aşk okadar güzeldir ki başa geldimi aklı baştan götürür, insan bazen iradesini kaybeder ve herşeyi haykırı verir ama bazende tek kelime bile edemeyen bir kişiye dönüşür.
Yirmi dört yaşında, iş hayatında son derece başarılı bir adam olsa bile, hoşlandığı kızla konuşacak medeni cesareti olmayan adamdır. Arkadaşları aracılığı ile mesaj göndererek itibarını yerle bir etmesi kaçınılmazdır. Arkadaşlara söylenebilecek çok fazla şey yoktur. Ne kadar anlatılırsa anlatılsın, o saatten sonra kız için bir önemi kalmaz. Çaresiz reddedilir.
o benimle konuştu, bana bir şeyler sordu fakat dilim tutuldu.
-bakar mısın?
+he? ben mi? sana mı?
-evet.
+heh, buyur canım.*
-ilkokulda sen de mi şu okuldaydın?
+hee evet. sen de mi?
-evet.
+hangi okuldaydın?(hangi hoca ile okuduydun demek isterken)
+ay şey hangi hoca?
-nurettin hoca.
+ha, tanımıyorum zaten ben onu.
-peki.
+şey.....
-?
+la o saddamı ne astılar öyle alla sen ya.
-?!?!
ve o büyük gafların ardından aklıma kendimi o an avutabileceğim o dizeler gelir; zaten aşklar hep yalan dolan, sonu hep acı hüsran. bize her sevdadan geriye kalan sadece galatasaray.
nasılsa bu kız bana bakmaz diye düşünen veya bir sevgiliyle uğraşmya üşenen erkektir. platonik takılmayı daha çok seviyordur. sevgili olunca her ulaşılan şey gibi o kızın da büyüsünün kaçmasından korkuyordur.
kızla konuşamıyorsan bırak bu işi zaten. olay tam bu değil ki. konuşursun , görüşürsün falan ama niyetini belli edemezsin. ya da karşındaki bilerek anlamamazlıktan gelir. garibim eleman da platonik takılır işte. nerden mi biliyorum diye sormayacağım. *
hoşlandığı kızı kafasında aşırı derecede abartmıştır ve bu sebeple gerçekle yüzleşmekten korkmaktadır. reddedilme korkusu değil, hayallerinin yıkılması korkusu.
o kıza ne mi olur sonra? atalarımız biliyor ne olduğunu*.