hissedersin ama anlatamazsın bir türlü dilin varmaz söylemeye karşıdakinin tepkisi nolacak diye kaç geceyi uykusuz geçiririz. günler boyu düşünüp dururuz en sonunda o karşımızdadır ancak yine dilimiz tutulur söyleyemeyiz işte bu aşktır.
küçükken annemin yaptığı un kurabiyeleri vardı, ortaları açık şekildeydi, fırından çıkar çıkmaz annem ortalarını reçelle doldururdu, çilek reçeli...o kurabiyeyi ağzıma her attığımda gözlerimi kapatıp yerdim. çilek tadı kurabiye bi de ... işte onu hala anlatamıyorum ama hissediyorum şu anda bile...şimdi okulun karşısındaki pastaneden, başka yerlerden kurabiyeler yiyorum ama hiç birisinde o hissettiğim ama anlatamadığım şey yok...belki de o zaman çoçuk olduğum ve oyunun en acıktığım yerinde annem onu getirdiği için bu kadar çok sevdim o kurabiyeleri, güzel olan anıları hatırlattığı için.
hissedildiği halde adlandırılamayan şeylerdir belki. iyi veya kötü bir şey olacağı zaman kalbin neredeyse ağızda atması gibi adı konmayan, konamayan anlardır mesela. anlatılmaz korkulur sadece...
kişiye has özelliklerdir bunlar aslında. aşık olmuşsundur geberirsin onun için. ama bunu kimse farketmez. o bile. iskandinavlık kökenlerin araştırılır hatta. üzülmüşsündür. ağlamaklısındır ya da. ağlayamazsın. herkesin yanında ağlayanlara her zaman hayranlıkla bakarsın. şiirlerden nefret edersin. okunmasına bile tahammül edemezsin. şiir yazanları kıskanırsın çünkü.
birilerinin size duyduğu saygıdır. saygı görüldüğünüzü bilir, hisseder ve haz duyarsınız, gururunuz okşanır ama "lan bana saygı duyuyorlar" diyemezsiniz.
zamanla meecburiyetten adını bile unutacağı birine o kadar büyük bir sevgi duymak ki adını koyamamak ve sevilen insana bunu hiç bir zaman söyleyemeyecek olmanın verdiği hisdir.
bazen hissedilenlerin büyüklüğünü anlatabilecek kelimelerin bulunamamasından bazen de anlatmanın hissedilenlerin büyüsünü bozacağına dair oluşan bir histen ötürü meydana gelen durum.