Makinada beyazlarını yıkıyorsun ve araya kırmızı bi çamaşır karışmış. Makina bittiğinde bir bakıyorsun ki tüm kıyafetlerin pembe olmuş. Neyse ki pembeyi seviyorsun? Gibi bir sey.
Gece gece midene oturacağını bilsende kokoreç yemekten alıkoyamamak gibi düşün. Şu baharatı da koyarım yanında bide kola olur. Oh mis dersin ama midene oturur. Yine de keşke yemeseydim diyemezsin.
Aşık olduğunda bi değişik oluyor. normal yaşarken yaşadığın gibi değil hatta bazen yaşamıyor gibisin. ama hiç aşık olmamışsan zaten gerçekten hiç yaşamamışsın ki.
şöyle anlatmak lazım sanırım; insanların çoğu bir insana olan aşk ile yaşar, bazıları tanrıya olan aşk ile yaşar, bazıları çocucuğunun aşkına devam eder yaşamaya, bazıları da paraya duydukları aşla.
kısacası aşk hayatın bize verdiği yaşama amacıdır.
Daha demin cayini yudumlayip maviligine hayranlikla baktigin o denizin, simdi tam ortasinda dehsetle savrulan bir gemi dumenindesin. Ne o sular zannettigin kadar temiz, ne de sen sandigin kadar yureklisin. Bir yelkenler fora desen, alip goturecek ruzgarin yeli seni en yakin sahile. Ama sen kucuk kiyametine oylesine tutuklusun ki, sallanan guvertenin gicirtisi yuregindeki cigligin golgesinde kaliyor. Alip basini gitsen liman alabildigince yalnizlik, kalip gozunu diksen denizin dibi zifiri karanlik. iste simdi cekilecek acilarin ve dokulecek yaslarin zamani geldi, cunku firtina dinene dek oylesine hicbirsey ve oylesine hickimsesin.
Başlarda 'OMG ne kadar güzel' diye dünyanın en mutlu insanı olursun. Ortalara doğru onun ilgisi azalmaya başladığında konduramazsın, kendine yediremezsin seni sevmediğini. Sonunda da 'kolum kopsa bu kadar acımazdı içim' dersin...
Sonuç olarak bir insanın başına gelebilecek en güzel şey gibi gözüken, kalbinde oluşturduğun bir zehirdir aşk...sonunda işte o zehir bütün bedenini ele geçirir, süründürür ama öldürmez.