Denenmiş, tespit edilmiş ve onaylanmıştır. Tanıdığınız yakın birine anlatıp; "acaba bir gün aramız bozulursa koz olarak kullanır mı?" şüphesi ile yaşamaktansa gidin, hiç tanımadığınız birine anlatın daha iyi. Niye daha iyi? En başta ortak arkadaşlarınız yok, kafanız rahat, şüpheyle yaşamayacaksın. Anlatıp rahatlayacaksın. Daha ne olsun?
insan en çok bildiği şeylerin esiri olur ve de tanıdıklarının. en yakın arkadaş denen kişiye bile anlatamadıkları olur bazen insanın. aile ise, bir ''aile'' olgusu taşımasına rağmen esasen en uzak kimselerdir insana. nasıl anlatırsın ki? seni anlamak yerine yargılayan gözler, daha sonra o kişinin eline koz vermiş olmanın iç hesaplaşması derken. insanın içinde tuttuğu derdi anlattıkça azalmak yerine bir tümör gibi büyür adeta.
artık derdinin değil de, derdini anlattığının kölesi olmak vardır bazen ve bu olsun istemez hiç kimse. nasıl da yalnızız değil mi en yakınlarımızın bile arasında.
ama hiç tanımadığın kimse öyle değildir, haksız olsan da hak verir ahlaksız olsan da koy verir. belki de reel yaşantısında hiç adam yerine konmayan biri ise o kişi. sanki seni dizinin dibinde derdini döken en samimi, en kadim dostu belleyip dinler hak verir. duymak istediğin cevaplar alırsın ondan. ''anlatacağım her şeyi, anlatmalıyım'' dediğin çoğu şeyi bir pınar gibi akıtabilir en yabancı insanlar kafalarımızdan.
hem yabancı kişi kendiniz olunca da bir değer atfediyor insan kendine. bir sağlama yapıyor. ''tüm insanlar benim gibi, bildiğim her şeyin canlı somut örnekleri'' deyip aynı sefaletin içinde mutlu olmaya bir kapı açılabilir o halde.
bir kere risk yok. biz insanlar korkarak yaşayan, öyle düşünen; öyle düşündüğü içinde yaşamayı beceremeyen sessiz ve yalnız çoğunluk değil miyiz?
eğer bir fanusun içindeysek her birimiz, hani jelatin misali etrafımızı kaplayan ''ah bir anlatsam'' dediğimiz şeylerin perdesini yırtabileceğimiz bir kişi, sadece bir kişi olsa neler vermezdik her birimiz. hani adını hatırlayamadığım bir kitapta diyordu ya ''eğer o tek insan var olsa yeterdi'' diye.
işte o tek insan bir yabancı olabilir.
bu bağlamda bu çağın insanları gerçekten şanslı. eskiden yalnız olup da yalnızlığını dışa vurana ya edip (edebiyatla ilgili) derlerdi ya da deli. şimdi ise bunu yapana cool deyip özeniyorlar, değişiyor algı. 100 yıl sonra da değişecek. nereye varacak acaba? keşke nuh gibi 950 yıl yaşayıp şahid olsam insanların asırlarca süren değişmez kaderine. yalnızlığına yani.
sosyal medyanın hayatımızı ne denli sardığı ortada. bir ''yalnızlar kumpanyasına'' döndü artık. şimdi herkes birbiri ile tanış ama bir o kadar da yabancı.
bu ismin altına sakladığım saçma sapan gibi görünen bu mecra; esasen çoğu insanın olağan terapilerinden biri. farkında olmadığın yan etkisiz antidepresan gibi düşün. zararları olmakla birlikte sosyal medyanın bu yönüyle kalender bir tarafı var muhakkak.
muhakkak ki hak verilir bir ''tanımadığa'' ihtiyacı olan herkese. ama bu tanımadığı da ince eleyip sık dokumak gerek.
kötü de olsa, kirli de olsa o yaşadıkların senin. senin eserin. paylaşıp değersizleştirmek gibi bir risk de var. diyorum ya, bu hayat ''yaşayamamak'' üzerine kurulu. katiller ile deliler tadına varıyor sadece bu hayatın.
bir yabancıya anlatıp kurtulmaya hak verdiğim kadar; sessizce ve kimseye aksettirmeden onlarla, o uktelerle o keşke anlatabilseydim denenlerle gömülmeyi daha kutsal sayıyorum. böyle gömüleceğim...
şimdi yanından geçerken baktığın o mezar taşının sahibinin neler vardı içinde kim bilir. ne yaşamış, ne görmüş ne yeyip içmişti kim bilir.
eğer biliyor olsan o mezarda yatanın en gizini bile. bu, senin kendini ayrıcalıklı hissetmene yeter ve artardı.
iç çeke çeke, ''insanım ben'' diye bağırır biraz zevk alırdın bu anlamsızlıktan.
anlatmamanızı tercih ederim. gelin, geleceğe sırlı mezarlar bırakalım. en iyi miras bu olsa gerek.
kimisi için bir haristân kadar tehlikelidir; atılacak her adımda kişinin ağzından çıkabilecek her "sırlı" sözcük bir dikene takılan ipek gibidir, her adımda takıldığı yerden yırtıldıkça yırtılır ve mahrem her şey ifşa olmaya başlar.
kimisi için de gülistân gibi dostâne ve samimidir; içine girildikçe bu gülistanın o tatlı kokusu canınıza ve ruhunuza sinmekte, huzur vermekte, gül yapraklarının o gönül yumuşatan renkleri insana evindeymiş hissi verir, huzur salar gönlüne.
iş mihmandarda; bahçivandadır.
Gerçekten sıkıntınız varsa ve tanımadık birine anlatmak istiyorsanız bunu bir profesyonelle yapın. Kesinlikle sizden daha iyi ruh biliminden anlamayan birine sırf anlatmak olsun diye anlatmayın çünkü daha fazla zarar verebilir. Psikologlara gidin. Her yerde varlar.
bi süredir yapmadıgım eylem. saçma sapan akıllar vermeyeceği için, seni sadece sen olduğun olduğun için dinleyecek biriyle dertleşmektir. terapi etkisi yapar.
Çıkarsız , saf bir paylaşım türüdür . Tanıdıkların gibi sinsi planlar yapmayacağını , seni arkandan vurmayacagını bilirsin. Herşeyi yargılanma , ayıplanma korkusu olmadan anlatabilirsin . En rahat içini dökebileceğin durumdur .
yaptım , çok rahatlıyosun. iyiyi kötüyü ne varsa olduğu gibi anlatıyosun çekiniceğin saklıcağın bişi yok . Çünkü ne o seni tanıyo nede sen onu . Hele bide anlattığın kişiyi bi daha görmiceksen tadından yenmezz .
sadeliğin, dobra ve kendin olmanın, monotonluktan uzaklaşıp dilediğin şeyin gerçeklerini anlatmanın ve rahatlığın bir örneğidir. hep yaparım, en ağır felsefemi anlatırım, dinliyor mu diye de hiç bakmam, o anki terapi ömre bedeldir.