değiştireceksiniz.

    gelin şimdi, tek tek dağıtıyorum ve yedi tur döneceğim. on bir elin sonunda, hayatta öğrenemeyeceğiniz ve öğrenemediğiniz bir çok şeyi öğrenmiş olacaksınız. yeter ki gözlerinizi açıp, dikkatinizi birazcık olsun bana verin.
    5 ...
  6. 42.
  7. gene burada, bir iç savaşın ortasında ruhum. yaklaşın bakalım...

    yedek zamanı olan var mı? benimkisi bitti-bitecek. yok olanlara eklemek kolay da envanterde açık veriyor hesap. nerede o "alemin delisi ben miyim?" diye dolanan? onu da getirseydiniz. bir avuç tohum koyacaktım avucuna, güdercilikten anlamam ama bu tohumlar ekilmeyi olsun hakediyorlar. yeşerecekler önce, sonra kuruyacak ve sonra tekrar yeşerecekler yeni bir bahara. umut gibi yeşerecekler her baharlarında... aşk kokacaklar ve kokusuyla bile sarhoş edecek kadar da etkili. sonra yanacak, kavrulacak, kuruyacaklar güneşin sıcağından, yel değecek sonra kurban olacaklar ama gene de yeşerecekler.

    bunu ona iletin.
    5 ...
  8. 49.
  9. aranızdan birisi zaman mı dedi gene? yok, kalmadı, tükendi...

    ömrüm tükenmeden, zamanım tükendi. vakit hep ve tükenmez bir akşamüstü... oysa farklı günlerde bakıyorum ufka hep ve güneşin salınarak batışını izliyor gibiyim, ömrümün üzerinde. yüklendiklerine bakıyorum da hayran kalmamak mümkün değil zamanın kudretine ama geçişini seyretmek dahi yoruyor. hatta en çok da bu yoruyor ya...

    gel, otur. affettim... ama bir daha olmasın. zaman dediğini duymayacağım senin. hatta tek biriniz z demeyecek bundan sonra... arada yokluyorum yattığınız haneyi ve boş bir ranza hala yok gibi. şarkıyı hanginiz dinliyordu demin? ne de güzel söylüyordu "aşk bu mu, sevda bu mu, hayat bu mu?"... sanırım yaşlanıyorum. dik omuzlarım, daha bir çökmüş gibi sanki, kafam daha bir önde ve bakışlarım daha bir kan kırmızı. anlamakta zorlanıyorum ve kabullenmeliyim ki yaşlanıyorum. biriniz kalksın, tutsun kollarımdan. sen, sen olmaz... önce gömleğini çıkart şapşal.

    sen, ıslık çalan. gel tut kolumdan ki düşmeyeyim. doktor denge sıvısında sorun olduğunu söylüyor ki tüm bildiklerimi resetlemem an meselesi olabilirmiş, o kadar tehlikeli, o kadar fena... şarkıyı kim dinliyordu sahi? hanginiz?
    6 ...
  10. 33.
  11. bir deli, bir deli daha,
    bir deli, bir deli daha,
    her akıllıya bir deli,
    Tralelli, tralelli.*
    8 ...
  12. 9.
  13. birbirlerine dirsek atıp muzipçe gülümsüyorlar şu an, size onlardan bahsetmemin verdiği heyecanla.
    4 ...
  14. 38.
  15. resmini her yakışım da -hem de her seferinde- çıldırdılar.
    ıslak saçlı kız çocuklarına rüzgarı yasakladılar sonra. baktılar ki, resmin yanmayacak. yapılacak tek şey kalmıştı, ıslak saçlı kızları ummana armağan etmek. ama yetmedi. sular yükseldi, saçları yandı o suyun içinde. inanır mısınız, o resmi yakamayan ateşte, ummanın içinde.

    -biteviye öldürecek misiniz beni? dedi.

    cevap yoktu.
    3 ...
  16. 12.
  17. dark side of the moon'dan brain damage'ı hatırlatır:
    the loonatic is in my mind...

    kulak veren insanı tekrar tekrar yere vuran, kanayan dizlerle devam edeni en ileri taşıyan delilerdir.
    3 ...
  18. 11.
  19. sordular...

    cevap beklemeden sordular...

    cevabı istemsiz olarak verenden cevabı almayı bildiler.

    cevap tatmin edici değildi şayet bir nebze doyumsuzluklarını saklayabildikleri bünyelerinde yankı yaptı.

    yankının verdiği hazla tekrar sordular.

    doyumsuzluklarının sonu gelmiyordu.

    sordular sordular sordular...
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük