hepimizin doğmuş olması kadar korkutucu ve tuhaftır.
ölümünün belirsizliğinden korkuyoruz ama yaşamın kendisi de başlı başına bir belirsizlik değil mi? eğer hayat ve sonrası hakkında her şeyi bilseydik emin olun ölümden bu kadar korkmazdık. yoksa sizin korkunuz öldükten sonra vücutlarınıza ne olacağı mı? dürüst olun çoğumuzun korkusu bu.
biraz hayal edersek eğer, doğmuş olmanın kesin bir zamanı var mıdır acaba? annelerimizin karnından çıkıp ilk nefes almamızla mı başlıyor hayat? yoksa bu bir süreç olabilir mi? anne karnından çok çok öncelere dayanan temeli?
ölümde böyledir belki bilemeyiz, belkide kalbimizin durmasıyla başlayan ve daha başka şeylerle devam eden..
yinede suç bizde değil, suç ölümü bize böyle anlatanlarda.
ölüme karanlıktır diyenlerde
ölüm sondur diyenlerde. bizim böyle bir ortamda buna inanmaktan başka şansımız yoktu. ve şimdi ölümü korkudan kalbimiz titreye titreye bekleyeceğiz. ve belki yine bu yüzden karanlığa gömüleceğiz.
DOKUZUNCU DEVA:
Ey Hâlık'ını tanıyan hasta! Hastalıklardaki elem ve tevahhuş ve korkmak ise; hastalık bazan ölüme vesile olduğu cihetindendir. Ölüm, nazar-ı gaflet ve zahirî cihetinde dehşetli olduğundan, ona vesile olabilen hastalıklar korkutuyor, telaş veriyor.
Evvelâ bil ve kat'î iman et ki: "Ecel mukadderdir, tegayyür etmez." Çok ağır hastaların başında ağlayanlar ve sıhhatleri yerinde olanlar ölmüşler, o ağır hastalar şifa bulup yaşamışlar.
Sâniyen: Ölüm, sureten göründüğü gibi dehşetli değil. Çok risalelerde gayet kat'î, şeksiz, şübhesiz bir surette, Kur'an-ı Hakîm'in verdiği nur ile isbat etmişiz ki: Ehl-i iman için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir; hem dünya meydanındaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten bir paydostur; hem öteki âleme gitmiş yüzde doksandokuz ahbab ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir; hem hakikî vatanına ve ebedî makam-ı saadetine girmeye bir vasıtadır; hem zindan-ı dünyadan bostan-ı cinana bir davettir; hem Hâlık-ı Rahîm'inin fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir. Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında budur; ona dehşetli bakmak değil, bilakis rahmet ve saadetin bir mukaddemesi nazarıyla bakmak gerektir. Hem ehlullahın bir kısmının ölümden korkmaları, ölümün dehşetinden değildir. Belki daha fazla hayır kazanacağım diye, vazife-i hayatın idamesinden kazanacakları hayrat içindir. Evet ehl-i iman için ölüm, rahmet kapısıdır. Ehl-i dalalet için, zulümat-ı ebediye kuyusudur.
Daha genciz neler neler yapacaz gökkuşağının altından geçeceğiz, bütün hazları yaşayacağız ve dahası meraklarımıza soru işaretlerimize cevap bulacağız ama kapa çaldı
-kim o
-azrail
-kime bakmıştınız( yusuf yusuf yusuf yusuf.....)
-aç kapıyı ben aradığımı tanırım
-şimdi git 50 yıl sonra gel
diyemeyecimize göre sonumuz hayrolsun, o kadar da güzeldi ki dünya ah ahhhh.