gönlünüzü kıpırdatır elbet bir buğulu ses, bir kırık kalp. siz de kırıksınızdır bir çocuğun attığı topla tuzla buz olmuş bir pencere camı gibi. tamamlasın istersiniz eksiklerinizi, yenilesin, onarsın sizi. fakat bir yandan da her heyecan beyhudedir bilirsiniz. zira beklenen hiçbir zaman gelmemiştir, gelmeyecektir. ama gönül uslanmaz beklemekten.
ömür biter, yol bitmez...
boşuna üzülme, kendini yiyip bitirme sebebidir. zaten gelmeyecektir. ama insanoğlu işte; her daim gözü kapıdadır, beklenen kişinin bir gün çıkıp geldiğini düşünür, kendini avutur, kendi yalanlarına inanır, mutlu olmayı ister. bu anlık mutluluk kısa sürelidir ama; gelmediğini görünce gözler dolar, vücut çöker yaşama tutunma isteği azalır kaybolup gider. geride kalan sadece boş gözler ve boş umutlardır.
asla gerçekleşmeyecek bir olasılığa pamuk ipliğiyle bağlanmaktır. bu ipliğin ucundaki kişi; ruh ve beyin durumuna göre iki umu arasında sarkaç gibi gider gelir: inanç anlarında sevgilinin gelebileceği umudu; inançsızlık anlarında da hiç gelmeyeceği bilinci..
pamuk ipliği, salınımın en çok da ikinci evresinde kopmaya meyillidir..
ip koparsa içine düşülecek girdap bellidir. (bkz: depresyon)
o umut vermek istemese de içinizde umut vardır. belki hala seviyor diye düşünürsünüz. kaybetmek istemezsiniz. sonra sorarsınız kendinize; sevse neden gitsin ki? cevap veremezsiniz. içinizi burkan durum.
neyi bekliyorsun arkadaş? bakındın sağa sola. o yanda iyi adamlar yok dedin. diğer yanda seni kandırdıklarını gördün. tavsiyelere kulak asmadın ama öyle bir yere geldin ki kayalık. yükseklik korkusu var sende biliyorsun. ama öyle yüksekte bir yere gelmişsin ki, uçurum kelimesi, bu durumu tanımlamıyor. hiç korkmuyorsun elini iki yana açıyorsun. bilinmezliğe atlıyorsun. yüzüne rüzgar çarpıyor çok hızlanıyorsun.
beklediğin neydi hayatta, hayallerin neydi? ne kadar hırsın vardı. başaracağım, benim içimde gizli bir güç var diyordun. bir anlık gaz mıymış?
evet...
yakışıklı değilsin bilader, tamam dünyanın en güzel kızını da aramıyorsun. amacın da aslında bu değildi. bu sikindirik hayatı yaşamak ne acı.
bazen kafayı dağıtmak, her şeyden uzaklaşmak, bazen hayata sapasağlam sarılmak. işte bu gelmeyecek birini beklemek...
her zaman boşluğunu hissedersin ama dolduracak birşeyin yoktur, dolmayan boşlukları kendin kapatmak istersin, izin vermezler, özlersin özletmezler, beklersin bekletmediklerini düşünürler, sadece senin iyiliğin için, ama yatmadan önce hep dışarıya bakarsın, sokak lambasının altında bir gölge var mı diye...sadece beklemeyi sevmektir ki hiç gelmeyecek biri... daha iyimser bir şekilde tarif edersek gelmesini istediğin ama asla gelmeyeceğini bildiğin kişidir. beklemek isteyen beklesin ama şunu da bilsin beklemek sonsuza kadar olmaz hiçbir zaman.
her gün beklemenizi sağlayan , fakat gelmediği için her gece ağlayarak uyumanızı sağlayan durum. gelmeyeceğini bilmek mi daha acı yoksa boşa umutlanmanız mı? yine de vazgeçilmez ya beklemekten!
vapuru mu kaçırdı? treni mi kaçırdı? otobüsü mü kaçırdı? uçağı mı kaçırdı? hangi lanet şeyi kaçırdı da gelmiyor?
gelecek olan bekletmez, gelecek olan gecikecek gibi olsa bile haber verir, kandırmayın kendinizi hemde "hiç" olduğunu bile bile üstelik...
sende insan evladısın, "o"nun olduğu gibi seninde bir yüreğin var, yazık etme kendine...
bekletenin ömrü bekletilmekle geçsin, savur gitsin gökyüzüne...