sözde ermeni soykırımı yalanını kabul ettirmeye çalışan biriydi.öldürülmesi kötü keşke yaşasaydı
tamamda bu kadar kutsanması acayip bir durum.sanki bu adam türk milletinin çıkarlarını savunuyordu
bu adam yüzünden hepiniz ermeni oldunuz olun zaten gidip soykırımı kabul edende sizlerdiniz şu ermenistandan
özür dileyenler...
taksim meydanı'ndaki oturma eylemine doğru yol alırken, vitrindeki televizyonların hepsinde, onun soğuk betonun üzerinde yüz üstü yığıldığı görüntüsü yayınlanıyordu.
üstü gazetelerle kapatılmıştı. nasıl ki, kurbanlıklar kesilince, kullanılan bıçak onların bedenlerinin üzerine bırakılır, hırant'ın da üzeri kaleme aldığı cümlelerle kapatılmış, ironik bir görüntü çıkmıştı ortaya.
ayakkabısının altındaki delik, yaşadığı ülkede, kof beyinleri ikna etmek, onlara barışı öğretebilmek için aşındırdığı onca yolun sonunda oluşmuştu muhtemelen.istese çok daha farklı yaşayabilirdi tabi. kimliğini unutup, sistemle çatışmadan varlık içinde yaşamını sürdürebilirdi. ama o mütevazi bir yaşamı seçti. kimliğini seçti. onurlu bir yaşamı seçti, barışı, özgürlüğü seçti...
onu ancak bu şekilde mücadelesinden vazgeçirebilirlerdi, nitekim öyle de yaptılar.
şimdi cansız bedeni, kaldırım kadar soğuk ve yerde...
kahpe bir insanın, kahpe kurşunuyla savunmasız bir haldeyken, ensesinden sıkılmıştı kurşun. çünkü onunla göz göze gelebilecek cesareti, yüreği yoktu katilin. öyle bir ayarlanmıştı ki namlu; hrant,
bir daha düşünmeyecekti, bir daha insanlara doğruları anlatmaya çalışamayacaktı, bir daha konuşamaycaktı, bir daha ne anlatmaya çalıştığının meailini açıklayamayacaktı kimelere. ama katil/katiller, o günün yüzbinlerce hırant dink'i doğuracağını hesap edememişlerdi. fikir sahipleri öldürülse bile, fikirlerinin baki kalacağını hesap edememişerdi.
o gün,
gece, ayrı bir karanlıktı. gökyüzü olabildiğince uzaklaşmış, kahpe insanların üstünü kaplamaktan kaçınmıştı adeta. kaldırımlar yastaydı.
sokaklar sessizdi.
düşüncelere, kelimelere, bütün yüklemlere ket vurulmuştu.
gökyüzünde beyaz güvercinlerden başka kuş uçmuyordu. hepsi sanki; "onu siz anlayamadınız, biz de aldık" diye mesaj veriyorlardı.
betonun soğukluğunu taşıyordu Hırant. yerde uzanan o görüntü, aynı zamanda bu ülkenin adaletiydi, akp'siydi, sistemiyidi, düşüncesiydi.
özellikle belli gruplar tarafından hedef gösterildiği halde, onu koruyamayan; kahpe katilini, -sokaklarda bir deri bir kemik it gibi gezerken- hapislerde domuz gibi besleyen hatta cezasını hafifletmek için yaşını küçük gösteren raporlar düzenleyen, düşünceyi ve düşünce adamını yok etmeye çalışan kuklalarla, bayraklar önünde poz veren,
bir zihniyetin varlığı
oysa hırant, sistemin tüm alçaklığından haberdardı ama yılmamıştı, yıllarca izlenmesine rağman bildiği doğrunun peşini bırakmamıştı. tehditlere aldırmamıştı. çünkü o her şeye rağmen yaşadığı toprağı seviyordu, gitmeye hiç niyeti yoktu. bir derviş misali gezip, anlatmak istiyordu. onu anlamaları için elinden gelse kapı kapı dolaşacaktı. o da biliyordu, kof beyinlere, lümpen düşünce yığınlarına, bir takım beyinsiz insan sürüsüne, kendi kendine mukayese edemeyip, ezberletilen cümlelerle hareket edenlere derdini anlatmanın zorluğunu. fakat nafile, anlaşılmadan kopardılar onu bizden.
o artık,
öten kuşların cıvıltısında,
yaprakları savuran esrik bir rüzgarın uğultusunda,
gökyüzünün iyi insanlara görünen o güzel maviliğinde,
insan eli deymemiş güzide ormanların yeşilliğinde,
kirlenmemiş kalplerin en şiddetli atımında,
bir bebeğe söylenen ninninin melodisinde,
en güzel şiirlerin mısralarında,
ağıtlarımızd
özgürlüğü temsil eden güvercinin masum beyazlığında yaşayacak...
Bu arada 4 yıl oldu... senin de arkandan yılları saymak istiyoruz ama senin sevdiğin gibi faili meçhul değil. bir sara krizinde dilin boğazını kilitler "inşallah"
devletin tetikçilere öldürttüğü, katillerinin hala aramızda dolaştığı insan.sadece, onun yıllardır bu ülke üzerinde kurulan iğrenç kumpasa kurban gittiğini, kafese alınarak harcandığını görmezden gelenlere acıyorum.
Deniz gezmiş ve arkadaşları gibi, nazım hikmet, atatürk , uğur mumcu, a. taner kışlalı gibi , sivasta yanan aydınlar gibi o da susturulmaya çalışılanlardan biriydi. Ama asıl susturulmak istenen bu insanlar değildi. barışı, halkların, dinlerin, dillerin kardeşliğini sonuna kadar susturmayı istiyorlardı. Ama bilmiyorlardı ki kaybedilen her savaşçının, öldürülen her güvercinin yerini binlercesi alıyordu. insanlar susturulabilir , öyle hrantın olduğu gibi kolayca da öldürülebilir. ama onların dile getirmeye çalıştığı gerçeği ne kimse öldürebilir ne de saklayabilir.
ittihatçı ziyniyetin son cinayetlerinden birisidir hrant dink. azmettiricisi israil büyük mason locasıdır. cinayeti ergenekon terör örgütü işlemiştir. bu konuda albay arif doğan ın son günlerdeki jitem itirafları manidardır.
oynanan oyun çok büyük ve kapsamlı, lakin sona yaklaşıldı.
hrant dink i türkiye cumhuriyeti nin menfaatlerini gözetme kisvesi altında siyoninst mihrakların piyonları öldürmüştür.
"ermeni köpekler, beşiktaş'ı destekler" bu söz bir taraftarlığın ne kadar aciz ve çirkinliğini göstermişti bana gittiğim bursaspor maçında. beşiktaş'ın amigosu alen ermeni olduğu için böyle bir söz edilmişti çünkü biz beşiktaş taraftarına. işte bu düşünce yüzünden öldü hrant. sadece ermeni olduğu için. oysa aç cüzdanını ne yazıyor türkiye cumhuriyeti vatandaşı. şimdi ermeni köpekler beşiktaşı destekler diye bağıranda aynı ülkenin vatandaşı, hrant'ta. ama yersen... rahat uyu hrant.
sırtından vurulmuştur , yargı süreci bitmediğinden hala yüzü koyun yatmaktadır. utanın artık. göz göre göre zaman aşımı beklenmektedir. ha gayret az kaldı. onu da salıverin.
....
Bu halk, Hrant o kaldırıma düştüğünde, hiçbir evladına ağlamadığı kadar ağlamışsa iki sebebi vardır.
Birincisi, kanlı zalimler hep atlı, devletliyken, o attan düşmüş, yoksul ve yaya kalmıştır. ispatı da altı delik ayakkabısıdır.
ikincisi, bizim isfahan zalimleri gibi davranmamız sonucunda kavuşamayacağını, kavuşturulmayacağını bile bile, bir Kerem yüreği ile "su çatlağını bulana kadar" sevmeye devam etmiştir.
Keşke bir sipahi gelse Bu hikâyenin sonu böyle bitemez! dese.
kendisini anmak ve adalet istemek uğruna iş yerinden izin alıp mesai saatinde, saat tam 3te agosun önünde olmamızı sağlayan, öldür diyenlerinin yakalanmadığı, tetiği çekenin çocuk ilan edildiği maktül.
tam 4 yıl önce daha lise sıralarındayken vuruldu.okulda yeni dönmüştüm annem babam televizyonda izliyorlardı.yerde yüz üstü yatmış üstünde gazeteler vardı.
onu daha önceden de bir kaç tartışma programında da görmüştüm.Ev halkına demiştim bu adam korkuyor baksanıza tavrına davranışlarına sesine .ilk gördüğüm zaman bile anlamıştım kortuğunu.belki sürekli tehdit alıyordu belki faili hiç bulunmayacak biri tarafında vurulacağını düşünüyordu.
Ölümünden sonra ortaya çıkan güvercin yazısı tamda bunu anlatıyordu.
ama bu korku onun gercekleri söylemesini engellemiyordu.Her yerde 1915 olaylarına, soykırım diyordu.
Yine sabah o milliyetci gerici şehirde ki okuluma gittiğimde insanların katil hemşerilerini nasıl savunduklarını gördüğümden insanların katil olabileceğini bir kaç islam milliyetcillik afyonu ile katiller sürüsünü yaratacığını gördüm.