kim ne derse desin bugüne kadar hergün bir önceki günden daha fazla ekranda olmayı beceriyorsa, yaşına rağmen güzelliğini ve popülaritesini koruyabilmişse bu kadın akıllıdır arkadaş. boşuna hede hödö denmesin artık sevilir sevilmez ayrı ama kesinlikle disiplinli ve akıllıdır bu çok açık görülebiliyor.
spor yapmayan bir erkek bu hanım için ilkokul mezunundan daha kötüymüş. bir kapa çeneni demek istiyorum ben kendisine. spor alışkanlığı güzel alışkanlık tabi ama bu ülkede milyonlarca insan nefes almaya bile vakit bulamıyor para kazanma derdinde. yok kadın dediğinde bir gram yağ olmayacak ama kıvrımlı olacak, erkek dediğinde göbek istemem, kas yığını da olmayacak vs. gibi boku çıkmış mükemmeliyetçi anlayışınız ve insanın fiziğine yaptığı yatırımı eğitime yaptığı yatırımla bir tutan boş beyninizi alıp si.tirip gidin lan. valla gidin!
güzelliğini paraya ve şöhrete dönüştürmeyi başarabilmiş, sinemada daha başarılı bulduğum bir dönemin ve hatta günümüzün en çok konuşulan sanatçısıdır. sanatçı kelimesinin hakediyor mu bilinmez. emek verdiği yıllar için sanatçı demiş olalım kendisine.
"o ses" yarışmasını izlerken -ki ilk kez izledim bugün- önceleri kendisi için üzülmüştüm, çünkü her ne kadar ses rengini çok beğensem de asıl mesleğinin oyunculuk olduğunu düşünüyorum. ve işinde oldukça iddialı 3 jüri üyesi çatır çatır yarışmacılar için savaşırken, hülya avşar'da bir eziklik var gibi geliyordu bana. ama şaka maka hadise yerine kendisini seçenler oldu.. ve rahatladım.. seviyormuşum bu kadını meğer...
kıl olurum kendisine ama pkk'ya zerre sempatisi olduğunu da, "kürtlerde de şehit var herşey karşılıklı" dediğine de zerre ihtimal vermemiştim zaten, açıklama yapmış yalan olduğuna dair, yanılmamışım. erol köse hadise'ye hülya'ya vatan haini imaları yapmaktansa, kendi bu vatan için ona buna iftira atıp günaha girmek dışında ne yapmış, ona cevap versin.
üzerine çok gidildiğini düşündüğüm kürt kızı. sırf ailesini anlattı diye linç edenler bile var. işte ailesini anlattığı o yazı:
Yanardağın Lavları, Savaşçı Kürtler
Canım Babam Ello, kardeşim Leyla (Mışki), kardeşim Helin (Kuş Yuvası) ve ben Hülya yani aile içi adım ile MALAKAN.
Akşamları babam bankadan, annem hastaneden, Leyla-Ben okul dönüşümüzde yemek sofrasında buluşur yorgunluğumuzu sohbet ederek atardık. Helin henüz doğmamıştı. Yemek sonrası çay faslına geçildiğinde Ankara'dan aynı sokakta oturduğumuz amca-hala oğulları-kızları gelirlerdi babama.
Halalarım, amcalarım Kars-Ardahan Hasköy'de olduklarından babamı hemen hemen her gün ziyarete gelir saygıyla onu dinlerlerdi. Babamlar 14 kardeşti. Bu on dört kardeşin her birinin de altışar-sekizer çocukları olduğunu düşünürsek o zaman için normal; ama şimdi için of dediğim bir sayı ki bu sadece aşiretin babam kısmı.
Sanırım bu sayı çocukların çocuklarıyla da epey bir sayıya ulaşmıştır. (Benim tanımadığım o kadar amca, hala oğlu-kızı var ki!)
Her neyse, akşam ev toplantılarına dönersek, konuşulan konuların geneli eğitim üzerineydi. Hala-amca çocuğu hangi üniversiteyi kazanmıştı, kazanmalıydı.
Bu arada babam banka hayatı başlamadan çok uzun süreler doğuda öğretmenlik yapmış bir Kürt olarak eğitime çok önem verirdi. istanbul Kartal'da yaptırmış olduğum okulun adını bu yüzden Celal Avşar koydum. Nur içinde yatsın canım babam. Şimdi o zaman çocuklarına konuştuklarını düşünüyorum da gözlerim doluyor. Dediğim gibi tek konuşulan eğitimdi.
Babam edebiyat, amcam tıp, diğer amcalarım hukuk mezunu vs. fakat şimdi anlıyorum ki eğitime önem vermelerinin en büyük sebeplerinden biri de Kürt olmalarıymış; çünkü dillerini konuşamıyor, Kürt olduklarını söyleyemiyor, birbirlerine Kürt isimleriyle ancak evde seslenebiliyorlardı. Bu arada babamın ve amcamın Kürt oldukları için yerlerinden sürüldükleri de cabasıydı.
Yine dönersek eğitim faslına, onların tek kurtuluşu okumaktı. Okumak en büyük güçtü ve hepsi okudu. Hepsi söz sahibi oldu; ama yine de Kürt olduklarının altını hiçbir zaman çizmediler. Gerek de yoktu çünkü. Sorun yoktu. Amcam başhekim, babam bankada yöneticiydi ve doğudan eğitim için büyük şehirlere gençler sürekli gelmeye devam ediyordu.
Hayat böyle devam ederken, açıkçası nasıl başladığını hatırlamıyorum, Kürtlerin sesleri çıkmaya başladı.
Anladım ki Kürt gençler anaları-babaları gibi uysal değillerdi. Onlar gibi, eğitimlerini yurtlarından, yuvalarından, analarından, babalarından, kardeşlerinden ayrı yapmak istemiyorlardı. Büyük şehirlerin yaşam şartlarına, anlayışına alışmak zordu.
Üstelik şehir ortamında gördükleri, yaşadıkları ister istemez onları anayurtlarında, analarının yaşadıkları zorluklara mukayese etmeye zorluyordu.
Derken bu kıyas duygusu genç Kürtlerin içini kemirirken onlar okumaya devam ettiler. Zaman böyle ilerlerken ben ve ailem Ankara'da yaşamaya devam ederken, bir gün babam eve üstü başı dağılmış bir şekilde geldi. Emlak Kredi Bankası Ulus Şubesi'nde iyi konumda olan koskoca Cemal Avşar, Kürt adıyla Ello'ya hiç yakışmıyordu bu görüntü.
Üzgün, sinirli, hırslı oturdu masaya. Eve gelirken bindiği dolmuşta yanındaki arkadaşıyla Kürtçe bir iki kelime konuşurken arkadan adamın biri kafasına vurunca olan olmuş. işte o zaman hiç aklımda olmayan Kürt-Türk meselesi ilk defa beni de yaralamıştı. Ama buna rağmen babam bizimle öyle bir konuşma yaptı ki, yine biz hayatımıza olan biteni unutarak devam ettik.
Fakat sanırım ben hem evin içinde sürekli Kürtçe konuşulan biri olarak hem de artık büyüdüğüm için olsa gerek bu topraklarda azınlık adı altında yaşayan sadece Kürtlerin olmadığını; ama nedense babamın yaşadıklarını soruşturur oldum.
O zamanlar tek bir soru vardı. Benim için ya Kürtler baskın olmak istiyorlardı ya da Kürtlere baskın olunuyordu. işte bunu çözemiyordum!
Derken bir gün okul çıkışı bir grup insan elime bir afiş tutturdu ve bunu okul duvarlarına yapıştırmamı istedi. Afişte (Kurdare azade) yazıyordu. Tabii çok şaşırdım, korktum. Neler oluyordu anlamadım. Babama anlattığımda çok kızdı. Gözlerinde anlamadığım bir korku vardı. Beni iki gün okula göndermedi. Sonra da bu olayın devamı gelmedi. Hala o dönem neler oluyordu bilmiyorum.
Şimdi daha iyi anlıyorum ki babam bir Kürt ailesinin doğudan gelmiş okumuş, aydın oğluydu. Beni ve kardeşimi 6 yaşımızda D.S.i Kulübü'ne yüzmeye vermişti. Antrenmanlardan ve okuldan başımızı kaldıracak zamanımız yoktu. Sanki kendi yaşadıklarını bizim düşünmeye bile vaktimiz olmasın diye, canım babam benim, sporun-eğitimin öncüsü olmuştu daima.
Eşi yani annem Egeliydi. Evin içinde iki kültür vardı. inanıyorum ki babam, annem sayesinde her şeye daha olgun bakabiliyordu. Demek ki Kürt-Türk ikilisi birleşince ortaya medeniyet çıkıyormuş, aşk çıkıyormuş, güç çıkıyormuş.
Gelelim konumuza. işte o zamanlar eğitimle her şeyin üstesinden geleceğini düşünen bir Kürt ailesinin kızı olan ben, zaman içerisinde doğuya yapılacak eğitim-iş alanındaki yatırımların genç Kürtlerin tek umudu olacağı çözüm diye düşünüyordum ki (Herkes gibi) o arada geçen zamanda ne olduysa artık öyle düşünmüyorum. Çünkü okuyan Kürtlerle okumayıp anayurtlarında yaşamaya devam eden bazı Kürtler arasında büyük uçurumlar olmuştu. Büyük şehirlerde okuyanlar barış, birlik, güçlü bir Türkiye peşindeydi. Avrupa Birliği mücadelesindeydi.
Okumayan, sanki başka bir dünyaymış gibi doğuda yaşamaya devam eden bazı Kürtler ise kendi içlerinde hırslanmış, örgütlenmiş ve kaybedecek bir şeyleri olmadığı için çareyi maalesef ki kan dökmekte bulmuştu. Onlar artık Kürt olmaktan çok kendi egemenlikleri peşinde koşan bir topluluk olmuştu.
Görüyorum ki Kürtler de kendi içlerinde bölündüler: Barışçı Kürtler-Savaşçı Kürtler diye.
işte bu yüzden Türkleri de ikiye bölen Kürt Açılımı projesi, artık savaşçı Kürtlere az kaldı. Hatta ters tepti; çünkü Kürt açılımı barışı temsil ediyor. Oysa onlar egemenlik peşinde. iyi niyet onlara çocuk oyuncağı artık. Bunun en büyük örneği 12 öğretmenin kaçırılışı değil midir?
Onlar artık daha önce verdiğim örnek gibi emzikleri ağızlarından alınan çocuklar gibi saldırganlar. Artık onlar büyük oynuyorlar. Yazımın asıl konusu olan eğitim artık onları tahrik eden unsur halini almıştır. Görüldüğü gibi askerlerimiz şehit oluyor. Peki öğretmenlerimize ne oluyor? Savaşçı Kürtler artık büyük oynuyor. Evet, üzgünüm ki Kürt açılımı onları barıştırmadığı gibi güçlendirdi.
Peki şimdi ne olacak? Elimizdeki en büyük silah olan eğitim ile de olmuyor. Kan dökmekle de olmamalı. Siyasette büyük oynamak da çözüm değil gibi. Bir anne, bir sanatçı, bir kadın ve Kürt-Türk olarak düşünüyorum da acaba savaşçı Kürtleri kendi anaları mı susturur? Eminim onların da canı yanıyor.
Bu bir hayal de olsa! Savaşçı Kürtlerin anaları örgütlenip dağlara çıksa "Ya bizi ezip geçersiniz ya da barış mı deseler?" Her şey siyaset-silah değildir. Belki de onları yetiştiren anaların da barışçı olmasıdır.
Üzgünüm, çok üzgünüm. Geçmişte yapılmayan eğitim yatırımları çok geç kalmış artık. Şimdi bu hatamızı ne yazık ki çok acı ve çok büyük ödeyeceğiz.
boş konuşan, boş yaşayan, tam manasıyla zerresine kadar boşluk timsali biri...
bu sıralar patronu acun ılıcalı'nın aracılığıyla pek gündemde bulunuyor. tv programlarında jüri koltuğunda ki boş yorum ve eleştirileri olsun, yine acun ılıcalı'nın internet sitesinde kendince ilkokul düzeyinde ki yazılarıyla tam bir hiçlik abidesi olduğunu kanıtlamaktadır.
kürttür. kürt olması tabi ki sorun değildir. lakin bir muhabirin şehitler hakkında ki sorularına "herşey karşılıklı kürtler de ölüyor" demesi sorundur. sıkıntıdır. bu tarz insanları görünce ben patlıyorum, darlanıyorum, geberiyorum. elime ağır makinalı bir silah alıp bu ve bunun gibi zihniyette bulunanları, terörist ve bunların yandaşlarını taramak istiyorum. nefret ediyorum alayından.
... hülya avşar hakkında ki bu görüş, tamamiyle objektiftir.. yaptığı yorumla alakası yoktur.. zaten belirttiğim gibi nezdimde hiçtir..
malın önde gideni olmuştur artık. tenis maçı sonrası şehit haberleri var ne diyeceksiniz sorusu üzerine; türk askeri oldugu kadar kürt askerlerinden de var abartmayın o kadar diyebilecek kadar... neyse.
ekranlarda ben entelim taklidi yapmakta ve başarılı olamamaktadır.ilkokul düzeyindeki ingilizcesiyle hava atabilmekte,her konuda konuşmakta ve tek amacının gündeme gelmek olduğu bir kadındır.hayvan kesip kurban yapan bir dine inanmıyorum,programda elini kaldırıp amerika amerika demeleri,kürtlerinde şehitleri var abartmayın lafları sadece gündeme gelmek istemesinden kaynaklanıyor.
nefret edilen itici bir kürttür. yıllarca türk halkının sayesinde bir yerlere gelmiş daha sonra hızla düşüşe geçmiş ciwan haco ile kürtçe düet yapmış artık bir kenara atılmasının zamanı gelmiş kürt kızı.
bir de hala bu kadına prim verenler, yer aldığı programı izleyenler var.yeteneği yok, yeteneğe, sevgiye saygısı yok.
dinimizi saçma sapan, yerli yersiz eleştiriyor, şehitlerin arkasından konuşabilecek, hakarete varabilecek sözler sarfediyor ancak nasıl oluyorsa bu kadın ne zaman televizyonu açsam karşıma çıkıyor.
yeter artık, yeter.
kendini bir bok sanan bu orospumsudan hala bıkmadıysanız, ben daha söyleyebilecek bir söz bulamıyorum.
içinde bulunduğumuz günlerde neredeyse moda haline gelmiş kürtçülük rüzgarına kendini kaptırmış kişidir. ya eylem ve söylemleriyle gündemde kalmaya çalışıyor, ya da artık bu ideolojinin peşinden koşuyor.
erol köse gibi dandik bir herifin lafına inanıp ırkçılık yapabilecek, hülya avşar'a olan temelsiz nefretlerini (yaptığı iş vs. den ötürü değil de kurmadığı bir cümle yüzünden eleştirenlere lafım) cümleyi "kürttür" yazarak bitirip ayrımcılığın dibine vurabilecek sığ, kültürsüz sözlük yazarlarının sayısının hiç de az olmadığını bize gösteren kişidir.