şöyle bir de hikayede geçmekte olan durumdur. kurtarmak için bir şey yapamasak da, gülümsetmek için daime çaba sarfetmek gerektiğinin örneğinidir.
anne altı yaşındaki lösemiyle savaşan oğluna bakarken dalıp gitmişti. kalbi acı içinde olmasına rağmenkararlılık duygusunun da etkisini hissediyordu. her ebeveyn gibi o da oğlunun büyümesini ve umutlarını gerçekleştirmesini istemişti. ama bu artık mümkün değildi. löseminin buna fırsat tanıması olası değildi. oysa o oğlunun hayallerini gerçekleştirmesini istiyordu. - "bob! büyüyünce ne olmak istediğini hiç düşündün mü? hayatında neler olmasını dilediğin ve hayal ettiğin oldu mu?" diye sordu. - "anneciğim ben büyüyünce hep itfaiyeci olmak istedim". anne gülümsedi ve.. ''dileğini gerçekleştirebilecek miyiz bir bakalım'' dedi. daha sonraarizona'daki itfaiye müdürlüğüne gitti ve orada yüreği en az arizona kadar büyük itfaiyeciler ile tanıştı. ona oğlunun son isteğinden söz etti ve oğlunun itfaiye arabasına bınip şehirde küçük bir tur atmasının mümkün olup olmadığını sordu. - ''bundan daha iyisini de yapabiliriz. eğer oğlunuzu çarşamba sabahı saat yedide hazır ederseniz onu o gün şeref konuğu yapar itfaiyeci kimliğine büründürürüz. bizimle itfaiye müdürlüğüne gelir bizimle yemek yer yangın söndürmeye gelir. hatta bize ölçülerini verirsen ona üzerinde arizona itfaiyecilerinin sarı renk üzerine işlenmiş ambleminin olduğu gerçek bir itfaiyeci kostümü diktirir lastik botları ısmarlarız. hepsi arizona'da üretiliyor.'' üç gün sonra itfaiyeci bob'u aldıona elbisesini giydirdi ve hasta yatağından itfaiye arabasına kadar eşlik etti. bob itfaiye arabasına kuruldu ve müdürlüğe doğru yol almaya başladı. kendini çok mutlu hissediyordu. o gün arizona'da tam üç yangın ihbarı olmuştu. değişik itfaiye arabalarına hatta itfaiye müdürlüğünün özel arabasına da binmişti.yerel televizyonlar da onu izleyip çekmişlerdi. hayallerinin gerçek olması gösterilen sevgi ve ilgi bob'u o kadar etkilemişti ki doktorların söylediğinden tam üç ay daha fazla yaşamıştı. bir gece bütün yaşam belirtileri dramatik bir şekilde yok olmaya başlayınca hiç kimsenin yalnız ölmemesi gerektiğine inanan başhemşire aile bireylerini hastaneye çağırdı. daha sonra bob'un itfaiyede geçirdiği günü hatırladı ve itfaiye müdürlüğüne telefon açıp bob'un bu dünyaya veda ederken yanında özel kıyafetleri içinde bir itfaiyecinin bulundurulmasının mümkün olup olamayacağını sordu. itfaiye müdürü; - ''bundan daha iyisini de yapabiliriz. beş dakika içinde oradayız. bana bir iyilik yapar mısınız? sirenlerin çaldığını duyduğunuzda yangın olmadığı anonsunu yaptırabilir misiniz? sadece itfaiyecilerin önemli bir meslektaşlarını ziyarete geldiklerini söyleyiniz ve lütfen onun odasının penceresini açınız'' diye yanıtladı. yaklaşık beş dakika sonra hastaneye çengel ve merdiven taşıyan kamyonet ulaştı. merdiveni açtı ve bob'un 3.kattaki odasına doğru yaklaştı. tam ondört itfaiyeci bob'un odasına tırmandılar. annesinin izniyle onu kucakladılar ve ona onu ne kadar sevdiklerini söylediler. ölümle pençeleşen bob itfaiye müdürüne baktı ve; - ''efendim ben şimdi gerçekten itfaiyeci miyim?'' diye sordu. - ''bundan şüphen mi var bob?'' diye yanıtladı müdür. bu kelimelerden sonra bob gülümsedi ve gözlerini sonsuza dek kapattı.
yapılması gerekeni bilipde yapılamıyorsa demek ki cesaret eksiktir. yok eğer yapılması gereken de bilinmiyorsa önce oturup akıl yürütmek lazım herhalde.
farkında olan birşey yapar. örneğin eliniz yansa hızla ısı kaynağından uzaklaştırırsınız. şeker hastası iseniz ayağınız yanar farkında olmazsınız. yani hiçbir şey yapmıyorsanız bir şeylerin farkında değilsiniz demektir. tarihten bir örnek: istanbul hükümeti yapacak birşey yok diye beklerken anadolu'dan yokluk içinde aksiyon hareketi başladı. demekki anadolu olayın farkındaydı istanbul farkında değildi.
iddaadan sürekli olarak kaybetmektir. yeni kuponlar yapıp kaybettiklerini geri alma istegidir. ancak yeni kuponarında kaybettigini görünce kalınan çaresiz durumdur aslında.
korkmak yada olayla ilgili açık vermekten çekinmek. herşeyin farkındaysan ilk önce kendini biraz yüreklendirip olayı açığa çıkarmak yada üstüne gitmek lazım. aman be deyip geçmek çok kolaydır ama inandığın değerlerin sonucuna ulaşmak insanı inanılmaz motive ediyor ve kendine olan güvenini artırıyor. inanıyorsanız kendinize, yürüyün be kardeşim kim tutar sizi.
farkında olduğun şeyler farkında olamayacaklarının teminatıdır. hayat akıl ile zeka arasında bir voleybol maçıdır. bir zeka vurur smacı , bir akıl vurur. önemli olan bir ömür boyu file hakemi olup o maçı idare etmektir. popüler konfüçyusçuluk yapar bir havada gördüm kendimi ancak konu derin ne yapayım.*
edit : kalbi ile beyni arasındaki yolları kapatanlar için yazılmıştır.
mümin sekmana göre atalet demektir.
Yapmanız gereken şeyi bilirsiniz yapmazsınız.
yaptığınızda size sağlayacağı katkıyı bilirsiniz yapmazsınız.
Sürekli ertelersiniz.
işte buna atalet denir.
(bkz: atalet momenti)*
--spoiler--
...Baylar, yemin ederim, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; hem de tam anlamıyla, gerçek bir hastalık. normal bir insanın anlayış gücü çok olmamalıdır. 19. yüzyıl aydınının payına düşen anlayışın yarısı, dörtte biri, hatta daha azı günlük yaşantımız için yeter de artar bile...
--spoiler--
söyleyeceğin şeylerin birçok şeyi değiştireceğini bilmek; ama büyük insanları kızdıracağını da bilmekten dolayı korkmak, çaresizce olayları akışına bırakmaktır. bu olay insanın içini yavaş yavaş kemirir, parçalar. günler geçer; demlik demlik çaylar, paket paket sigaralar eşliğinde bu olay düşünülür; ama hiçbir şey yapılmaz, yapılmak istenmez. bir süre sonra iş işten geçer, ve kişi hala bir zamanlar bir şeyleri değiştirebileceğini düşünmeye devam eder, yapabilirdim der. bununla kendini avutarak hayatına devam eder. ama kendini göstermesi için eline geçen şans kaçmıştır ve yenisi asla gelmeyecektir.