ezanın türkçe olup olmamasını tartışan, başörtüsünü zorunluluk olarak görüp daha kuran'ı kerim-i anlamadan hacılardan hocalardan duydugu laflarla kafasına bez baglayan, inanmayanlara saygı göstermek yerine hakaret eden, sakal uzatmanın onun izinden gitmek için yeterli olabilecegini düşünen, islamı siyasi bir propaganda haline getirip bunun üzerinden rant saglamayı amaçlayan, hergün götünden hadis-i şerif uydurup piyasaya hz.muhammed'in lafıymış gibi zerk eden insanları görse çok üzülecegini düşündügüm gelmiş geçmiş en büyük, en içten örnek alınması gereken insan ve müslüman.
Var oluş sebebimiz. Bir hadis-i kutsi şöyledir: "Sen olmasaydın, sen olmasaydın ya Muhammed, kâinatı yaratmazdım; var olan hiçbir şeyi var etmezdim."
Kendisinin bu konudaki hadisi de şöyledir:"Daha Âdem ruh ve ceset arasında iken, yani yaratılmadan, ben nebi idim."
Allah'ı görebilen tek varlıktır. Mirac'a çıktığında Allah'la arasında iki ok mesafesi olduğu söylenir. Gökyüzüne çıktığında (Miraç'ta) tüm gezegenler yanına gelip kendisine selam vermişler, hal hatır sormuşlar, kendilerine şefaat etmesini dilemişlerdir. (bkz: su kasidesi)
insanlığın kurtuluşu için yüce yaratıcı tarafından gönderilen, alemlere rahmet olan ve insanlık için çekmediği dert kalmayan uluların ulusu yüce kurtarıcıdır. insanlık onunla var olmuş onunla felaha ermiş onunla kurtuluşu bulmuştur. Çevresinde toplanan ashabına hep doğruluğu anlatmıştır. Doğumunu kutluyoruz.
Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin dünyaya teşrifleri tüm insanlığa, mahlukata ve kainata rahmet olmuştur. Doğumu öncesinde, doğumu esnasında ve sonrasında bir takım hadiselerin gerçekleştiğini çeşitli siyer kaynakları haber vermektedir.
Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz kişilik olarak kainattaki varlıkların en şereflisidir. O insanlık haysiyetinin kaybolduğu, fıskın, fücurun, sefahat ve dalaletin, kötülük ve ahlaksızlığının, putperestliğin itibar gördüğü bir zamanda Arabistan'da dünyaya teşrif etti. Onun zuhuru, adeta hayvanî bir hayata dalmış sîneleri bu hayattan hakiki insanlık; izzet, şeref ve haysiyetine kavuşturacak bir ikbal müjdecisi oldu. Efendimiz insanları muhabbet deryasına götürecek olan yegane rahmet pınarı idi. Kainatın Efendisi sallallahu aleyhi ve sellem putların hakimiyetine, gönüllerin ifsadına, her türlü haksızlığa ve insanlık dramına son verecek peygamberler zincirinin son halkasıydı.
Bu sebeple O'na "Hatem'ül-Enbiya"(1) denmişti. Peygamberlerin son incisi Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin getirdiği nurlu ışığından insanlar faydalanacak ve bu ışık zifiri karanlıkları aydınlatacak bir meşale olacaktır. O'nun varlığının kainatın varlık sebebi olarak gösterilmesi de bu sırra işaret etmektedir.
DOĞUMUYLA MEYDANA GELEN HARiKULADE OLAYLAR
Bu mevzuda asıl üzerinde durulması gereken olaylar, kainatın Efendisi sallallahu aleyhi ve sellemin insanların ruhunda meydana getirdiği değişikliklerdir. Harikulade olaylar adı altında siyer kitaplarımızda yer alan hadiseler akıl ve basiret sahiplerini düşünmeye sevk edecektir. Teberruken Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin doğumuyla meydana gelen olayları şu şekilde sıralayabiliriz:
Dünyaya teşriflerinde bir yıldızın doğması ki, kainatın Efendisi sallallahu aleyhi ve sellemin doğumunun gecesinde bir yıldız parlamıştır. Yahudi âlimleri bu yıldızdan ahir zaman peygamberinin dünyaya geldiğini anlamışlardır.(2) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kendisinden bahsederek şöyle buyurmuştur:
"Ben dedem ibrahim'in duası, kardeşim isa'nın müjdesi ve annemin rüyasıyım"(3)
isa aleyhisselam ise israiloğullarına,
"Benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim demişti." (4) isa aleyhisselamın bu müjdesi insanlara bir ümit kaynağı olmuştur.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin annesi Âmine hamileydi. Bir gece rüyasında: "Sen bu ümmetin efendisine hamilesin!" diye müjdelenmesi ve çocuğun doğduğunda "Muhammed" olarak isimlendirilmesinin(5) emredilmesi, kainatta meydana gelecek yeni olayların habercisinin olağan üstü bir şahsiyet olacağını ortaya koymaktaydı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in doğumu ile meydana gelen harikulade olayların beyanında merhum Zekai Konrapa:
“Kabe içinde bulunan putlar yüz üstü düşüp kırılmış, Medayin Şehri'nde Kisra (iran hükümdarı)'nın sarayı sarsılmış ve 14 sütun yıkılmış, istahrabat şehrinde ateşe tapanların, bin yıllık ateşgede(tapınakta yaktıkları ateş)leri sönmüş, Sava Gölü kurumuştur.” demektedir.
Bunlar gibi daha nice olayların hakikati, bazı alimler tarafından şöyle açıklanmıştır: Kırılan putlar, dünyaya gelen Zat'ın zifiri karanlığı (şirki) ortadan kaldıracağını, ruhlarda pak, nezih ve saadet dolu tevhid (tek Allah) inancını bayraklaştıracağını gösteriyordu.
Yıkılan Kisra'nın sarayı değil, bütün iran'ın saltanatı, Bizans'ın satveti, Çin'in azametiydi. Sönen ateş, Mecûsîlerin ateşgedelerinde parlayan alevi değil, bütün dünyada küfrün ateşiydi. Kuruyan Sava Gölü değil, putperestliğin hakimiyeti, zerdüştlüğün kuvveti, Hıristiyanlığın üstünlüğüydü.(6) Nitekim on dört sütunun yıkılışının sırrı, iran Devleti'nin on dört hükümdarının idaresinden sonra Kadisiye'de Hatem'ul-Enbiya Efendimiz'in ordusu tarafından islam topraklarına katılması ile açığa çıkmıştı.(7)
Kainatın bu olaylarla değişimi, Busra saraylarından Şam bölgesine ve batıdan doğuya kadar her tarafı aydınlatan bir nurun yükselişi, Efendimizin olağanüstü bir şahsiyet ve peygamberlerin son incisi olduğunun bir göstergesidir.
KAiNATA GÖNDERiLEN RAHMET BULUTU
Kainatın Efendisi Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellemin peygamberliği ve rahmeti evrenseldir. Belli bir zaman ve belli bir bölge ile sınırlı değildir. Allah Teâlâ:
"(Rasûlüm!) biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik."(8)
"De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim."(9)
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin de Kur'an-ı Kerim gibi kainata gönderilmiş ve evrensel olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü o, insanlığın yararına olan güzel ahlak esaslarını Kur'an ışığında ortaya koymuş, zatında üsve-i hasene (güzel örnek)(10) olarak yaşamış, yaşatmış ve yaşatacak örnek nesiller yetiştirmiştir. Aile hayatından toplum ve devlet hayatına varıncaya kadar O'nda merhamet, şefkat ve sevginin derin izleri görülür.
Ashap tarafından müşriklere beddua etmesi istendiğinde o rahmet ve merhamet Peygamberi sallallahu aleyhi ve sellem:
"Ben lanetçi olarak gönderilmedim. Ben yalnız rahmet olarak gönderildim."(11) buyurdu.
O, ilahî haşre kadar kainata gönderilen rahmet peygamberiydi. Çok sevdiği yurdu ve çıkmayı hiç düşünmediği Mekke'den çıkaranlara bile merhamet etti. Kendisini taşlayan Taiflileri, öldürmeye karar veren Ebu Süfyan'ı ve karısı Hind’i, amcası Hamza'yı şehid eden Vahşi 'yi ve tüm Mekkelileri affetti. Bu merhamet örnekleri O’nun kainata rahmet olarak gönderilmesinden başka ne ile açıklanabilir?
Hatem'ün-Nebiyyin Efendimiz yalnız inananları değil, kendisine inanmayanları da düşünüp, akıbetlerinin acısını içinde hissediyor ve onların hidayete ermeleri için adeta kendisini helak edercesine çalışıyordu. Allah Teâlâ:
"(Rasulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın!"(12)
"Rasule düşen vazife ancak tebliğ (duyurma)dır." (13)
Peygamberler dizisinin son incisi Efendimiz'in hayat değiştiren cihadının temelinde merhamet ve sevgi vardır. Bu sevgi ve merhamet ümmetine düşkünlüğünün bir işaretidir. Kur'an-ı Kerim'de:
"Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü'minlere karşı rauf (çok şefkatli), rahim (çok merhametli)dir."(14)
Allah Teâlâ bu iki ismi efendimize de vermiş ve diğer peygamberlere vermediği bu isimleri sadece O’nda birleştirmiştir. Allah Teâlâ kullarına nasıl şefkatli ve merhametli ise Allah Rasulü de o derece ümmetine şefkatli ve merhametlidir. Ümmetinin hayrını ve iyiliğini ister. Allah'ın rızasını ve cennetini kazandırmak için tüm gücüyle çabalar; ümmetinin sıkıntıya düşmesi O’nu üzer ve O’na ağır gelir. Çünkü O, kainata rahmet ve gufran vesilesiydi. O, mü'minlere hidayet, münafıklara öldürülmekten kurtuluş, kafirlere de toptan azap edilmeyişi ve hemen azabın verilmemesi açısından rahmetti. Geçmiş kavimlere henüz peygamberleri hayatta iken toplu halde azap geliyordu. Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz kendisini tarif ederken şöyle buyuruyor:
"Ben Muhammed'im, Ben Ahmed'im, rahmet peygamberiyim, tevbe peygamberiyim ve savaşlar peygamberiyim."(15)
Beşerî ilişkilerde şefkat, rahmet ve sevgi çerçevesinde zirveyi temsil eden Peygamberimiz, düşmanlarının helâkini istemediği gibi bunun da ötesine geçerek, kendini üzen ve yaralayanlar için lanet etme yerine hidayet duası ediyor:
"Rabbim kavmime hidayet ver. Zira onlar bilmiyorlar." diyordu.
insanları müjdeleyen ve uyaran(16), şahid, hidayet ve hak din ile gönderilen(17) Allah'ın Rasulü peygamberler zincirinin son halkasına(18) uyabildiğimiz takdirde ilahî muhabbet ve mağfirete erişeceğimiz müjdesi verilmiştir(19). Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz nurlandıran bir ziya(20) olarak gönderilmiştir. O, Rasul'üs-Sakaleyn ve Ulu'l-Azim peygamberlerdendir.(21)
O'nun tebliği kıyamete kadar geçerli olacağından O sünnet-i seniyyesi ile her zaman dipdiridir.
RAHMETi ELDE ETMENiN YOLU
Saymakla sonunu getiremeyeceğimiz özellikleri ve güzellikleri ile kainatın efendisi, peygamberlerin son incisi, şefkat ve merhamet abidesi Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetini, güzel modelliğini, insana yönelik tebliğ ve irşadını, zaman ve mekan sınırlarını aşan, her dönem ve yörede geçerliliği devam eden söz ve davranışlarını doğru olarak öğrenmek ve yaşamak bizim yolumuz olmalıdır.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin söz ve davranışları her çağda ve yörede yaşayan insanlar için bir rahmet ve saadettir. Kainattaki düzenin ve insan özünün odak noktası olan tevhidin tüm peygamberler ve Hatem'ün-Nebiyyin tarafından ısrarla üzerinde durulması insana verilen değeri ve görevini anlatmaktadır. Değerinin ve görevinin ne olduğunu anlayan insan,
"Sözlerin en güzeli Allah'ın kitabına, yolların en güzeli Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin yoluna"(22) sarılacaktır.
Allah Teâlâ'nın kitabına, Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemin yoluna tutunan asla sapıtmayacak aksine evrensel rahmete kavuşacaktır. Kaliteli müslüman olmamızın yolu da islam'ı bu iki kaynaktan öğrenip yaşamaya bağlıdır.
"Ümmetimin sonlarına doğru, mescidlerini süsleyip te kalplerini harabeye çeviren topluluklar görülür. Onlar, elbisesine verdiği önemi, dinine vermeyecek.Dünyalığı yerindeyse, dinlerine ne olduğuna aldırmayacak." buyurmuş peygamberdir.
kuran-ı kerim haricindeki diğer 3 büyük din kitabında da (bkz: tevrat) (bkz: zebur) (bkz: incil) son peygamber olarak geleceği bildirilen hz.isa' nın ahmed' in kokusu geliyor diye kendisini kastettiği büyük peygamberdir. tüm insanlığa örnek olması için gönderilmiştir. allah' ın uğruna kainatı yarattığı, sünnetine uyulduğu zaman cennetlik olunduğu, savaş sırasında dişi kırıldığında yere düşerken cebrail' in hemen dişi tutarak yere düşmesini engellediği kendisi için "eğer yere düşseydi kainat yok olurdu" dediği ** son peygamberdir.
herhangi bir dine yada hiçbir dine inanmayan arkadaşlarında hayatını baştan sona okuyup ondan kendilerine örnek alabilecekleri peygamberdir. kısacası sadece müslümanlara değil tüm insanlara gönderilen ve onlara örnek olabilecek allah resulüdür.
adaleti eşitliği dünyaya öğreten, mahşer günü herkes ben ben derken, ümmetim, ümmetim diyecek olan kainat sultanı.. en büyük insan, en büyük filozof...
"andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. o, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir."tevbe/128 *
kendisine inanadan daha çok inanmayan vardır..lakin burda sorun inanmayanların çoğu yerde -güzel beyinleri ile- kendisini aşağılamış hatta yeri geldiğinde hakarete veren yazılar yazmıştır kendisi hakkında..kişisel fikir olarak inananıda inanmayanıda saygıyla karşılamak gereğini savunan birisi olarak bu tür söylemlerin sadece ve sadece yapanların kötü niyetinden kaynaklandığını düşünmekten kendimi alamıyorum..zaten aklı başında olan bir adem oğlu da çıkıp birisine sen neden inanıyorsun çok saçma yada bak bu bu var gibi önermeler dayatmaz..çünkü inanmak eyleminin doğası gereği bu mümkün değildir..adı üzerinde inanmak iman etmek anlamını taşıyan eylem mantık sınırları çerçevesinde kanıtlanma gerektirmez..zaten inanmak ile bilmek arasında ki ince çizgide tam bu noktada oratay çıkar..
bir çok kişi hayatı hakkında rivayetlerde bulunmuştur..merak ediyorum bunları hangi kaynaklardan okudular ve gösterdikleri kaynakların doğruluğunu ne derece araştırdılar..
kendisini eleştirenlerin çoğunun en temel dayanak noktası 6 yaşındaki bir kızla evlenmesi ve 9 yaşında iken ayı kişi ile ilişkiye girdiğidir ki şahsım adına bu konuda çeşitli kaynaklardan çeşitli iddalar okudum...hem savunan hem savunmayan..yani demek istediğim olayın kesinliği bilim çerveleri tarafından bile kesin bir şekilde ortaya konamamışken nasıl bazı insanların fikirlerinin dayanak noktası olduğudur..bunun adı düpediz inanmaktır..yani diğerlerini eleştirdikleri nokta..oysa bu idda için bilmek şartı kesin ve nettir takdir edebileceğiniz gibi...kendim bu konuda bir çok kaynağa başvurmuş birisi olarak bu olayın gerçek mi değil mi yada doğru mu yanlış mı olduğunu çözemedim acıkcası..
bazı konularda eleştirilerini hadisleri kaynak göstererek ortaya koyanlar varki bir yanlış davranış da burda ortaya çıkmaktadır..arkadaşlar yine bilindiği gibi hadis diye nitelendirilen söylemler, söylendiği idda edildiği zamanlarda kaleme alınmamıştır..zaten o dönemlerde arap yarım adasında böyle bir arşivciliğin var olmadığı yine tarhi bilimi tarafından tescil edilmiştir..hadisler hz.muhammed öldükten çok uzun bir süre sonra ve tamamiyle bireysel ifadeler ışığı altında kayda alınmıştır..varın ne kadar gerçekci olabileceklerini kendiniz düşünün...kaldı ki, yine aklı başında bir insanın düşünebileceği gibi peygamberin sözlerinin kutsal kitapla zıtlık içermesi düşünülemez..yani kitapta böle yazıyo hadisde böyle yazıyor gibi bir çelişkiyi ortaya koyma önermesi son derece yanlıştır..bu son yazdığım hali hazırda inananlar için daha çok geçerlidir tabi..
yine inanmayan kişilerin en büyük iddalarından birisi aslında hz.muhammedin bir paygamber değil tipik bir şizofren olduğu yönündedir..aslına ve islamiyetin doğuş yılları ve ayetlerin gelme süreci ve biçimi incelendiğinde akla pekde aykırı zıt gelmemektedir..zira bilindiği gibi, hz.muhammed uzun yıllar boyunca hira dağında yalnız kalıyor, kendisinden başka kimsenin duymadığı bir sesin varlığını idda ediyor, kendisine bazı ayetlerin geldiğini söylüyor, çok güçlü ve kudretli bir varlıktan bahsediyor..ve bunların meydana geldiğinin kendisinden başka bir şahidi daha yok..lakin burda atlanılan bir nokta varki bu iddaları dile getirenlerde iddalarını her hangi bir şekilde kanıtlayamıyorlar..yani iş yine inanmak kavramına geliyor ki aslında bu konunun merkezi ve kabaca bütün püf noktası orasıdır..
birde kendisini aşağılayanlar ve hakaret edenler akıllarınca dalga geçenler var..ama insanların toplumların inançları hakkında bu şekilde rencide edici ağır ithamlarda bulunulması kanımca doğru değildir..olsa olsa kişisel bir ego tatminidri ve bir adım bile öteye gidemez..bu davranışı orataya koyan kişi kendi çapı etrafında dönüp durmakdan başka bir şey yapamaz zira iddalarını kanıtlaması mümkün değildir..
uzatmadan belirteyim ki -zaten çoktan uzatmış bile olabilirim- bireyin inanç özgürlüğüne saygı mutlak şarttır..inanan inanır, inanmayan inanmaz bu eylemlerin her ikiside diğer zümreyi zerre kadar ilgilendirmez ve onlara bu konu hakkında söz hakkı vermez ki aşağılama hakaret etmeye hiç...tabi bir kesin düşünce ve ifade özgürlüğünden bahsedebilir bu noktada ama yarın bir gün herhangi bir internet ortamında ailesinden birisi yada kendisi hakkında yakışıksız yazılar görürse bunu da aynı ifade ve düşünce özgürlüğü çerçevesi içinde değerlendirmek zorunda kalabilir istemeden..aslında olay en son yazdığım cümledeki kadar basit açık ve net..
bu kadar laftan sonra ben inanıyormuyum inanmıyormuyum..söylemem..
alemlere rahmet diye indirilmiş, hiç görmeden bile dar zamanlarda sıgınılabilecek, varlıgı ve sevgisiyle güven veren emin insan. ümmetini bu kadar seven bir insanın ümmetinden olma şerefiyle şereflenmek, şefaatinden nasiplenmek ne büyük şanstır.